Skip to main content
Milenyumda Aile Nasıl ve Neye Dönüşüyor?(II)… – Orhan Karakuş

Milenyumda Aile Nasıl ve Neye Dönüşüyor?(II)… – Orhan Karakuş

İstanbul sözleşmesine ruhuna şekil veren “eşitlik için  pozitif ayrımcılık” kadim kültürümüzdeki  kul hakkına riayette hepimiz , ”Bir Allah’ın kuluyuz can denkliğini”  içermemektedir.

Neo-liberal ırkçılığın  kültür kodları...

Günümüzde hemen hemen  her kavram içerik, bağlam ve kapsamından koparılarak  çabucacık tüketiliyor. Ekrana bağlı hale getirilen  yüzeysel hafızanın dili ; yorgun ve dışarıdan zerk edileni düşün devinimi ve us süzgecinden süzüp  gönül sisteminde demlemeden kendini toplu  akışta var edebilmek için  ezbere terennüm ediyor. Çağımızda bilişsel enformatik iletişimin telekomünikasyon  araçlarıyla  her toplum kendi analitik  alt parçalarına ayrılıp kültür mühendisliği çerçevesinde  yeni formların  polarize geçerli trendleri  senariste ediliyor. İnsan hakları ve  demokrasi  mavalı, kuşatılmış akılın  sanal  katılımcılığı, süren iç savaşlar ve ülkeler harplerinin operasyonlar olarak sunumu, yaşanılan her darbenin zorunlu müdahâle olarak sunulduğu bir acayip zamanda bir  garip hâllerde mankurtlaşmamız devam ediyor. Bu durumu:

“Toprağa ilk sınır çizildiğinde öncelikle güvenlik meselesi, özel mülkiyetin korunması, gerçekçi teknik araçlar ve organize tedbirlerle sürecin aksamadan sürdürülmesine dayanak olan kültürel kılıf gerekiyor. Sağlıklı ve yararlı bir temelde müreffeh huzur ortamına teknik gelişmelerle varacağız. Bu kılıf bugünün ultra modern medeniyetinin nefsi mülkiyetçi dayanağıdır. Nasıl bir teknik gelişme?  Bunun cevabı olan; doğal gidişatla sağlıklı bir uyum ve şuurlu kurtuluş üretilememiştir. Bugün apaçık saf dizilişiyle kendi arı/ asil ırkı ve devşirme noe-liberal yandaşlarıyla mali oligarşi ve sanal alemin yapısal manipülatörleri, mankurtlaştırılan zevzek bireyleri  sürü halinde bir güruh olarak kendi ultra donanımlı gettolarından uzak tutmak, gerekirse telef etmek için sinsi ve vahşi siyaset uygulamalarıyla yol alıyorlar. Tarihsel deki gelişmeler, great sıfırcılar bir yanda henüz rüşeym halinde yeni yeni zuhur eden “sulh yapıcılar” bir yanda nefsi mülkiyetçi sistemin çözümü olmayan buhranlarını üretmiştir. Efendilerce kontrollü olduğu sanılan  sürekli kaoslar ortam belirsizliği ve yeni değişkenlerin devreye girişiyle kontrol edilemez akışlara gebedir.”  Daha önce dile getirmiştik.  (Bknz:www.gelenekvegelecek.com  uylaşım ufku)

Nefsi mülkiyetçi düzeneğin muktedirleri beşeri ve coğrafi  toprağın bağrında filizlenen kadim  kültürleri iğdiş etmede sanal ortamları, kurgusal filim sitelerini, medya güçlerini ve des-enformatik propaganda yapılarını devreye sokuyorlar. Kodlanmış kavramlarla içeriğini tam olarak anlamlandıramadığımız  harfli kısaltmaları ile emperyal  bilgi dolaşımı da devrede. UN, NATO, AUKUS, CENTO, ULCG, EU, GREVIO, UN 121. Sayılı bildirisi vs.  Verileri statiksel taramalar için internette bir  arama motoruna verdiğimizde,  sunucu yanına benzer beş on harf dizilimi daha katarak  görseli  kaplıyor. Açılımlarını okurken karşında çoğunlukla İngilizce terimleri görüyorsun. Örneğin ,  AUKUS (Avustralya, Unitied Kingdom, America Unitied State, Avustralya, Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri  devletler baş harflerinden terkip üçlü güvenlik paktı) UCLG-MEWA Unitied Cities Local Goverments- Middele East and West Asia baş harfleri)   (Türkçe’ye  Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler (hükümetler*) Orta Doğu ve Batı Asya Bölge Teşkilatı v.b. böylece egemen dil ağına düşülmüş olunuyor ve kendi anlatı dilimize kavramların can alıcı içeriklerini misal goverments ögesini hükumet yerine yönetim olarak farklı tercüme ediyoruz.). GREVIO :“Group of Experts on Action against Violence against Women and Domestic Violence) . (Kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddete karşı uzman eylem grubu (bundan sonra “GREVIO”)  vb. ilah…

Kavramsal düzeyde  toprağın kadim kültürel  dili olan Deruni Türkçe’ nin  bu emperyalist  kodlanmış kültürelinden  süzülmesi , öz değerlerimize can veren  binlerce  kavramın  damıtılması  sonrasında  da durulanması vazgeçilmez önceliğimiz olmalıdır.

B) Cinsiyet kimliği mi ? Can kimliği mi? …

 Entelektüel camiada ve yarı münevverler ortamlarında toplumsal cinsiyet kimliği lafı revaçta. Kadının kadın, erkeğin erkek olmasını insan olmasına bile  önceleyen, kimi zaman cinsel yönelimde bireysel seçim gibi  yaklaşımları öncelikle kadın bilinçli kadın, erkekçi söylem ve erkek egemenliği” kavramlarıyla feminist teori dolaşıma soktu. “Adam gibi adam, erkek gibi..”  deyimsel sözler bağlamından koparılarak içerik zayıflatılması sonucu cinsiyet vurguları güçlendirilerek  bir elmanın iki yarısı Kadın -Erkek (benzetmesi de zaten sorunlu bir temsildir) iyice güme gitti.

İnsanı önceleyen ve akılı odağına alan her düşün sistemi gibi  rasyonalite eksenli  Marksist teoride bunda arı değildir,   yabancılaşma”  kavramı da femine edilerek  tüm toplumsal kültüre  karşı bir ret kültürü oluşturulmaya kalkışıldı. Mülkiyetçi ve nefsin dünya malına  bağlamı özünde egemenliği üreten ben merkezli   söylem dilinin  içi ters yüz edilerek,   “biz kadınlar, kadın bilinçli kadınlar …”  ile yeni bir söylem  dili oluşturulduğu sanısına varıldı. Bu yaklaşım hemen hemen  narsist  tüm ideolojik yapılarda “biz” ile sözde güzellemeye  tabi tutulmaktadır. Hepimiz ya da herkesler sözü muhakkak  daha da daraltılmakta ve odağa  yine biz eylemli konumlanışlar  yerleştirilmektedir.

İnsan türünü  ekosistemin bütünlüğünden ayırmadan cinsiyetin fıtratında olan farklılıklarını  minimize edebilecek  hangi bağlamla  iki  ayrık cinsiyeti  denk edebiliriz ?  Bu sorunun yanıtı CAN  özü ile dirimseldedir. Can kardeşliği  insan kardeşliğini kapsama alarak  şuurlu kurtuluş ve doğada  canlı cansız her şeyle tümleşik varlık olmaya yeni bir dinamik değişim yöneltisini oluşturmaktadır. İki farklı cinsiyeti can ile aynı denklikte buluşturmak ve farklılıkları minimize edebilmek bu topraklarda “Gelin Canlar bir olalım”  söylemiyle kadimdir. Hemen hemen eşitliği sağlamada  her cins ve yaş için fırsatlarda adilane tutum  ve  farklılıkları hakkaniyetle  dengeleyici yasalarla özendirilecek  yeni tarz  yaklaşımı gündeme taşımak günümüzdeki ayrışma ve dağılmaya yönelik  kaotik  polarizasyonu önleyecektir. Birlik ve dirlikte; eşitlik ve  özgürlük”  söyleminin can kardeşliği ve  fert  hürlüğüne   doğal gidişatla uyumlu  sağlıklı yaşama  dönüştürülmesi  zaruridir. Limitidasyonda varılacak sonsuz yakın durumu  salt nelik ile kalıplamak  formel aklın işi, belirsizlikleri kapsamda tutan  ve irdelemede ne kadar  arılık ve duruluğa vardık hakikati hemen hemen yakın kavrama  edimli akletme işlevidir.

C) Özel olarak “İstanbul sözleşmesi”…

“İstanbul sözleşmesi” neden bu kadar gerilim ortaya çıkarıp  ilm-i siysetin  gündeminde üst sıralarda yer alıyor? Ülkemizdeki 14 Mayıs 2023  seçimlerinde ittifakları  belirleyen ana girdilerden birisi oluyor. Ve  günümüz  tarihselin de  olumlu yada olumsuz yönde  dönüşüm sağlayabilecek  dinamikleri  harekete geçirebiliyor.

 Öncelikle mevzu cinsiyetler arası ilişkide can denkliği  ve kadının ana bağlamındaki yükünün paylaşımı değil de  eşitlikte ayrımcılık içinde kadına Batıdan bakışla  koruyucu  gibi görüne ayrımcı zırh takılmasıdır. Bu bir yere kadar tolere edilebilir  gibi görünen bu  olgusallık esasında sözleşme  içine yerleştirilen kültüreli bozuşuma uğratacak  tuzak tanım olan  toplumsal cinsiyet gönderimi  vesile tepkiye neden oluyor. Burada  LGBT+cinsel yönelim hususu, kimi yönleri ile sağıltı, kimi yönleriyle insanlık aleminde klonlamaya yönelik çağrışımları nedeniyle duygusal ve genetik  kadim kültürde tepkiyle karşılanmaktadır. Bu durumdaki bireylerin durumu; kişi ötekileştirilmeden  yaşanan  vakıaların çözümünde  psişik sağıltıcı alanların devreye girmesi  ve  ruhsal  dönüşüm  çerçevesinde ele  alınmasını gerekli  kılmaktadır.

Sözleşmenin özünde “kadına yönelik ve ev içi şiddet olgusuyla yine kadına yönelik”  kısmı iki kere görünürdür. Halbuki şiddet tüm toplum bireylerine , hatta  verili arkaik  cemaatler  vesilesiyle çaresiz fertlere ve  özel şirket- vakıf  gibi   gizli ajandalı kurumlarla  pek çok  toplumsal katmana uygulanmaktadır. Bu sözleşme ruhuna şekil veren “eşitlik için  pozitif ayrımcılık” kadim kültürümüzdeki  kul hakkına riayette hepimiz , Bir Allah’ın kuluyuz can denkliğini  içermemektedir. İrdelememizde kadim kültürel deki  hâl  ve vaziyetin  günümüze kapsamlı tercüme edilebilmesi için:

           a) Kültürümüzde kadın ve erkeğin yeri …

                  i) Eşi/eri ile birlikte yaşamda boyunduruk kardeşi,

                ii) İdarde Ece,

                iii)Neslin üreyiminde Ana,       

                iv) Üretimde bereket,  

                 v) Paylaşımda adaletli CİCE  formudur.

Kapitalist sistemde  ucuz kadın emeğinin işgücüne katılmasıyla kadının  cinsiyet formu tüketim  reklamlarında öne çıkmış, işi titiz yapışı  onun  ekonomik bir aktör haline gelmesinde de etkili olmuştur.  Çeşitli iş dallarında özellikle hizmet iş kollarında istihdamı, özel şirketlerde üst düzey yöneticilik  işlevi kadına etkin ve ihtiraslı yeni bir nitelik kazandırmıştır. Bilvesile her canlıda/özelde  cinsiyette  ayrımsız  insanda mündemiç olan ve kadında daha katmerli olarak vuku bulan kendine yetmede nefsini öne çıkarmak (Kadın yeryüzüne nefsi sessizce taşıma aktörüdür, diye dile getirdiğimiz saptama) Anadolu’da  bu beş özelliğin billurlaştığı  kadim  ruhu  coç etmiştir.

          b)  Batıdan akan mai…

Aklı odağa alan (rasyonalizm) ve  çıkarcı bireyciliği kutsayan (su akarken testisini dolduran ve gemisini yürüten kaptan)  kapitalizmin ruhuna uygun akışkan mai  bireyi derinden etkilerken kadına yeni bir misyon biçmeye başlamıştır. Kadının fendini güçlendiren “kadına itaat et rahat et”  deyişini  öne  çıkarmış, Atatürk’ e atfen söylenen: Yedi düvele baş geldim bir Latife’ye sözüm geçmedi”  övünç olarak sunulan  gazla yaşam ilişkileri zehirlenmeye başlanmıştır. (Erkeği edilgenleştirme  süreci)

          c)Feminist yaklaşım…

Anadolu’da  kadının  Kibele,  Puduhepa  ve Fatma Ana  esintili ruhu  yok ederek  yerine isyana  hazır dirft kadın tipi çıkmıştır. Nefsi mülkiyetçi düzeneğin  vahşi sömürü  çarkı erkek figürü  gölgesinde kalmış , nefsi emareleri  kışkırtan  ve her insanın akılını  kuşatan  düzenek  kültürü  “erkek egemen kültür” söylemiyle  örtülmüştür. Erkek  kadının  ve yetişen  yeni neslin  gözünde  baskıyı üreten ve  taşıyan ögeye dönüştürülmüştür.  ( kapitalizme panzehir;  yeni düşman Erkektir)

          d)  Delikanlı adam ve Müşfik baba…

Erkek çalışır çabalar ekmeğini taştan çıkarır yuvaya alın terini helâl  kazançla akıtır. Kadim kültürde evin cümle kapısı ve çatısı olarak yerini alır. Acıya katlanır merttir, yol arkadaşıyla dayanışma içinde adil yük  paylaşımcısıdır. Bu özelliklerini arının oğul misali yiğit Anadolu  gençlerine delikanlılık olarak kodlar. Yüreğinde sevdası olan baba  eşini ve kızını baş tacı eder, onların hatır  ve gönül kırılmasın diye aksi ve küçümseyici davranışları laf  imalarını görmezden gelir. Onun bu şeref ve  şanı Barış Manço’ nun  söylediği “Kul Ahmet’in ceketinde” nakş edilmiştir.

Kadim mana kültüründe  kadının gönül deminde  akletmesi  ve  Pudu Heppa, Kibele, Fatma Ana ve  Şehrazat’la oluşan sulh yapıcı bereketli işlevi  şimdilerde  batıdan akan mai ile nefis deminde aklı önceleyen bireyci haza önem veren entirk  prenses yada kibirli kraliçe formunu  almıştır . Erkek fıtratı gereği buna karşı konumlanmaya başlamış vecinini tepesine çıkaran her türlü hot-zotu” başta siyaset olmak üzere yaşam alanlarında uygulamaya başlamıştır. (Çıplak Kral Erkek olur ).

Bu durum analizi vesile İstanbul sözleşmesinin ruhunun”, can denkliğinde” genel olarak insana bilvesile tüm canlılara uygulanan şiddetin önlenmesine evirtilmesi gerekiyor. Özelikle evrimin sosyo-psiko  aşamasında duygusal alanın hassasiyet kazanması dolaysıyla psikolojik harp ve psişik şiddet ögelerinin tüm yeryüzünde  kul hakkına riayette tahripkar, saygısız ve özensiz  ilişkilerin kültürelden ayıklanması da  acil bir ihtiyaçtır. Can denkliği kavramının hemen  hemen tüm insani yaşam alanlarındaki  ilişkilerde sözleşmelerin ve ruhuna  özüne nakş edilmesi  birinci dereceden önemlidir.

Dile getirdiğimiz  bu yaklaşımla  ailenin yeni  tasavvuru”  için iç dokusunda  kadının ana yükünü paylaşan  , birlikte yaşamda / iç-  dış bileşiminde ise  doğum sonrası  yeni neslin  kültürümüzden damıtılan  öz değerlerimiz yöneliminde petek gözesini kapsamına alan   yeni toplum kozasında“ yetiştirilmesi  ve eğitimine dair önerilerimizle meseleye çözüm  geliştirmeye  gayret edeceğiz.  

Böylece : Beyitlere işlediğimiz

 “…

Çekişmede  Mars ile  Venüs   etkisi cinsi  tevarüs

Baş roldeki  kadın aktirs nefsi dünya’ya taşıdı sesiz

 

Erkek aktör çıplak kral  insandan uzak her cins

Özünü  boğdu şekiller  kuşatıldı  gönle  Tavus …”     iç anlamı açıklığa kavuşmaktadır.

Kritiğe dair durumları irdeleyen soru ve anlatım önerileriyle duruma açıklık katan dost arkadaşların hassasiyetli bağlamlarını da göz önüne  alarak, İnşallah  çözüme katkı sunan bir  yaklaşımı geliştirmeye gayret edeceğiz..

        D) Sosyo-politik devrimin oluşum ve gelişimi…

                a) Ailenin  ve devletin alacağı formu tasavvur…

                b) TC.’nin üniter –laik ve  doğrudan demokratik karakteri…

                c)  “Çalışanlar diyarı güçlü ve hür Türkiye” ara başlıklarıyla devam edecek,  İnşallah, kazasız ve belasız yapılacak  14 Mayıs seçimlerden sonrasında  meseleler  dikkatle ele  alınacaktır.,,

Allah cümlemize selamet versin….

                                                                                                           Baki selamlar… 01.04.2023, Orhan Karakuş