Skip to main content
Sulh olmanın dayanağı “Razılıkla Helâlleşme”-2 Orhan Karakuş

Sulh olmanın dayanağı “Razılıkla Helâlleşme”-2 Orhan Karakuş

Mevcut CHP genel merkezi, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” ve “Yurtta sulh, cihanda sulh”, “ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” kadim vecizelerinin ruhunu ve çağdaki değişimi okuyamıyor.

Sulh olmak, Barış yapmak…  

Sulh olma; müzakere, pazarlık ve bozunum dinamiği taşıyan barıştan öte tüm ekosistemin doğal gidişatını kapsar. İki hasım karşı güç ya da husumet taşıyan topluluklar içinde taviz, uzlaşı ve karşılıklı kodlanmış güvenceler taşıyan maddelere bağlı olarak barış akdi yaparlar. Genellikle yazılı olan barış antlaşması kimi zaman topluluk ileri gelenlerince kefil olma vesilesiyle sözel de uygulanır. Ve lakin hafıza- ı beşer şaşar olduğundan barış antlaşmaları daha çok yazılı yapılır. Bir vesile güçlü olan taraf yeni şartları dayatarak durumlar değişti, yeni müzakere ve diyalogla barış antlaşmasını yenileyelim” teklifi yaparlar ya da antlaşmayı lav ederler. Bu vesile müzakere ve diyalog ile yapılan “barış” nefsi mülkiyetçi maiye akış sağlayan tuzaklamalar taşır. Apaçık ve duru değildir.

Birlikte yaşamın bozunumuna vesile olan, imbikten süzülen kadim öz değer kıymetlerine aykırı ve içinde razılığı bozacak infial ve zulmetin kasti kötülükle uygulanmasını taşıyan; ateşi sönmeyen mağduriyet (şahsı ya da topluluk) olaylarında müşfik bir iç onarım, merhametli bir dokunuş ve hakkaniyetli bir tutum için sulh olunur. Çoğunlukla ızdıraba neden olan taraflar helâlleşmeye zemin arar, öncelikli davranır. Razılıkla helâlleşme ediminde mağdur olana doğru tevazuuyla eğilim vardır. Taraflar o gün ve sonrasında birlik-dirlik ve kaderde ufuk uylaşımını bütünlüklü toplumsal rızada ararlar. Bu sulh yapıcı bir hamledir. Yanlıştan maddi manevi arınma, davranış dürüstlüğü ve ortak güveni tesis eden dirimsel süreçler her kesimi hemen hemen sükûnetli bir huzur ortamına yöneltir. Bu minvalde “Yurtta sulh, Cihanda sulh” Mustafa Kemal Atatürk vecizesi, savaş alanlarındaki acılardan süzülerek yeryüzünü aydınlatan bir IŞK kaynağı olmuştur. Kısaca razılıkla helâlleşmeye dayanan sulh olma edimi; mâkülatı, gönül deminde bir akletme futuhatıyla yaşamda ilmik ilmik örer.

Sonraları bu veciz sözü, ilk paragrafta değindiğim sulh olmayı mana dayanağından kopartılarak, Yurtta barış, Cihanda barış  sloganına indirgenmiştir. Manayı önceleyen asal kadim kültürelin kaynağını bulandırarak, sulh yapıcılığını hafıza ve dimağlardan kazıyan bir işlev görmüştür.

İktidar “alaturka”, muhalefet “alafranga” aynı nameyi çalıyor…

Pandemi öncesi Dünyada kaotik dallanmalar ve ülkenin katastrofik çöküşü  meselelerini daha önceki yazılarımda irdeledim. Hem dünyada hem de ülkemizde pandeminin, göçmen krizinin ve tedarik problemlerinin bunaltıları ile azıtan ticaret savaşlarının çoğaltıcı çarpan etkisi yaptığı bir salgın /kıtlık / yokluk/ açlık vb. çoklu krizler sarmalında ıstıraplızehir zemberek kara kışdönemine giriyoruz. Özünde harpler ve darplarla süren mevcut sömürü dünyasında; sözde doğu ile batı geriliminin ve sahada ülkelerin sıcak çatışma ihtimallerinin gün be gün artığı bir girdaptayız.

Milenyumda nefsi mülkiyetçi kapitalist–emperyalist sistem tüm dünyayı her türlü harp ortamına soktu ve 2001’ le başlayan ve farklı aşamalarda cereyan eden uzun erimli  yıkımcıl III . Dünya Harbine rağmen sistem krizlerini atlatamıyor. Bu geniş tabanlı olarak tüm dünya toplumlarını huzursuz ediyor. Artık, insanlık ne eskisi gibi ne de şimdiki gibi yaşamak istemiyor. Devasa sorunların kaynağına inmek üretimi kamusal alanda yeniden tesis etmek ve en son iklim krizine çözüm olarak sunulan COP26 zirve kararlarında görüldüğü gibi doğal gidişatı tahrip eden politikalara son vermek bu dünya yönetim ve enformasyon sistemiyle mümkün gözükmüyor.

Ülkemizde de derin sancılı ve çok acılı bir süreç yaşıyoruz. Buhranlardayız, her türlü kriz tepe yaptı. Kamu İdaresinde mevcut rejim ve toplumsal yapıda çürüme sonucu ahlaki olarak da ciddi çöküş yaşanıyor. Alternatif çıkış yolu için kısa ve uzun erimli bir derleniş, diriliş ve beraberlik içinde şuurlu bir kurtuluş hareketi yaşamın acil ihtiyacı olarak vukuu bulacaktır.

İktidar mevcut durum kontrolünü “kamu kaynaklarını talan, otoriterlik, korkutma ve algı çarpıtmasıyla sağlamayı, muhalefet ise toplumun değişim isteğini, meselelerin kaynağına inmeden pekmez dökme siyasetiyle yöneteceklerini sanıyor. Her iki kesimde siyasi olarak toplumsal akış barajının duvarlarındaki çatlağı sıvamaya çalışıyor. Gittikleri yolun sonu aynı kuyuya çıkıyor. Kaotik bir karmaşanın ülkemize açacağı tahribat, iç yıkım, geleceksizlik ve dış etkilere açık sefalet ve esaret halidir. Artık akılların başa toplanma eşiği de geçilmektedir.

 CHP liderliği ne yapmak için  kıvranıyor?…

Ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündemi belirlemeye çalışırken hazırladığı helâlleşme yolculuğu ve bagajı” cumhuriyet değerlerini aşındırma istinadı taşıyor. Mevcut CHP genel merkezi, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür (bknz kültürel devrim yazıları. www.gelenekvegelecek.com) ve Yurtta sulh, cihanda sulh”, “ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” kadim vecizelerinin ruhunu ve çağdaki değişimi okuyamıyorlar.

CHP’nin Türkiye’nin 1980 ve sonrası içine düştüğü emperyalist kuşatma ve iç işgalin kristalize oluşundaki onanamaz badirelerde büyük sorumluluğu vardır. Öncelikle tabandan örgüsel olarak kopuk “medya partisi” haline dönüşen naylon üyeli örgüt yapısı, il ve ilçe üst yönetimlerine çöken yandaş delegeye dayalı eyyam efendici zihniyeti, sahici ve samimi üyelerinin umut ve demokratik reflekslerini kırıma uğratma uygulamaları ve toplumun acılarına seyirci kalmada entrik genel merkez organlarının sayılamaz çoklukta yanlış politikaları ve pek çok af edilemez hataları vardır.

Doğal evrimin sosyo–pisiko evresindeki toplumsal akış sürecinde mağduriyet yaşayanların kişi/topluluk durum tespiti, süreçte hataların ortadan kaldırılması, toplumsal rızanın devamında kültürel olarak kapsamı belli içeriği net olan; yükseliş, damıtma ve bir arınma politikasını gerektirir. Buna sebep olan kimi uygulamalar dönemsel olup zamanında hemhal olunması gereklidir. Birinci bölümde kurumsal yapıya ait olguların henüz ateşi sönememiş yönleri, karşılıklı incitici uygulamaları tarihsel koşullarıyla birlikte ele alınır. Tarihteki iz ve izanlar sağlıklı bir süzmeden geçirilmelidir. Bu alanlar iyi tanımlı tarih yazım üstatlarının, arşiv taraması ve belge dayanaklı o zamanın ruhu çerçevesinde inceleme ve irdeleme sonucu vicdani tartı alanıdır. Tarihselimiz, ilmi siyaset elitlerinin “oy devşirme tulumbası” değildir.

Her toplumun sosyo-pisiko tarihsel akışında top yekûn bir temsiliyeti her yönüyle ve zamanın ruhunu da şahsında toplamak doğal ve kurucu önderliğin harcıdır. Bu yönü apaçık olan Mustafa Kemal Atatürk’ün kurtuluş ve kuruluş dönemi icraatlarının iradi olarak sorgulanması, dönüştürülmesi ve ilgası hiç bir zat ve kurumun günümüzde haddi değildir. Bu yönde yapılanlar; güçlü ve hür Türkiye’nin tam bağımsız ülke ve huzurlu çalışanlar diyarı” gerçekliğinin temel sütunlarının katmerli tahribatına yol açar. Hataların kaynağına inmek, süreçte ortaya çıkan kalıntı ve olgusal patolojik durumları bertaraf etmek, Mustafa Kemal Atatürk’ün öncelikle bu üç vecizesi ve ufkunu özümseyen toplumcu yurtsever bir hareketin şuurlu bir kurtuluş yolunun hakkaniyetle açılmasıyla mümkündür.

Dolayısıyla daha sonra irdelemesini yapacağım; Kılıçdaroğlu Bagajında kaynaşma sözü olan ; Benim partimin de (CHP) neden olduğu mağduriyetler vardır.” Bu söz kaynaşımda 1936 öncesine teşmil edilemez. Pek çok tortu ve olgusallık taşıyan duruma göre genişleyen bu karmaşa bagajın ülke ve toplum tarihinin tümüne genişletmek, “absürt ve mesnetsizdir.”   

Bu “helalleşeme yolculuğu” söyleme lüzumu neden hasıl olmuştur?

Kanımca; aşağıda belirteceğim ciddi yapısal hususları es geçip nefsi mülkiyetçi emperyalist hegemonya araçsallığı olan; bölücü etnisite ve istismarcı dinciliğin etkisine girmektir. (Mevcut siyaset yapıları rasyonel aklın böl-yönet araçsallığına zaten düşmüşlerdi.) CHP uyguladığı “siyasi tutum” ile1980 sonrası tüm sürecin sorumluları tarafındadır. Öncelikle:

  1. CHP kendi parti tarihiyle Mustafa Kemal Atatürk dönemi dahil yüzleşebilir, olumlu yönleri ve hatalarının “toplumla birlikte çözüm tartışmaları” temalı sağlıklı bir iç eleştiri sürecinden geçirerek sürecin kapsamlı anlatımını ve kimi algısal olgularda öz eleştirisini yapabilir,
  2. Ülkemizde zamanın ruhu ve zamanın mekansal açılımında, “sözde demokrasi ve salt batıcı uygulama politikalarından dolayı temel icraatlarındaki kimi tutumlarından nadim olup, toplumdan özür dileyebilir,
  3. Özellikle Atatürk sonrası hemen hemen tüm liderlerinin tabandan kopuk entirik kurultaylar ürünü olduğunu deklere edebilir. Bundan arınmak için çağı aşan bir program ve doğrudan demokrasi temalı tüzük” hazırlayarak siyasi partiler kanunun lider sultasına tanıdığı ikbal ve makam dağıtan arpalık particilikten kendini kurtarabilir,
  4. Yakın zamanda özellikle 1980 sonrası kendisinin de teşne olarak dahil olduğu  neo libaralizm politikaları”  ve içindeki tasfiyeci otoriter eğilimlerin” mağduriyet yaşattığı geniş kesimlerle arınma temelinde buluşabilir,
  5. Uzak Asya’dan uzanıp”,  Ön Asya’da ebrulanım halinde akan bu toplumun kader ve ufuk birliği için yaşamı şevkle üreten tüm yurttaşlarının ve ekosistemdeki tüm halik olmuşların hakkını adilane gözeten sulh yapıcı bir iradeyle yeryüzündeki her platformda yer alabilir.

CHP’nin yapısal örgüsü ve siyaseti” için sözümü, yazılar kitabımın paylaşım notları tefrikası(1-8) bölümünde ayrıntılı dile getirdim. Hep beraber az gittik, uz gittik ,o zamandan bu güne bir arpa boyu yol  bile gidilemedi. ( Tasavvufi Praksis Yolda, Yazılar, baskı yılı 2012, sayfa 168-190).

 

Medyada; “K. Kılıçdaroğlu bagajı”…

Basında ; “M. Erkek rötuşu” ,“C. İslam açıklaması”…

AKP Liderliği ve sözcülerin “28 Şubat Resti”    ….

Başlıkları altında durumu irdelemeye gayret edeceğim

Baki Selamlar…

24.11.2021 Orhan Karakuş