Skip to main content
Ekonomiye Devlet Müdahalesi Ve Kooperatifçilik – Ersen YAVUZ

Ekonomiye Devlet Müdahalesi Ve Kooperatifçilik – Ersen YAVUZ

…  eğitim, teknoloji ve inovasyon, kooperatifçilik gibi alanlarda ve bazı kritik sektörlerde devletin aktif bir ekonomik aktör olarak devreye girmesi bugün de bir ihtiyaçtır.

Ülkelerin ekonomik ve toplumsal yapılarında dönüşüm noktaları vardır. Bu dönüşüm noktaları aynı zamanda o toplum için kritik ve bunalımlı dönemlerdir. Bu kritik eşiklerin sosyal patlamalara neden olunmaksızın aşılabilmesi ancak, devletin bilinçli ve planlı müdahaleleriyle mümkün olabilir. Bu, gelişmiş-gelişmemiş bütün ülkeler için geçerli bir kuraldır. Örneğin, öncelikle batıda başlamak üzere, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş süreci, devletin müdahalesini gerekli kılmış, bu da tarımsal destekleme ile esnaf ve küçük sanatkarların teşvik politikalarının uygulanmasını gerektirmiştir. Özellikle, tarımsal nüfusun sanayiye yönelişinin tedricen ve sancısız gerçekleşmesi için çeşitli tarımsal destekleme modelleri uygulamaya konulmuş, sanayinin gelişmesiyle birlikte yok olma sürecine giren esnaf ve küçük sanatkarlar kesiminin de bu süreci sorunsuz atlatabilmesi için yine çok yönlü destekleme ve teşvik modelleri devreye sokulmuştur.

Bizde, batıdaki gelişmelerden daha farklı bir süreç yaşanmış, cumhuriyetle birlikte devlet, özel sektörün henüz oluşmadığı dönemde başta şeker, çimento, kağıt, tekstil ve demir-çelik olmak üzere pek çok sektörde özel sektöre örnek ve destek olma ihtiyacını hissetmiştir. Devletin öncülüğünde kurulan sanayi tesisleri gerçekten de özel sektöre örnek oluşturarak öncülük etmiştir.

Ülkemiz ölçeğinde konuya yaklaştığımızda da devletin bazı kritik sektörlerle özellikle ve öncelikle aktif bir ekonomik aktör olarak devreye girmesi bugün de bir ihtiyaçtır. Bu bağlamda,  devletin müdahalesini gerektiren alanların en önemlisi ve başında geleni kuşkusuz eğitim alanıdır. Eğitim konusunun devletçe öncelikle ele alınması; artık çağ dışı kalmış eğitim anlayışı yerine bilgi çağına yönelik bir eğitim politikasının acilen yürürlüğe konulmasını ve özgün kurumsal yapılar oluşturulmasını gerektirir.

Devletin acilen ve aktif olarak müdahale etmesi gereken alanlardan bir diğeri de teknoloji ve inovasyon konusudur. Devletin, cumhuriyetin kuruluş yıllarında örnek olmak üzere oluşturduğu sanayi işletmeleri benzeri yapıları bu gün teknoloji şirketleri alanında tekrarlaması gereği ve ihtiyacı vardır. Bunun için sürekli teknoloji üreterek kendini  yenileyecek ve markalı üretime yönelecek üçüncü nesil sanayi tesislerinin kurulması son derece önemlidir. Bu konularda Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek de yoktur. Samsung, Hyundai, Huawei, LG, devletin desteğiyle nasıl bir teknoloji devi haline geldilerse, bizde de bu ve benzeri alanlarda devletin öncülüğü ve önderliği söz konusudur.

Bu iki konunun dışında devletin öncülük etmesi ve özendirmesi gereken bir başka alanda kooperatifçiliktir. Bu alanda devletten beklenen maddi destek değil, hukuki ve moral destektir. Anayasamızın 171’inci maddesinde yer alan “Devlet,….. kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır” hükmü gereğinin etkin bir biçimde yapılması bu konudaki temel taleptir. Devlet, bunu nasıl yapmalıdır. Öncelikle cevaplandırılması geren soru budur.

Bir defa, tarımsal kooperatifçiliğin geliştirilebilmesi için  yapılması gereken, gerçek ve örnek tarımsal kooperatifçilik modeli olan 1936 tarihli eski (mülga) Tarım Satış Kooperatifleri  ve Birlikleri Kanunun derhal ve tekrar yürürlüğe konulmasıdır.

İkinci olarak, kooperatifleri yönetecek kadroların kooperatiflerin demokratiklik ilkesine de zarar vermeden, kooperatifçilik eğitimi almış profesyonel kadrolardan oluşması için gereken hukuksal altyapının devletçe hazırlanmasıdır.

Üçüncü olarak devletin, kooperatif kuruluşlara diğer özel sektör kuruluşları karşısında, “eşitler arasında birinci” muamelesi yapması, başarılı kooperatifçilik modellerini toplumun önüne koyarak bu konudaki girişimlere en azından moral destek vermesidir. Devletin, kooperatiflerin yönetim ve faaliyetlerine müdahale etmeden onların önünü açması ve kimi hukuksal piyasa engellerini kaldırmasıdır.

Dördüncü olarak kooperatifçiliğin halka anlatılması, bu dayanışma ve yardımlaşma örgütünün sosyal yanına da vurgu yapılarak ekonomik önemine dikkat çekilmesidir. Devletin bir taraftan kooperatifçilik eğitim çalışmalarına öncülük ederken bir taraftan da uygulamadaki başarılı kooperatifçilik modellerinin halka anlatılması ve benimsetilmesi yararlı olacaktır.

Kooperatifler, nihayetinde ekonomik birer kurumsal yapı olmakla birlikte başarıları, ortaklarının kooperatifçiliğin felsefesini ve ilkelerini benimsemeleriyle yakından ilgilidir. Bu ilkelere ve özellikle ortaklar arası dayanışma/işbirliği ilkesine bağlı kalınmadığı sürece kooperatifçilik hareketinin başarılı olma şansı yoktur. O halde, temel sorun “kooperatifçiliğe inanç (zihniyet)” sorunudur. Eğitimle özümsenecek ve güçlendirilecek bir kooperatifçilik hareketinin başarılı olmaması için hiç bir neden yoktur. Batıdaki başarılı uygulamaların sırrı da buradadır.

Ağustos 2019, Ersen YAVUZ