2019 Yerel seçimleri – Haluk Başçıl

CHP yönetiminin ve kadrolarının ezici çoğunluğunun ülkemizde yaşanan gelişmelerden koptukları, dikkat ve enerjilerini parti içi iktidara yönettikleri görünüyor.
CHP yönetiminin ve kadrolarının ezici çoğunluğunun ülkemizde yaşanan gelişmelerden koptukları, dikkat ve enerjilerini parti içi iktidara yönettikleri görünüyor.
Mehmet Ali Yılmaz, Aralık 2018
Dünyada iki-üç yüzyıldır süren demokrasi kavgası esasen toplumsal mücadelenin bir parçasıdır ve ondan ayrı ele alınamaz.
Soğuk savaş döneminde Batılı emperyalistler demokrasinin, özgürlüklerin yegâne savunucularının kendileri olduğuna dünyanın önemli bir bölümünü ikna etmeyi başardılar. Günümüzde de demokrasiyi hiç ağızlarından düşürmezler ama özünü, kurallarını ekonomik çıkarlarına, dünyada izledikleri siyasete göre değiştirirler, çarpıtırlar ve sömürülerinin bir aracı haline getirmeye çalışırlar. Egemen güçler ancak emperyalist sömürüden yararlanmayan, ekonomik-demokratik hakları neoliberal uygulamalarla daraltılan metropol ülke halkının ve sömürge – yeni sömürge ülke halklarının direnişlerine ve mücadele gücüne göre demokratik hakların iyileştirilmesine zoraki rıza gösterirler.
Demokrasinin tarih içindeki anlamı
Günümüzde dünyada saf anlamıyla bir demokrasiden söz edemeyiz. Toplumların siyasal örgütlenişlerinin biçimi olarak demokrasi, sonuçta toplumun üretim ilişkileriyle belirlenir. Bu yüzden demokrasinin tarih içindeki gelişimini, ekonomik-toplumsal oluşumlardaki değişimler ve sınıf mücadelelerinin seyriyle anlamlandırmak ve açıklamak gerekir. Tarihi boyunca gördüğümüz gibi sınıflı toplumlarda demokrasi, egemen sınıfların iktidarlarının bir aracı olmuştur. Burjuva toplumlarda demokrasi, burjuva diktatörlüğünün bir biçimidir. Ancak burjuva demokrasisi feodal sistemle karşılaştırıldığında toplumun tarihsel gelişimi açısından ileri bir aşamadır. Burjuvazi bu ilerici konumunu bir yere kadar sürdürür ve demokrasinin kendi siyasal iktidarının bir aracı olması için çalışır. Halk kitlelerinin de baskısıyla anayasa yapılır, parlamento gibi organlar oluşturulur, biçimsel de olsa herkesin oy kullandığı serbest seçimler yapılır. Ancak burjuvazi halkın bu demokratik hak ve kurumlardan yararlanmasını önlemeye çalışmaktan geri durmaz. Siyasal haklar biçimsel olarak açıklanır ama güvencesi sağlanmaz, temsili organlar egemen sınıfın birer aracı durumuna sokulur, çalışan kesimlerin, emekçilerin siyasal etkinliği bürokratik uygulamalarla zayıflatılır, halkın siyasetten uzak tutulması sağlanır.
Kapitalizmin rekabetçi dönemindeki burjuva demokrasisi, sermayenin giderek belirli ellerde birikimiyle (temerküzü) birlikte ilerici karakterini yitirdi. Kapitalizm emperyalizm aşamasına geçince demokrasi bir avuç tekelci sermayedarın egemenliği altında tamamen göstermelik bir duruma sokuldu. Bu dönemde demokrasiden siyasal gericiliğe dönüş başladı. Emperyalist devletlerin sömürgesi, yeni sömürgesi ülkelerde ise siyasal gericiliğin daha katmerlisi uygulanmaya başlandı, bunun adı sömürge tipi faşizmdir. Burjuvazisi çok zayıf olan bu geri kalmış ülkelerin bütün egemen sınıfları emperyalist devletlere teslim oldular ve demokrasiyi hâkimiyetlerinin önündeki bir engel olarak gördüler. Ancak aydınlar ve emekçi kesimler zaman zaman bu faşist baskılara karşı direnerek kısmi demokratik haklar elde edebiliyorlardı. Emperyalizmin sermayesiyle, askeri, siyasal ve kültürel olarak içine sızdığı, devleti kontrol ettiği bu ülkelerde halkın bağımsızlık ve demokrasi mücadeleleri gelişmeye başlayınca çeşitli baskıları, faşist darbeleri ve yasaları uygulamaya sokmaktan geri durmadıklarının sayısız örnekleri yaşandı.
Emperyalizmin tahakkümü altındaki bizimki gibi ülkelerde demokrasi Batılı ülkelere göre çok daha fazla gericileştirilmiş olarak, sömürge tipi faşizm biçiminde uygulanırken; gelişmiş kapitalist ülkelerde işçi sınıfı uzun mücadeleler ile kazandığı ekonomik-demokratik haklarının birçoğunu koruyabildi. Ancak 20’inci yüzyılın sonlarında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından da cesaret alan kapitalizmin sözcülerinin “tarihin sonu geldi”, “medeniyetler ittifakı” vb. yaygaraları altında uygulamaya sokulan emperyalist neoliberalizm döneminde ise sermaye daha çok uluslararasılaştı, iyice asalaklaştı ve kâğıttan ibaret doların hâkimiyeti olağanüstü boyutlara ulaştı. Üretimden çok paradan para kazanan soygun ve talan ekonomisi piyasaya hâkim oldu. Yenilik gibi takdim edilen bu gerici gelişmenin sonucu olarak siyasi planda demokrasi tamamen göstermelik, vitrin malzemesi haline sokuldu. Burjuva hukukunu, laikliği, cumhuriyeti, ulus devletleri ve hatta bilimsel akılı itibarsızlaştırmaya ve giderek ortadan kaldırmaya yöneldiler. Uluslararası sermayenin dayattığı bu soygun ve talan ekonomisi, siyaset alanındaki gericileştirme ve ülkeleri dağıtma süreçleri bizimki gibi “İslami” yeni sömürgelere dinci iktidarlarla birlikte ağırlaştırılmış müebbet gibi yapıştırıldı.
Emperyalist neoliberalizme iyi hizmet sunması için iktidara taşınan AKP iktidarı duruma göre Soroscu yetmez ama evetçiler’le, etnikçilerle ve Amerikan dincisi cemaatlerle desteklendi. Zamanla aralarında çıkan iktidar mücadelelerini de atlatan AKP iktidarına ayak bağı olan parlamenter sistemin yerine kurguladıkları tek adam rejimiyle ülke üzerindeki baskı ve sömürülerini daha da arttırdılar. Batının modern tefecilerinin verdiği borçlarla ayakta kalmaya çalışan, uluslararası tekellerin ürettiği malların iç piyasayı işgaline boyun eğen bu gerici rejimin payandalığını ise milliyetçi görünümlü MHP yapmaktadır. MHP, tıpkı soğuk savaş döneminde olduğu gibi, bu kez de uluslararası finans sermayesinin ve onun desteklediği siyasi organizasyonun hizmetinde olduğunu kanıtlamaktadır.
Sarı Yelekliler neoliberalizme darbe vuruyor
Neoliberalizm dünyanın herhangi bir ülkesinde darbe yedikçe bizdeki uzantılarının politikaları, soygun sistemleri ve kurguları da darbe yemektedir. Fransa’daki Sarı Yelekliler hareketi işte bu yüzden AKP iktidarını ve yancılarını rahatsız etmektedir.
Sarı Yelekliler hareketi daha bugünden neoliberalizmin “örnek” başkanlarından Macron’un tavizler vermesini sağlamıştır. Bunun anlamı ezilen halk kesimlerinin emperyalist neoliberalizmin burçlarında gedikler açmaya başlamasıdır. Artık 30 yıldır dünyayı pervasızca soyan uluslararası sermayenin ayakları, haklarını gasp ettiği işçilerin, köylülerin, işsizlerin vb. karşısında titremeye başlamıştır. Ne Amerika’daki anti-küreselleşmeci hareketler ne de Gezi bu kadar sonuç alıcı olabildi. İlk kez neoliberalizmin halk kitlelerinden çaldığı ekonomik ve sosyal hakların geri alınması, iğdiş edilen demokratik hakların önünün açılması yönünde gelişmelere neden olan bir hareketle karşı karşıyayız. Hareketin bileşimi ne olursa olsun yaratacağı sonuç Fransa ve dünya için umut veren gelişmelere neden olacaktır.
Sarı Yelekliler hareketine sonuçta şu kesim hakim olursa şöyle olur, bu kesim hakim olursa böyle olur türünden yorumlar pratiğin belirleyiciliğini açıklayamayan kitabi laflardır ve bu tür değerlendirmelerle tarihsel gelişmeler okunamamaktır. Bu hareket sonuçta bir Fransız Devrimi, Paris Komünü ya da 1968 Hareketi değildir ama bütün bu devrimci atılımlarla kazanılan hakların içlerini boşaltan neoliberalizme darbeler vuran bir hareket olması bakımından önemlidir. Tarih, çok sancılı bir biçimde seyredecek de olsa, ezilen sınıfların sosyo-ekonomik ve siyasi alanlarda kaybettiklerini yeniden kazanmaya başlayacakları bir sürece doğru yol almaya başlandığını Fransa’daki bu hareket göstermektedir.
Sarı Yeleklilerin taleplerinin birçoğu bizim ülkemizin işçileri, işsizleri, üreticileri, emeklileri, köylüleri, küçük esnafı vb. için daha fazla geçerlidir. Bizim içinde yaşadığımız sorunlar onlarınkinden çok daha ağırdır.(*)
Ekonomik, sosyal ve siyasi sorunların bizde çok daha ağır biçimlerde seyrettiğini bilen işbirlikçi siyaset madrabazları, son günlerde, sağa sola satır sallamaya başladılar bile. Savurdukları tehditler ne ülkemizdeki ekonomik krizi yok edebilmekte ne de dünyanın yeni bir ilerici döneme doğru yol almasına engel olabilmektedir. Paris sokaklarının tarihinden tanıdığı toplumsal mücadeleyi -geçici duraklamalar, inişler çıkışlar olsa da- hiçbir gericilik durduramayacaktır ve bu gelişmenin eninde sonunda Türkiye’yi de etkilemesi kaçınılmazdır. Neoliberalizmin ve ekonomik krizin büyük darbeler indirdiği ülkemizde ortaya çıkacak kitle hareketleri emperyalizmi ve hâkim sınıflar ittifakını derinden sarsacaktır.
Sonuçta ezilen halklar dünyası mutlaka kazanacak ve insanlık yeniden toplumsal mücadeleler yolunda ilerlemeye başlayacaktır.
(*)Emperyalist neoliberalizm, halk kitlelerini siyasi, felsefi görüşlerine göre sömürmez, sağcı-solcu, dinci-dinsiz vb. ayrımı yapmaz bütün işçileri, işsizleri, üreticileri, esnafları, çiftçileri vb. sömürür ve onların haklarını, hukuklarını gasp eder. Sarı Yeleklilerin hareketi bu bakımdan önemlidir ve neoliberalizme darbeler indirmektedir. Ve bu hareket daha bu günden dünyanın birçok ülkesinde karşılık görmeye başladı bile.
Sarı Yeleklilerin temel taleplerini okuyunca göreceksiniz ki bu harekete yapılan göçmen karşıtlığı gibi ithamlar haksızdır ve hareketi küçük düşürmeye yöneliktir. Onlar somut sorunlarından hareketle taleplerini dile getirmektedirler.
Sarı Yeleklilerin Talepleri:
Cumhuriyet devrimlerinin kararlı savunucusu, CHP kadın kollarının önde gelen ismi Nezihe Altıok’u Kasım ayında sonsuzluğu uğurladık.
Çankaya ilçe örgütünde yapılan törende, yeğeni Hakkı Zabcı CHP’nin Nezihe teyzesini kısa ve öz bir şekilde anlattı.
“Nezihe Altıok’un dostları, Merhaba…
Nezihe Altıok benim ablam. Ablam beni çok severdi. Ben de ablamı çok severdim. Ama, bu sevgiyi doğuran kan bağı değildi. Bu sevgiyi doğuran, devrimci iradenin belirlediği toplumsal mücadelenin, toplumsal kavganın cereyan ettiği yerde yan yana, omuz omuza durmanın verdiği coşkuydu, heyecandı.
Biz sosyalizmi devrimle harmanlarken, ablam aydınlanma düşüncesini devrimle harmanlıyordu. Ortaya sosyalizm ile aydınlanmacılığın kardeşliği çıkıyordu demokrasinin devrimle kesiştiği noktada… O, bu kardeşliğin temsilcisiydi.
Bundandır ki, ablam her 6 Mayısta Deniz’in, Yusuf’un ve Hüseyin’in yanındadır Karşıyaka Mezarlığı’nda. Karşıyaka Mezarlığı 30 Martta da onun durak yeridir Mahir’in başucunda. O, her 10 Kasımda Anıtkabirde Mustafa Kemal’in yanındadır, her Cumhuriyet Bayramı’nda olduğu gibi…
Ablam 12 Mart ve 12 Eylül faşizmini bizlerle birlikte yaşadı. Yargılandığımız davalarda, mahkeme salonlarında dönüp arkamıza baktığımızda dinleyici bölümünde onu ve beraberinde getirdiği kadın arkadaşlarını görürdük.
Onun bize bıraktığı miras bizim geleceğimizdir.
Bundandır ki Nezihe Altıok ölümsüzdür.”
Hakkı Zabcı, 16 Kasım 2018
Türkiye içindeki emperyalist yapılanma F. Gülen hareketinin çok daha ötesindedir. T. Erdoğan gibi ‘tek adam rejimin’de, Erdoğan istese bile FETO temizliğinde gidebileceği yer sınırlıdır. O sınıra gelindiğinde temizlik tavsar. Bugün yaşanan da budur.
Orhan Karakuş, Aralık 2018
Allah -u Teala “en iyi tanımlısını” şüphesiz ve şeksiz tam bilir.
Bu yazı tefrikasında; İLMİ MANTIK ve BİLMİ AHLAK meselesini özümüzden geleni meşveret kulvarına akıtıp , lirik ve kimi matematiksel terimler ile bağlantılı konuları irdelemeye gayret edeceğim. Öncelikle;1- Bağımsızlık, 2-Sulh yapıcılığı,3- Hakkaniyet, 4-Razılıkla helalleşme 5- Uyum birlikteliği, 6-Toplumcu yurtseverlik, 7-Toplumcu hürriyet düzeni ve 8-Tasavvufi praksis yol terimlerini kavramsal düzeyde deruni Türkçe’nin dilsel varlıklar dizgesi(kültüreli etkileyen sahici değişkenler) olarak takdim edelim. Kadim kültürelin birikimli dönüşümünde bu özdeğerlerin farklı yorumlanışı tüm alanlarda ayarlı bir kıymet hususu ile yer alır. Bizde yeni kültürel için arınmayı bu terimler dizgesi ile arayacağız.
Lirik değinmelerde göze pınarlarımız olarak; “Dört kitabın manası bir tek Elif” diyen Yunus Emre, Nar-ı beyza özde diyen Hacı Bektaşi Veli ,Aşk ile yanmada Mevlana, Arifan olarak kendin ve yol bilmeyi Şems-i Terbiz-i, Sofistike zerafette Beyazit Bistami , Tayı mekan’da Hallacı Mansur ve İbn Arabi’den esinle gönüllere Futuhat…ve ilah… Tasavvufi dem…
Başta Aristotales, L.Feurbach, Henri Pioncare, I.Kant, Marks, Yılmaz Öner, M. L. Zadeh, A. Gramci ve Sultan Galiyev akış kaynağından ise uygulama metodolojisi ve bilgi yorumlayışı alarak yoldaki köşe taşımızı… Praksis dayanak … Bu platformadaki konum ve cihetimize uygun Vicdani politik rotada yer alma desturumuz olacak, içkin ve dönüşüm için donanım sağlayacak yeni litratürü geliştirmek üzre; yaşadığımız coğrafyanın kadim kültürelin birikimini Fuzeysel Mantığın (Bulanık Mantık) terimsel süzgecinden geçirmede dostlarla muhabbet dili ile etkileşime girmeye açık olacağız. Yeni bir kültürel yapılanmada toprağın dilindeki değişim ve dönüşümdeki bu arayışımızı: Tasavufi Praksis yol yaklaşımı olarak ifade edeceğiz… Acısı yeri göğü i tutan yedi kapıdan aynı anda geçen bir insanı kamile danışıp Sözü Nesimi’den bir tuyuğ ile devam edelim:
“Bî-vefâ dünyâdan usandı gönül
Yok didi dünyâyı yok sandı gönül
Düşdi IŞKın odına yandı gönül
Vahdetün kand-âbına* kandı gönül.” Seyid İmadeddin Nesimi…(*şekerli şıra)
Kendimizden de açılacak bu yola atfen:
Sezgiye kap vurup aşkla yoralım,
Gönüle sunulan Nur-u Işk’ta yanalım,
Dört bir yana akan aynı Kün’de olalım,
İnayetin lütfundan özlü SÖZ’ü alalım… 1.12.2018
İlim ve bilim arasındaki anlamca fark…
Zümer suresi 9.Ayet Yaşar Nuri Öztürk meali : “9. Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, âhiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır.”
“Bilme”: yakını anlama, gidişattaki özdeğerleri kavrama ve içinde taşıdığı belirsizliği irdeleyerek içeriği iyi tanımlama olarak yorumayıp bilgiyi entropi ile bağlantılı açığa çıkan kalıcı bir İZ başlangıcı yapalım. . Burada ayeti kerime ile başlama amacı “İlm” deki irfan olgusu ile bilimsel yönetem arasındaki ince zarı iç ve dış yönelim yüzeyinden zerafetle inceleyebilmektir.
Potensia kavramı Aristotales orijinli olup Yılmaz Öner’in yorumlayışı temel alındığında içerik olarak evenselde doğal gidişatla uyumlu kültürel ve teknik alanlarda hacimseli kavramada yarıçapı içe doluşla kişiye göre kademeli ve geçirgen olan “konveks verili durumu” ifade eder. Daha ileride Fransız matematikçi Henri Pioncare vesile kılınarak sezgi ve mantık üzerine bir kıymetlendirme kesimi açılacak, Yılmaz Öner’in bilgi için getirdiği “iyi tanımlamayı” da düzenleyici bir esas olarak görüşlerimizin açılımında ifade edeceğiz.
“İlim Çin’de olsa gidip öğrenin.”Hz. Ali
“Bilim, gerçeğe giden yolları aydınlatan ışıktır.” ( Aristoteles )
“Dünyada her şey için,medeniyet için,hayat için . başarı için, en hakkiki mürşit ilimdir, fendir”…M.Kemal Atatürk
“İlim ilim bilmek, ilim kendin bilmektir…”Yunus Emre.
“Bilgi en büyük güçtür…” F.Bacon
TDK’(Türk Dil Kurumu)ya göre Bilim:1.isim Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen,deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi,ilim.(tdk.gov.tr)
Bilim:Serili alem ( evrenin) doğal yapısını ve gidişattaki devinimin özü olan hareketleri incelenmesi, bir modelleme çerçevesinde matematiksel metotlarla analitik olarak irdelenmesi ile bilginin kesinlik kazanması, sürekliğe bağlı olarak süreçte kendindeki ayıklanmayı da kapsayan teorik ve uygulama çalışmaların ilgili alanlara yayılmış bütünlüğü…
İlim:İnsanın kendini gidişattaki içseliğe katarak evrende olan biteni kalbi gözle i idrak edip Hakk’ı bilmesi, kendine varışı çözümlemesi ve kendin bilmesi…Bilim ve ilim’deki içeriksel anlam farkını uylaşıma sunalım:
Bilim ve ilim için felsefi yaklaşım;Tarihselde bilgi birikimi ile teknik düzey gelişimine bağlı ve karışık olarak , bazen birini diğerinin yerine kullanarak yapılan yorumlayışlarda esas olan bilimi: gerçeğe(Hakikate) ulaşım yollarında bilginin metodolojik olarak kesinleştilimesi işlevi(Aristoteles)… ilimi marifeti ise hakikatın yakın idrakı için kendini bulma ve bilme işlevidir.(Yunus Emre) Bu iki yakalışm birbirinden oldukça farklı doğal ve ruhani yeni alanlara doğru farklı ufuklar açarlar. Bilimsel ve rasyonel düşünmeyi odakta tutarak doğayı fetiş haline getirme ile ilim yolunda statik bir dışsal tanrısallığa vurgu yapmak da aynı ifrat denkliğindedir.
Günümüz dünyasında(Fransa’da sarı yelekler, Yeryüzündeki Göçmen haraketleri ve İklim kaygısı ile Avusturalya’da öğrenci haraketi) tarihseli anlaşılır yorumlamak ve pratiğin şekil almasında vicdani bir rotayı oluşturmak elzemdir. Karamsarlığı kökünden kazıyarak umudu çoğaltacak olan gönül deminde bir akıletme işlevi; irfani ışk ile bilim yolunda matematiğin geliştirdiği kavramları yerli yerinde ve sarmal olarak kullanmayı zorunlu kılmaktadır.
Mantıksal yaklaşım hangi demden?…
Genelde Aristo’nun ifade ettiği özdeşlik mantığında bir eleman A da ve A, A’dır (kesinlik)… Aksi durumda a elaman A değilse B’de dir (fark). Ak ve kara zıt uçlarına bağlı olarak, doğru(D) için (1) yanlış (Y) için (0) sayısal değerleri kullanılır. Diyalektik mantık bunun ikisinin de bir aradalığı ile zıtların birliği(bütünlük) ve her şeyin bir öteki ile ilinek bağı vardır demesine rağmen temelde bu değerleri kullanarak bir son tahlilde A, A’dır. A evrimsel değişime uğrayarak ya da sıçramalı B olur, demektedir (evrim-devrim). Bu mantıksal yaklaşımlar sembolleştirilip, kıyas ve belli çıkarım kuralların da sistemleştirilip klasik mantık bilgisi olarak hem felsefi hemde matematiktsel litaretürde işlenmeye devam edilmektedir.
Diyalektik mantık klasik ‘Aristo mantığının’ belirli noktalardaki sorunsallığını ortaya koymuş ancak onu aşma boyutuna ulaşamamıştır. Fuzzysel Mantık ( Bulanık Mantık) kuralları klasik mantığın ak- kara boyutundaki uç ekstrem değerleri giri binlerce ton alanında 0≤x≤1 ve x elaman Reel sayı olan kesintisiz bir aralık yada potensia tanımlayarak bir kümeye aitlik olgusunu da a elamanı A için 0≤µA(a)≤1 arasında bir Fuzzysel sayısal değeri vererek mertebe ve derecesine bağlı kısmi aitlik ile ölçümleme, şartlara bağlı girdiler – durulama(belirsizliği pozitif çözüme yakınlık ile kapsama alma algoritması) – çıktı olarak irdeleme surecini ortaya koymuştur. Bir olgunun ve olayın belirsizliğini de gözeterek irdelemede Fuzzysel mantık; durulanma sürecinde alt ve narin süzgeçlerde Fuzzysel sayılarla (üçgen, yamuk, Gausian vb…) değerleme sonucu; şuraya şu kadar ait, buraya bu kadar ait, hemen hemen şudur ve olası bir çıktı olabilirliği budur gibi eşikler ile daha ince bir rafine ediştir. Bu alışıla gelen klasik akıl yürütmeyi aşmada ve kapsamını genişletmede yeni bir ufuk açılımıdır. Henüz yeni olun bu rafine akletme işi güncel yaşam ve nesillerin eğitim – öğretim müfredatına tam olarak girememiştir. Pür, gelişmiş tıp ve mühendislik alanlarında, kimi teknik yapılanmalarda (yapay zeka, sinir ağları) modelleme çalışmaları ile sürmektedir. Modern fizikteki Genel-özel Görecelik, Kuantum teorisinin matematiksel kavramları ve Kaos, diferansiyel geometri, operatörler cebiri ve pisiko -sosyoda istatiksel mekanik, Bulanık Mantıktaki düşünsel irdeleme formu sonucu oluşan bütün bu gelişmeler ve “bilincin madiliği” (L.Feurbach) meseleleri, bilimsellikten beslenmeyi gerektirmektedir. Tüm halik olmuşların hakkını gözeten politik fikriyat alanına bu dönüştürücü bilgi gücü henüz yansıyamamıştır. Tasavufi Praksis yolda felsefi yaklaşımı ile yapısal sütunlar temelinde “zamanın mekansal açılımı” kavramına da dikkat çekerek yeni bir kültürele katkı için sunumlar yapmaya, toplumcu yurtsevlik mihverinden yürüyüş geliştirmeye, toplumcu-devrimci gelenekle Türkiye gerçeğinden ağrı bu platformda yazılar paylaşmaya gayret edeceğim. Mistik ruhani tasavvufi kültürelde damıtılmış; inayet ve vahdeniyet gözeten Nasreddin Hoca’nın meşhur sende haklısın, sende haklısın ve de sende haklısın fıkrasındaki düşünüş süreçleri ile deruni Türkçe, yukarıdaki dizgede sunduğumu kavaramları ile Fuzzysel mantıkla gönül deminde akletme’ye çok yatkın bir dilsel birikime sahip olduğunu göstermektedir. İçe doluşlu düşünsel devinimle, Fuzzysel mantığın nakşına uyumlu duygusal gergefin anda akıl operatörü tarafından tutuklaması ile keşif- icat dolumlu fikriyat ve beceri sonrası bilincin maddiliği olan ESER’ler oluşur. Bu temel birleşik önermenin ışığında; İçe doluş bağlantılı(İnayet) akıl operatörü ile anda verili potensiayanın tutuklanması sonucu toplumsal yaşamda dizgedeki sekiz sentetik kavram sosyo-psiko verili bilinç seviyesini yükseltip birikimli potensia sınırlarını geliştirir. Yaşamda karşılıklı yarenlik sofraları kurulabilme ve uygulama sahasında beceri geliştirme sonunda hakikate yakın bilgiler, sosyo -pisiko akışta kıvamına gelince sürecte gömülü sistem iç-dış birlikte dönüşüme üretken bir kollektif irade ile dahil olur.
Fuzzysel imbikten Ahlak üzerine nasıl bir NORM?…
H.Pioncare’de “Bilim Ahlakı” ve A.Einstain’da “Bilimsel Ahalak”…
Yılmaz Öner’den “bilgi” İbn-i Arabin’den “ Futuhat”…
“Ayarı Tutarlı Ahlaki”norm için aksiyomatikleştirme önerileri…. (devam edecek)…06.12.2018