Skip to main content
Doğal Gidişatla Uyumlu Sulh Yapıcı  Bir Hareketin Dinamiği-2/Orhan Karakuş

Doğal Gidişatla Uyumlu Sulh Yapıcı Bir Hareketin Dinamiği-2/Orhan Karakuş

Günümüzde ülkemiz Türkiye; yönetilemezlik ötesinde toplumun kutupsal olarak ayrıştığı, dinciliği teşvik eden söz ve taktiksel eylemlerle laik devlet kurumlarının içsel ahenk ve hukuki bağlarının zedelendiği,  “saltanat heveslilerinin algı yönetimine dayalı yalancılıklarının” doruk yaptığı günlere girmiştir.

Kaos halindeki dünyada demokratik oluşumlar kıvılcımlar saçacak…

2021 yılında yönetilemez covid19 pandemisi, kıtlık ve açlık, iklim krizine dayalı çevre felaketleri güncel yaşantımıza girecektir. Bu temel meselelere bağlı olarak yeryüzü yaşamında, ülkelerin sağlık sistemlerinin çöküşü,  iç ve dış güvenlik olaylarında kontrolün kaybı, üretim ve eğitimde ise tedarik ve iletişim zincirlerinin kopuşu ile karşılaşılacaktır. Tüm ana meselelerinin yaşam akışında ayrı ayrı dallanmalarıyla ortaya çıkan kaotik türbülans ortamları oluşacaktır. Güncel hayatın gerilimli ortamlarında çekişmelerin şiddetinin artığı yakıcı sosyal ve siyasi krizler sarmalı ülkelerin içinde kargaşalar,  dışında ise  “fiili savaşlar” üretmeye başlayacaktır.  Afrika’da sürmekte olan iç savaşlar, Pakistan ile Hindistan, Çin ile Avustralya sürtüşmeleri ve İran’a uygulanan baskıya paralel olarak Fahrlzade’nın katli sonrası arka arkaya yapılan suikastlar vb.   durumun gidişatını gözler önüne sermektedir.

Dünyada,  başta Amerika olmak üzere batıda hızla yaygınlaşan şahsi siyasete dayalı katılımcı bile olamayan iktidar -muhalefet her ülkede benzeri ikiz sarmalındadır. Genelde despotik yönetsel sistemler doğuda başattır. Ve bu ülkelerdeki muktedirler, kendine ve düzene muhalif olanı düşman belliyorlar/ belletiyorlar. Tüm nefsi mülkiyetçi yapılar  “kerameti kendinden menkul zatların” liderliği altında yapısal bir çürüme içindedirler. Bu çerçevede tüm siyasi partiler ve ortaya çıkan sözde yeni oluşumlarda nefsi emarelerine yenik  ” mali gücü elinde tutan yönetimselde mafil elitlerin tasallutu altındadır. “İç işleyişte” “hile ve entrikacı yöntemlerin döndüğü”, “uzman ekipler adı altında çetelerin cirit attığı”  hemen hemen tüm kurum ve kuruluşlar doğal gidişatla uyumlu davranış ve vicdani tutumdan kopuk yapısallıktadırlar. Binlerce yıldır süren bu sömürü ve talan düzenin düzenek örgütleri tüm dünyada bir avuç haramiye çalışmaktadır.

Yeryüzü bütünselliğinde daha önceki yazılarımda belirttiğim kaotik dallanmalara dayalı bu ortamların durum analizinin (Henri Pioncare) bir çıkarımı olarak;  kadim coğrafyamız kültüreli “nefsi mutmain sulh yapıcı özgün bireylerin” zuhur etme yatağıdır, saptamasını yapmıştım. Bu sulh yapıcı özgün bireyler, devasa sorunlara çözücü çekirdekler (çevre ve kadın dayanışması, yoksun ve yoksullarla dayanışma, organik gıda üretimi ve nesillerin bilimsel eğitimi için girişimler vb.) olarak yaşam akışkanlığına doğal inisiyatif ve önderlikle dahil olmaktadırlar. İnşallah, sulh yapıcı özgün bireyler, yeryüzüne musallat olmuş Rıhî Ahmer dâ’ü Ekber”  meselelerin dallanmış derin boyutlarını irdeleyerek ilmi ve bilmi çıkış yollarının algoritmalarını sanal ve gerçek iletişim ortamlarına aktaracaklardır. Tüm yerkürede önümüzdeki yıllarda yaşayacağımız ve farkındalık gücümüzün aratarak şahit olacağı değişim-dönüşüm sürecinde bu olan bitenler, ferahlık ve huzur ortamların “doğum sancısıdır.”

 Türkiye’de toplumcu yurtsever bir oluşum…

Türkiye, Horasani tasavvufa dayalı ilahi aşk, merhamet ve hakkaniyetle beslenen fütuhat etkisiyle ve bağrında oluşmuş uygarlıkların katkısıyla yoğrulmuş Anadolu aydınlanmasının beşiğidir. Geniş topraklarda hüküm süren imparatorluk süreci de uylaşı ve hoşgörüye açık olarak bu beşikten dem almıştır. İstanbul’un fethi sonrasında bu demin maksimalitesi aynı zamanda bir çözülme (İbn-i Haldûn) durumunu da kapsamına almıştır. Birinci paylaşım savaşı sonrasında bu tarihsel mirası özümseyen kuvvai milli geleneği batıdan gelen moderniteyle ekonomik sosyal alanlarda hukuksal kaynaşı aramıştır. Kamusal kalkınmaya ağırlık veren ve iç ebrulanımını koruyan kurucu güçler iradesini Mustafa Kemal Atatürk’le Türkiye Cumhuriyeti olarak cisimleştirmiştir.  Atatürk ilke ve devrimleri etkisiyle sosyal yaşamda kula kulluktan yurttaşlığa geçiş, ekonomik, sosyal ve siyasi alanda da  “tam bağımsızlık” şiarına uygun muazzam atılımlar yapmıştır. Öte yandan 1940’lı yıllarda bu gelişmelerden rahatı kaçan ve emperyalist güçlerle uzlaşı arayan iç güçler tek parti olan CHP’yi de dahil ederek tüm yapılarıyla “hür demokrasiye geçiş” söylemiyle ülkeyi mandacı tuzağa çekmişlerdir.  

Ekonomik ve  sosyal dokuda varlığını sürdüren direngen egemen güçler emperyalist blokla fiili işbirliğine giderek genç cumhuriyetin toplumsallaşmasını (önce köy enstitülerini  kapatarak, kamusal girişimi iğdiş ederek…) sekteye uğratmışlardır. Bu iğdiş etme durumu her alana yansımış 1960’lı yıllarda gençliğin “ikinci kurtuluş savaşı” şiarıyla başlattığı batıya başkaldırı yine batının radikal literatürünce kendine ram edilmiştir. Devrimci- toplumcu hareketinin 1980 önce ve sonrası süreçlerini irdeleme ve değerlendirmelerime 40 yıla örgütsel bakış” başlığı altında / Zamanına topolojik bakış adlı kitabımda yer verdim. Batının kültürel literatürünün etkisi altında kalan devrimci hareketler, bağımsızlık temasına dayalı ve halka adanmış eylemlerinin özgün yönleri ile bir çıkış yolu geliştirme çabalarına rağmen kadim kültüreldeki kendi öz değerleriyle akış bağı kuramamıştır. Yaşamlarını feda ettikleri önderlik süreçleri 12 Mart 1971 askeri cunta hareketiyle dağıtılmıştır. Kalıntı takipçileri de 71 sonrası (operasyonel) iç bölünmeler ve 12 Eylül 1980 Amerikancı askeri darbe zulmü altında ezilmiştir. Hala bu literatüral gözlükle bakıp, doğada ve toplumda oluşan, kendinde zamanın mekansal açılımına ait andaki dinamik süreçleri (Yılmaz Öner)  bilimden kopuk  “diyalektik ve tarihsel materyalizmin” şablon kalıplarıyla irdelemek isteyenleri, bu topraklardaki hayat cüruf ve fosil haline getirmektedir.

Ayarı tutarlı ahlak ve vicdani politik rota yazılarımda (bknz:https://gelenekvegelecek.com/) dile getirdiğim olası değişim süreçlerini Fuzzysel mantığa dayalı olarak süzmek ve durulamak, Cenabı Hakk’ın inayetiyle oluşan içe doluşla (Yunus Emre) doğal gidişata uygun form alışlara kavrayıcı katkıda bulunmak, ilmi ve bilmi metotlar sentezinde sosyo-pisko akışı geometrikleştirmek yeni tarz politik hareketin ana yönelimi olmalıdır.

Adı geçen yazılarda içeriğini ifade ettiğim; “temel küme” bağlamında hakikati yakın kavramaya dayalı akletme işleviyle donanımlı yeni kollektif kurucu iradenin fikriyatta ortaya çıkışı için kültürelde yeni birliktelik kimliğinin oluşumu gerekmektedir.

Fiziki ve beşeri coğrafyamıza dayalı kadim kültürelden damıtılan, inisiyatif geliştirici bu doğal kimliğimiz, insan kardeşliği temelinde tüm halikin hakkına riayet eden toplumcu yurtseverliktir.

Türkiye toplumunun fiziki ve ekonomik kamusal birikim ve varlıkları daha önceleri  “küreselleşmeye geçiş için özelleştirme adı altında”, şimdilerde ise “paranın rengi olamaz önemli olan yabancı yatırımcı” furyasıyla mali oligarşiye peşkeş çekilmektedir. Buna karşı olmak ve iğneden ipliğe ülkemizin kaynaklarına, börtü ve böceğine, dağındaki kurduna kuşuna, ağacına ve suyuna sahip çıkmak için meşru müdafa temelinde direnmek yurtseverliktir. Hakkaniyetli bir paylaşımla yaşam kaynakların asal ihtiyaçlarımız için üretim ve tüketiminde kamusallığı öne almak ve adilane davranmak, toplumculuktur. Toplumun tarihseldeki kadim öz değerlerini kıymetlendiren ve  örgün dokusunu  ebrulanım halinde koruyan toplum devleti formuyla yeni bir yaşam tarzının inşasına dayalı yeni nizam, toplumcu hürriyet düzenidir. Toplumcu yurtseverlik bu kapsamlı kutsal mücadele yolunun adıdır.

Günümüzde ülkemiz Türkiye; yönetilemezlik ötesinde toplumun kutupsal olarak ayrıştığı, dinciliği teşvik eden söz ve taktiksel eylemlerle laik devlet kurumlarının içsel ahenk ve hukuki bağlarının zedelendiği,  “saltanat heveslilerinin algı yönetimine dayalı yalancılıklarının” doruk yaptığı günlere girmiştir. Ekonomik, sosyal ve kültürel tüm verilerin çarpıtıldığı, “sahadan değil kafadan” sanal verilerin üretildiği bu günler; “toplumsal dirilik ve birliğin bozunuma uğradığı”,  kamusal alanda “adalet ve liyakatin yandaşlaştığı”“mazlumlarının ahının gökleri tutuğu” ve merhametsiz kumpasların vicdanları kanattığı durumları üreterek depresif vakaların (evrimin sosyo-pisiko aşaması) yaşamda başat olduğu mecraya geçmektedir.

Türkiye ‘de iktidar partileri ve ana muhalefet partisi lideri dahil irili ufaklı her siyasi yapı, söylemlerinde kendilerini ölçen laflarla halkı kışkırtan siyaset elitlerine dönüşmüştüler. Bu seviyesiz polemik ortamı daha önceleri sürmekte olan kayıkçı dövüşünün ötesinde agresif, provakatif ve kontra-atak bel altına vurma ve gafil dalaşma siyaset tarzını geliştirmektedir.  Corona salgınının önlenemez artışından birinci dereceden sorumlu olan mevcut hükümet sistemi muktedirlerinin,  ekonomik durumun ağır tablosunu da karartmak için “muhalefeti ulusal güvenlik meselesi” olarak lanse ederek iç cephe açmasını bu ülke ve bu toplum kaldıramaz. Zaten yarılmış olan toplumsal fay hatlarını tetikleyen bu üslubun sonu hüsran ve iç yıkımdır.  Ana muhalefet lideri de aynı gaydaya girme istinadı taşıyor, bu gaydadaki  “gay guy”  hasımlığı bir açmaz ve çıkmaz sokaktır. Tüm yurttaşların köken ve görüş ayrımına düşmeden acil olarak sağduyu içinde toplumsal bir direnç geliştirmeye gayret etmeleri lazımdır. Maazallah bu gidişat içte ve dışta hiçte iyiye işaret değil, hepimizi “yok, yok canım! … Artık olamaz” sanılan:  “Nara atma sonrası kılıç çekme” belalarından Allah korusun.

Sulh yapıcı özgün bireyler, meşveret meclislerinde demlenen çözüm önerilerini, toplumsal dayanışma ağları ve yapıcı eylem platformlarıyla pratiğe geçirmelidirler. Genel olarak tüm dirimsel meselelerde öncellikle ekosistem bütünlüğünü gözeterek asal olan ihtiyaçlarının hâlli için vicdani istikametteki her davranış ve tavrı , “insanlığın şuurlu kurtuluşuna” tabi kılmalıdırlar. Fikriyatı oluşmaya başlayan toplumcu yurtsever bir hareket örgüsü bambaşka bir hâl tarzıyla, bu minvaldeki zorunlu pratiğin salih eylemleriyle önümüzdeki “olağan üstü şartları” aşamaya gayret etmelidir. Nefsi mülkiyetçi dünya muktedirlerinin mahfil mali örgütlerinin “hile, yalan, harp ve darp” ile kitleleri kıskaca aldıkları, “para… para… Ve para” dedikleri bu haramiler düzenini  bertaraf etmenin ve  vicdana dayalı adaleti sağlamanın  yegane yolu: Hakkaniyete dayalı, razılıkla helalleşme temelinde sulh yapıcılığıdır…

Doğrudan demokratik örgüsel form…

“Covid 19’i önlemek” için sosyo-psiko teknik…

2021 baharı ve sonrası… ile devam edecek…baki selamlar      03.12.2020