Skip to main content
Kırk Katır mı, Kırk Satır mı, Ya da Başka Bir Çözüm Var mı?- Saffet Bilen

Kırk Katır mı, Kırk Satır mı, Ya da Başka Bir Çözüm Var mı?- Saffet Bilen

İnsanı, sürekli kendi öz çıkarı peşinde koşan, açgözlü ve kavgacı bir varlık olarak tanımlayan anlayış 2000 seneyi aşan-yazılı belgelerde, önceli de var mutlaka- bir süredir toplumsal düzenin temelini oluşturuyor.

Bu, kötücül içgüdülere sahip varlık bir yolu bulunup mutlaka denetim altına alınmalıdır.

İnsanı, sürekli kendi öz çıkarı peşinde koşan, açgözlü ve kavgacı bir varlık olarak tanımlayan anlayış 2000 seneyi aşan-yazılı belgelerde, önceli de var mutlaka- bir süredir toplumsal düzenin temelini oluşturuyor.

Bu, kötücül içgüdülere sahip varlık bir yolu bulunup mutlaka denetim altına alınmalıdır.

Denetim altına alınamazsa toplum anarşiye teslim olur.

Bu inanış, günümüz dünyasında kendini sıkça, açıktan yetkili ağızlardan ifade ediyor.

Bize önerilen iki seçenek var; biri hiyerarşik, iktidarın çıplak gücünü kullanan çözüm, öteki ise toplumu oluşturduğu varsayılan grupların arasında kurulacak eşitliğe dayanan, bir denge üzerinde hükümran olan ‘demokratik, cumhuriyetçi’ çözümdür.

Ya insanların doğal öz çıkarlarını dışsal bir güç vasıtasıyla denetim altına alan bir sistem, ya da toplumu oluşturan özgür ve eşit güçlerin çatışan öz çıkarlarının ortak çıkarda uzlaştığı, kendi kendini örgütleyeceği varsayılan bir sistem.

İlki Thomas Hobbes’da , ikincisi John Locke, Adam Smith’te somutlanır.

Bu sözünü ettiğimiz ön kabuller dünyada ki insan toplulukları içinde çoğunluğun görüşlerini oluşturuyor. Bu sonuçta Avrupa’nın Dünya egemeni olmasının payı var. Adını andığımız düşünürlerin yaşadığı dönemde Dünya oldukça renkliydi. İnka ve Aztek imparatorlukları, Hindistan, Çin ve Osmanlı vardı farklı seçenekler olarak.

Bu seçenekler ile Avrupa yaklaşımı arasındaki temel fark, insan ilişkilerinin ele alınışındaydı. Avrupa dışındakiler de iç toplumsal örgütlenmede ayrıcalıklar belirginleşmekle beraber kopma gerçekleşmemişti. Avrupa, topluma yön verenlerin toplumdan kopuşunun, servete ve mülkiyete dayalı bir oligarşinin gerçekleştiği coğrafyadır.

Avrupa bu seçenekleri, içlerindeki servet ve mülk peşinde koşanları toparlayarak, kendine bağlayarak gerçekleştirdi.

İnsanı temelde hayvani-ilkel- güdülerle hareket eden bir varlık olarak gören bu anlayışın yanında dünya nüfusunun çok az kesimince hala kabul gören ve ayrımcılığı tanımayan başka bir görüş daha var. Serveti ve mülkü tanımıyorlar.

Hayvanları da insan gören, yani toplumun bir üyesi gibi gören bir anlayış.

Bırakın vahşi hayvan doğası fikrini, kendinden ayrı bir hayvan doğası fikrine bile yabancı olan bir anlayış. Hayvanı ve doğayı kendinden ayrı görmeyen bir anlayış.

Bunlar bu tartışmaya dönüp bakma ihtiyacı bile duymayan insan toplulukları.

Birbirine zıt bu iki kültür arasındaki ilişkiye salt çoğunluk/azınlık açısından yaklaşmak yanıltıcı olur.

İkinci kültürün bütün baskılama ve ortadan kaldırma eylemlerine rağmen varlığını devam ettirmiş olması bile başlı başına önemli bir olgudur. Yok edilemezliğinin en önemli kanıtı olarak düşünülmelidir.

Zorunlu olarak hayvani içgüdülerimizin kölesi olduğumuz ve böyle davranıyor olduğumuz tezinin kaynağı, tarım sonrası adım adım oluşmuş bir kültürün varsayımlarıdır.

Sınıflı toplum türlerinin tamamı bu varsayım üzerine şekillenmiştir.

Ama mevcut egemenlik sistemini sürekli olarak hırpalayan, oluşturulan toplumsal dokuları, özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve dayanışma talepleri ile sarsan toplum içi çoğunluğu oluşturan ezilenlerin tarihsel büyük isyanlarını da ikinci kültürün unsurları olarak görmek en doğrusudur.

Tarım sonrası toplumsal dokuların tümünde görülebilecek kırk katır mı, kırk satır mı ikilemini aşmak, başka bir dünyanın mümkün olabileceğini her zamankinden fazla düşünmek ve dillendirmek gerekiyor.

Atılması gereken adımları ise;

Gezi direnişinde ortaya çıkmış ya da ismini duyduğumuz, müştereklerimizin, şu sloganı söylediklerimi ve başlangıç noktasını güzel ifade ediyor.

BİZLERE AİT OLANLARI GERİ ALIYORUZ!

İnsana ait bütün her şey geri alındığında, her şeyin özelleştirilmesine, kişiselleştirilmesine son verildiğinde son bulacak bir süreç bu. Yazıya yine onların başlıklarından biriyle son vereyim.

BİRLİKTE YÜRÜYORUZ, YOLUMUZ UZUN !

                                                                                                                               Aralık 2022, Saffet Bilen