Skip to main content
Ulus Üstü Şirketler ve Demokrasi 2– Haluk Başçıl

Ulus Üstü Şirketler ve Demokrasi 2– Haluk Başçıl

Bireylerin ve toplumun ikinci ve üçüncü  kuşak insan haklarına, temel hak ve özgürlüklere ulaşmasını sağlayan kamusal kurum ve kuruluşların, Küreselleşme ve Neoliberal Politikalar ile işlevsizleştirilmesi, dağıtılması, tüm ülkelerde demokratik hakların kapsamını daralttı. Anti demokratik eğilimleri güçlendirdi.

Ulus Üstü Şirketler ve Hak ve Özgürlükler, Demokrasi

1945-1970 döneminde yeni bilimsel keşifler, yeni üretim ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler, kapitalist-emperyalist üretim-tüketim döngüsünü hızlandırdı ve büyüttü. Gelişen daha da güçlenen ulus tekelleri, önce çok uluslu şirketlere (ÇUŞ’lara) daha sonra da ulus üstü şirketlere dönüştü.  Bunların mali bilançoları birçok ülkenin GSMH’sını geçti. Büyük ekonomik-politik güce ulaştılar. İçinde büyüyüp geliştikleri emperyalist-kapitalist sistemin yapısına –kabuğuna- sığmadılar.  Yeni üretim ve iletişim teknolojilerinin sağladığı olanaklarla,  bir önceki dönemin:

  • üretim tüketim döngüsüne ve bunun örgütlenme biçimine,
  • yasal mevzuatlara ve bunlara uygun olarak oluşturulan kurum ve kuruluşlara,
  • devletin yapısına, görev, yetki ve işlevlerine,
  • toplumsal örgütleme formlarına ve kültürüne, alışkanlıklarına vd..

el atmayı ve yeniden yapılandırmaya kurguladılar. 

İşe, “tekelci ulus şirketleri ve ÇUŞ” döneminden devraldıkları egemen düşünce yapısını, onu oluşturan kavramları,  pratikleri, değerleri, alışkanlıkları, kültür, sanat ve estetik anlayışını gözden düşürerek başladılar. Önceki dönemin üzerinde yükseldiği modernitenin karşısına “post-moderniteyi” koydular. Kontrolleri altındaki iletişim, medya, kültür üretim merkezleri, akademik dünya, politik odaklar vb. üzerinden bir önceki dönemin toplumsal değerleri, birikimi, normları, kültürü alt üst edildi. Ardından da post modern düşünce ve değerler, kültür doğrultusunda:

  • Bireylerin ve toplumların zihinleri yeniden biçimlendirildi.
  • Bir önceki dönemin iş birlikçi yöneticileri eliyle işlenen toplumsal suçlar, anti demokratik girişimler dillendirilerek devlet, egemenlik anlayışı, toplumsal-ekonomik yapı eleştirileri üzerinden değişime, yeniden yapılanmaya ortam hazırlandı. 

Yeni bilimsel ve teknolojik gelişmelere göre kendisini yenileyemeyen sosyalist ve millici toplumcu düşüncelerin zaman ve mekana uygun düşmeyen anlayışları, uygulamaları, yolsuzlukları, çürümüşlükleri ulus üstü tekellerin “Küreselleşme ve Neoliberal Politika”larının işini kolaylaştırdı.

      1.Sistemin Yeniden Yapılandırılması

  1. Karma ekonomiden Serbest Piyasa Ekonomisine Geçiş

Kapitalizmin ulus üstü şirketler döneminde “Tarihin Sonu”, “Medeniyetler çatışması”, “Küresel Adalet”, “Küresel vicdan”, ”Küresel ahlak”, “Küresel Sivil Toplum”, “Küresel Vatandaşlık”, “Kozmopolit kimlik”, “Hükümran devletler ve egemenlik hakları”, “Küresel üretim”, “Küresel Pazar” “Küreselleşme” söylemleriyle serbest piyasa anlayışı kutsallaştırıldı. Bireyler ve toplum, tek geçerli sistemin kapitalizm ve serbest piyasa ekonomisi olduğuna inandırıldı.

Tek seslilikle-resmi görüş yayıncılığıyla eleştirilen devlet TV-Radyo kanallarının  tekeli kırıldı. Ortalığı bir anda daha canlı ve ilgi çekici özel TV ve radyo kanalları kapladı. Küreselleşme, Neo liberal politikaların sesi soluğu her yere nüfus etti. Bu kanallarda basın yayın özgürlüğü adı altında, aykırı düşünce ve sesler yerden yere vuruldu. İşbirlikçi gazeteciler, akademisyenler, uzmanlar, yazarlar-sanatçılar, dönek siyasal figürler toplumsal bilincin kırılması, toplumsal hafızanın tahribinde büyük görev üstlendiler. Büyük beyin yıkama operasyonlarıyla insanların zihinleri fethedildi. Böylelikle:

  • İnsan emeğinin ve doğal kaynakların aşırı sömürüsünü engelleyen tüm düzenlemeleri aştılar. Sömürüyü kuralsız, sınırsız bir şekilde sürekli kıldılar.
  • Bir önceki dönemin “ikili egemenliğe” (kapitalizmin elitleri ve feodal artıkların egemenlikleri ile geniş toplum kesimlerinin egemenliklerinin iç içeliğine) dayanan “nispi denge” yi dağıttılar ve devlet yapısında önemli değişikliklere gittiler:
    • Karma ekonomi anlayışı yerine “serbest piyasa” yı koydular. Böylelikle yatırımlar, vergilendirmeler, mali teşvikler, mali ve para politikaları, çalışma yaşamı kuralları, vb. serbest piyasa kurallarına göre yeniden yapılandırdılar.
    • Karma ekonomi döneminde toplum-kamu yararı gözetilerek oluşturulmuş kurum ve kuruluşlar “devlet sırtında yük”, “kamusal hizmetlerin verimli-etkin kılınması” söylemleriyle tasfiye edilmesini ve özelleştirme adı altında şirketlere devredilmesini sağladılar.
    • Toplumsal yarara yönelik olarak oluşturulmuş olan üretim ve hizmetleri, mali ve sosyal politikaları hayata geçiren, pratiğini yürüten kamu kurum ve kuruluşlarını, “Bağımsız İdari Kurullar”, “Özerk Kurullar” vb. adlarla yeniden yapılandırıp kendi egemenlikleri altına aldılar.

İşbirlikçi iktidarlar bunları yaparken fazla bir zorlukla karşılaşmadılar. Toplumun ağırlıklı bir çoğunluğunun, kanaat önderlerinin, siyasi partilerin, ilerici-muhafazakâr, sağ ve “sol partilerin”- rızalarını alarak yaptılar. Serbest piyasa anlayışını ana siyasi figürlere, partilere, geniş toplum kesimlerine kabul ettirdiler.

Tüm ülkelerde insanların yaşam standartlarının yükselten, özgürce kendini üretmelerine katkıda sağlayan toplumsal kurum ve kuruluşların elden çıkarılmasıyla:

  • Toplumda eğitim ve kültürel seviye düştü.
  • Sağlık hizmetlerine erişebilme ve bundan yararlanma zorlaştı.
  • Dar ya da az gelirli toplum kesimlerinin, yoksulların düşük fiyatlarla temin edebildikleri; süt, et, baklagiller, elektrik, doğalgaz vd asal ihtiyaçlarını varlıklı kesimler gibi satın almak zorunda kalmaları yoksulluklarını daha da arttırdı.  

Yaşamın tüm alanlarında toplumsal eşitsizlik önceki dönemlere göre daha da derinleşti ve yaygınlaştı.

  1. Demokratik ve Sosyal Rejimlerden Oligarşik Rejimlere Geçiş

“Küreselleşme, Neo liberal Politika”ları sahiplenen işbirlikçi iktidarlar, anayasal ve yasal değişikliklerle yurttaşlarının hak ve özgürlüklerini koruma ve geliştirme yükümlülüğünü üstlerinden attılar.

  • “İkinci kuşak insan hakları”: Sosyal güvenlik, çalışma, adil gelir ve sendika kurma hakkı, grev ve toplu sözleşme hakkı, dinlenme hakkı, eğitim hakkı, sağlık, beslenme ve konut hakkı, kültürel yaşama katılma hakkı,
  • “Üçüncü kuşak insan hakları”: Sürdürülebilir Gelişme, Barış ya da Sağlıklı bir Çevre Hakkı, İnsanlığın Ortak Mirasından Faydalanma, İletişim ve İnsani Yardım Hakları
  • Birinci kuşak –temel- insan hakları: Yaşam hakkı, Özgürlük ve Güvenlik hakkı, Adil Yargılanma hakkı, Sanık hakkı, Düşünceyi Açıklama Özgürlüğü hakkı, Toplanma Özgürlüğü hakkı, Örgütlenme Özgürlüğü hakkı, Haberleşme Özgürlüğü hakkı,

hukuki ve kurumsal dayanaklarından koparıldı ve ortada bırakıldı. Bireylerin ve toplumun ikinci ve üçüncü kuşak insan haklarına ulaşmasını sağlayan kamusal yapıların, işbirlikçi iktidarlarca  sahiplenilmemesi, kapsamının daraltılması, demokratik bu haklarda anlam kaybı yarattı. Bu durum bir süre sonra Birinci Kuşak Hakları-temel insan haklarına- da sirayet etti. Tüm bu hak kayıpları, temel haklarda da yaşanan kısıtlamalar, sosyal ve demokratik devlet anlayışının –çok partili parlamenter sisteme- indirgenmesini getirdi.

Yaklaşık kırk yıldır sürdürülen “Küreselleşme, Neo liberal Politikalar” tüm ülkelerde:

  • Yurttaşlık haklarına, insan hak ve özgürlüklerinin gerilemesine,
  • Devlet ile birey-toplum arasındaki karşılıklı görev ve sorumluluk bağlarının zayıflamasına,
  • Anti demokratik eğilimleri güçlenmesine,

yol açtı.

Haluk Başçıl, Eylül 2021

Devam edecek: Oligarşik Rejimlere Geçiş