Skip to main content
II. Meşrutiyet ve Monarşik Parlamenter Rejim – Haluk Başçıl

II. Meşrutiyet ve Monarşik Parlamenter Rejim – Haluk Başçıl

İç ve dış sorunların bir türlü çözülmediği 33 yıllık istibdat rejiminde, toplumda yeniden anayasal sistem ve monarşik parlamenter rejim düşüncesi ve pratiği ortaya çıktı.

Sultan II. Abdülhamit 93 Harbinin yarattığı ağır politik ve ekonomik sorunların altından kalkmak, dağılan imparatorluğu toparlamak için:

  • İlan ettiği anayasayı bir yıl içinde askıya aldı ve Parlamenter sistemi lav etti.
  • İngiltere ve Fransa’nın da yer aldığı ortak egemenliğin ana bileşeni ve yürütmenin-erkin başı olarak Mutlak monarşi’ye dönüş yaptı.

İçinde yaşadığı çağın sosyal ve fenni bilgisine, kültürüne, geleneklerine uygun yaratıcı köklü çözümler üretme kapasitesine sahip olamayan monarşik parlamenter rejim’in baş edemediği iç ve dış sorunlarla mutlak monarşik rejim de baş edemedi.  “İdareyi maslahat” anlayışı altında sorunlar giderek kördüğüme dönüştü. İç ve dış sorunların yarattığı açmazlar toplumda yeniden anayasal sistem ve monarşik parlamenter rejim düşüncesini ve pratiğini yarattı.

İkinci Meşrutiyet ve Monarşik parlamenter Sisteme Geçiş

II Abdülhamit, meclisi tatil ettikten bir ay sonra da 3 Mart 1878’de Rusya’ya teslim oldu.  Yapılan Osmanlı-Rus Ayastefanos anlaşmasından rahatsızlık duyan İngiltere ve Fransa, yeni bir anlaşma için iki devleti Berlin’de bir araya getirdi. Onların gözetiminde yapılan yeni anlaşma sonunda:

  • Karadağ ve Sırbistan toprakları iki misline çıkarıldı.
  • Dobruca’yı topraklarına katan Romanya bağımsız devlet olarak tanındı.
  • Arnavutluk’a kadar uzanan topraklar Bulgaristan’a verildi.
  • Bosna-Hersek de Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna bırakıldı.

Bu anlaşma öncesinde İngiltere’nin desteğini alarak masadan az zararla çıkmak isteyen II. Abdülhamit Kıbrıs’ın İngilizlere vermesine rağmen hesabı tutmadı.  Hem Balkanların önemli bir kısmını, hem de Kıbrıs’ı kaybetti.   

Kaybedilen Balkanlar Osmanlı devletinin ekonomik ve kültürel olarak en gelişmiş bölgesiydi. Önemli bir Türk nüfusu barındırdığı gibi devletin mali gelirlerinin büyük bir kısmı da buradan geliyordu. Önemli bir gelir kaynağından mahrum kalan Osmanlı devleti, Rusya’ya vereceği savaş tazminatı ve ağır dış borçları nedeniyle ekonomik dar boğaza girdi. İngiltere ve Fransa’ya olan borçlarını geri ödeyemez duruma düştü:

  • İngiltere ve Fransa, Osmanlıdan alacaklarını tahsil etmek için Osmanlının gelirlerine el koymak amacıyla için 1881’de Düyun-u Umumiye’yi kurdular.
  • Aynı yıl içinde Fransa, Osmanlı toprağı Tunus’a, İngiltere de bir yıl sonra Mısır’a el koydu.

II Abdülhamit’in 33 yıllık istibdat rejiminde Osmanlı yarı sömürge bir devlet haline geldi. Gerileme ve çözülme süreci sömürgeleşmeyle birlikte daha da hızlandı.

  1. Hıristiyan Milletlerin Ayaklanmaları

Berlin anlaşması ile amaçlarına belli ölçüde ulaşan Balkanlardaki ayrılıkçı etnik komitaların kitlesel ayaklanma girişimleri ve etnik çetelerin saldırıları bir süre durdu. Balkanlardaki Hıristiyan milletlerin bağımsızlıklarını kazanmaları, Anadolu’daki Hıristiyan milletlerde -Ermeni ve Rumlarda- özerklik- bağımsızlık emellerine güç verdi. Ayrılıkçı milliyetçiliği cesaretlendirdi. Anadolu’da komitacılık ve çete faaliyetine ilk önce ayrılıkçı Ermeni grupları başladı. Rumların komitacılık ve çete faaliyetleri ise daha sonra, İngiltere-Fransa ve İtalya’nın Anadolu’yu işgal döneminde başlayacaktı.

Osmanlı devleti 1800’lü yılların sonunda Balkanlarda Osmanlının elinde kalan topraklarında yeniden başlayan etnik çatışmaların yanı sıra Anadolu’da giderek yükselen ayrılıkçı Ermeni komitaların ve çetelerin faaliyetleri ile karşı karşıyaydı:

  • Ayrılıkçı Ermeni Komitaları ve çeteleri:
    • 1878-1895 yılları arasında Hınçak ve Taşnak Cemiyetleri, Ermeni patrikhanesinin önderliğinde Maraş, Erzurum, Erzincan, Ankara-Kayseri-Yozgat, Van, Muş ve İstanbul da dahil birçok şehirde kitlesel Ermeni ayaklanmaları başladı. Silahlı ermeni grupları jandarmaya, mülki idarelere ve Müslüman ahaliye saldırılar düzenleyerek, bu şehirlerde bir nevi “iç savaş” başlattılar.
    • Ermeni komitacılar ve çeteler; Balkanlarda Müslüman Türk köylerinin karşı karşıya kaldığı saldırıları, katliamları ve yağmaları, şehirlerdeki ayaklanmaları anımsatan eylemlere giriştiler.
    • 1905 Temmuzunda düzenledikleri bombalı saldırıda üçü asker olmak üzere 26 kişi hayatını kaybederken, Sultan II. Abdülhamit yara almadan kurtuldu.
  • 1890’ların ikinci yarısında Makedon ayrılıkçı etnik çeteler:
    • “İç Makedonya Devrimci Örgütü” Selanik, Manastır ve Kosova’nın Müslüman Türk köylerinde katliamlara ve yağmalara,
    • Terör eylemleriyle insanlara topraklarını terk ettirmeye başladılar.
  • Girit’te ayaklanan Rumlar:
    • Türk köylerine saldırdılar.
    • İngiltere, isyanı bastıran Osmanlı ordusunun Girit’ten çekilmesini sağladı.
    • Rumların saldırıları karşısında korunmasız bırakılan Türkler canlarını kurtarmak için şehirleri ve köylerini terk ettiler.

Balkanlarda Müslüman Türklerin yaşadığı dramın zihnimize canlandırmamız için 1991-2001 arasında Yugoslavya’da yaşanan iç savaş görüntülerini ve Bosnalı Müslümanların yaşadıklarını dramı hatırlamamız yeterlidir. 1800’lü yılların sonunda Balkan Türk -Müslüman köylerine dört bir yandan saldıran Sırp, Hırvat, Karadağ, Makedon, Bulgar, Rum vd. etnik Hıristiyan çetelerin vahşeti ve işledikleri insanlık suçları Yugoslavya’da yapılanların çok daha ötesindeydi.

Sırplar, Hırvatlar, Slovaklar, Karadağlılar, Kosovalılar, Makedonlar Osmanlı devletinden elde ettikleri özerklik – bağımsızlık sonrasında bu kez de topraklarını genişletmek için birlikte Osmanlı topraklarına saldırdılar.  Ardından da birbirilerini kırdılar.  

  1. Jön Türk Ayaklanması

Devletin en büyük sorunu haline gelen Balkanlardaki ayrılıkçı etnik çete faaliyetleri Berlin anlaşmasıyla bir süre yatışmış, II. Abdülhamit de rahat bir nefes almıştı. Bunu kendi “mutlak otoritesine” bağlıyor ve böyle gideceğini sanıyordu. Ancak süreç hiç de düşündüğü gibi yürümedi. Mutlak monarşi yönetimi altında Osmanlı devletinin sömürgeleştirilmesine boyun eğen tutumu ve sorunlar karşısındaki “idar-i maslahatçı” tavrı, bir süre sonra devletin çöküşünü daha da hızlandırdı.

İttihat Terakki Cemiyeti (İTC), istibdat yönetimi altında giderek artan iç sorunların ve hızlanan çöküş sürecinin yarattığı toplumsal rahatsızlıklar zeminde ortaya çıktı. İttihatçılar meşrutiyetin yeniden ilan edilmesi ve Avrupa’nın güçlü devletleri gibi Osmanlı devletinin de anayasal yapıya bürünmesi, parlamenter sisteme dönülmesi ile sorunların çözüleceği düşüncesindeydiler. Yarı sömürge ülke haline gelen Osmanlı devletinde ortak egemenlikte yer alan İngiliz-Fransız emperyalizminin rolünü göz ardı eden, II. Abdülhamit’in tel elde topladığı yürütme erkini hedef alan yurtsever aydınlar, memur,  genç subaylar, yurtdışındaki genç öğrenciler, esnaf kötü gidişattan istibdat rejimini sorumlu tutuyorlardı. Meşrutiyetin getireceği “hürriyetçi ortamda” kötü gidişatın durdurulacağını, sorunların da çözüleceğini düşünüyorlardı.[1]

II. Abdülhamit ise bu ortamda hiçbir şekilde yeniden anayasal düzene ve parlamenter sisteme geçmeyi düşünmüyordu. Ona göre meşruiyet “devletin nizam ve intizamını” bozacak, devletin çöküşü de hızlanacaktı.

Makedonya’daki “örtülü iç savaş”ın yeniden “açık iç savaşa” dönüşmesiyle kaos ortamı geri geldi. Gidişattan endişe duyan İTC, “Makedonya elden gidiyor!” düşüncesiyle II. Abdülhamit’e başkaldırdı. Örgütlü ve güçlü olduğu Balkanlarda, 1908’de “Hürriyet, Musavat (eşitlik), Uhuvvet (kardeşlik), Adalet” talebi ile isyan etti:

  • İTC üyesi Resneli Niyazi ve Enver asker ve sivillerden oluşan bir çete ile dağa çıktı.
  • Abdülhamit’in isyanı bastırmak için Balkanlara gönderdiği paşaları öldürdüler.
  • Padişah’a telgraflar göndererek 1876 Anayasasını tekrar yürürlüğe koymasını istediler.
  • Temmuz 1908’da Makedonya şehirlerinde Meşrutiyeti ilan ettiler.
  1. Abdülhamit:
  • Ordu ve Müslüman toplumu içinde çıkacak iç çatışmaların Osmanlının dağılmasına yol açacağının,
  • Kanun-i Esasi hükümlerine uyduğunda İttihat ve Terakki Cemiyetinin kendisini destekleyeceğinin fakındaydı. [2]

Hem iktidarını korumak hem ülkede çıkacak kaosu önlemek için İstanbul’da Meşrutiyeti ilan etti. Böylelikle 33 yıl süren istibdat rejiminden, mutlak monarşiden, “monarşik parlamenter sistem”e geçildi.

İkinci meşruiyetin birincisinden farkı yurtsever aydınlardan, genç subaylardan ve eşraftan oluşan sosyal tabakanın kendisini siyasi erke kabul ettirerek yönetimde kendisine yer açmasıydı. Avrupa devletlerinde, ticaret ve üretici sermayenin fiili öndeliğinde “sivil toplumun” monarşiye karşı iktidar odağı olarak ortaya çıkışı, Osmanlı toplumunda farklı zeminde ve farklı toplumsal kesimlerce, farklı bir şekilde gerçekleşiyordu.

Meşrutiyetle gelen Hürriyetlerle birlikte toplum yaşamında büyük bir canlanma ortaya çıktı. Artık gazetelerin yazılarını sansüre göndermiyor, gazete, dergi, kitap dünyasında büyük bir yayın furyası başlıyor, derneklerin kuruluyor, sendikalaşmanın önü açılıyor, kültürel etkinler ve yaşam gelişiyor,  toplumsal hareketlik artıyordu. Benzer bir tablo yarım asır sonra Türkiye Cumhuriyetinde bir kez daha yaşanacaktı. Başka bir “zaman – mekanda”,  aynı öznenin gerçekleştirdiği “27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi” sonrasında baskıcı Bayar-Menderes iktidarı -erki- alaşağı edildiğinde ve yeni anayasa ve yeni erkin sağladığı özgürlükler ortamının bir benzeriydi. Yarım asır farkla “tarih tekrar edecekti”.

İkinci Meşrutiyetin ilanı ile monarşiye, karşı iktidar ortağı olarak ortaya çıkan “ordu-sivil” kesimlerden oluşan İTC, Avrupa’da ticaret ve üretim burjuva sınıfının yaptığı gibi karşı iktidar odağı olarak;

  • Tahta çıkan padişahın şeriata ve anayasa hükümlerine uyacağına, vatana ve millete sadık kalacağına dair Mecliste yemin etmesi,
  • Padişahın barış, ticaret, tebaanın temel hakları, arazi terki veya ilhakı gibi önemli konularda meclisten onay alması,
  • Hükümet üyelerinin sadrazam tarafından belirlendikten sonra padişahın onayına sunulması,
  • Sadrazam ve hükümetin Sultan’a değil, Meclise karşı sorumlu olması,
  • Kanunların parlamentoda onaylanması ve hükümet üyeleri ile padişahın ortak imzasıyla yayınlanması,
  • Hükümetle parlamentonun karşı karşıya geldiği durumda hükümetin meclisin iradesine uyması ya da istifa etmesi,
  • Padişahın Meclis-i A‘yân’ın onayını almadan parlamentoyu kapatamaması,

gibi Anayasal hükümlerle sultanın mutlak otoritesini sınırlandırıyordu.

Avrupa devletlerinde, burjuvazinin kitle desteği ile “kral ve kilisenin mutlak egemenliği” yerine koydukları “toplum egemenliği” üzerinde yükselen parlamenter rejimin bir benzerini İttihatçılar Osmanlı devletinde gerçekleştiriyorlardı. Ancak yurtsever- aydın subay, memur, meslek erbabı, esnaflardan oluşan ittihatçıların “karşı iktidar odağı”, padişahın egemenliğine dokunmadan sadece onun İngiltere ve Fransa’yı da ortak ettiği siyasal erkini hem sınırlandırıyor hem de kendisine yer açıyordu.

İttihatçıların her şeyden önce Sultanın mutlak egemenliğinin yerine toplum-millet egemenliğini koymak gibi düşünceleri yoktu. Daha önemlisi ne bunu yapacak ideolojik-politik hattı ne buna uygun toplumsal örgütlüğü ne de diğer sınıfları peşinden sürükleyecek düşünce yapısı vardı.

3.12.2021, Haluk Başçıl

Devam edecek: İkinci Meşrutiyet ve 1908 Seçimleri

Kaynaklar:

  1. Osmanlı Döneminde Balkanlar (1774 -1914), Dr. Öğr. Üyesi Neriman Ersoy-Hacısalihoğlu, İstanbul Üniversitesi Açık Ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, Tarih Lisans Programı, http://auzefkitap.istanbul.edu.tr/kitap/tarih_ao/odbalkanlar1774_1914.pdf
  2. Balkanlarda Komitacılık Ve Çetecilik: II. Meşrutiyet Dönemi Meclis-İ Mebusan Oturumlarında Yapılan Tartışmalar Ve Çözüm Önerileri Üzerine Bir Değerlendirme, Prof. Dr. Mehmet Çanlı, Hitit Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/411435
  3. Birinci Meşrutiyet ve Meclisi Mebusan, Dr. Sina Akşin, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/430/4809.pdf
  4. Meşrutiyetin İlânı ve İlk Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı, Yılmaz KIZILTAN, Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, http://www.gefad.gazi.edu.tr/tr/download/article-file/77224
  5. MECLİS-i MEB‘ÛSAN, İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/meclis-i-mebusan
  6. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Prof. Dr. Cezmi Eraslan, İstanbul Üniversitesi Açık Ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Tarih Lisans Programı, http://auzefkitap.istanbul.edu.tr/kitap/tarih_ao/tctarihi.pdf

Osmanlı Belgelerinde. Ermeni İsyanları (1878-1895), Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı. Yayın No: 95, https://www.devletarsivleri.gov.tr/varliklar/dosyalar/eskisiteden/yayinlar/osmanli-arsivi-yayinlar/osmanli_belgelerinde_ermeni_isyanlari_1878_1895_1.pdf

[1] II. Meşrutiyet Döneminde Siyasal İktidarın Toplumsal Muhalefete Bakış Açısı: Hasan Fehmi Bey Suikastı ve Muhalefetin Tasfiyesi, İstinye Üniversitesi, İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Dr. Öğretim Üyesi İsmail SAFİ, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/588904

[2]  https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/5328 , II. Meşrutiyet’in İlanının İstanbul Basını’ndaki Yansımaları (1908), İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi No:38 (Mart 2008), . İstanbul Ticaret Üniversitesi , Ticari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yrd. Doç. Dr Oya Dağlar