Skip to main content
Mehmet Tanju Dost ile Yazılı Söyleşi…(1) – Orhan Karakuş

Mehmet Tanju Dost ile Yazılı Söyleşi…(1) – Orhan Karakuş

Mitler, olgusal süreçte efsanevi karakterler kazanarak kavim, millet, dini veya kutsal inanış kümeleri tarihinde bir dönüştürücü işlev görmektedirler. O halde tarihsel maddi ve manevi kültürel birikime dayalı bu uydurulmuş olgular kıymetlidir.

Felsefi, pisiko -sosyal dirimsel ve vicdani politik rota içeren bu yazılı sohbetimizi www.gelenekvegelecek.com ‘da İnşallah yayınlayabiliriz. Pek çok genel konuda ana hatları ile aynı istikamette düşünüyor (yurtseverlik, hakkaniyet, sulh ve adaletli bir hukuk) olsak da Tanju dostun kimi görüş ve fikri paylaşımları ile birebir örtüşmeyen tahlil ve sonuçlarımız var. Bu aynı yumurta ikizi olan insanlarda bile ortamın formuna göre var olan bu durum gayet doğal ve anlaşılır bir farklılıktır.  Umarım Toplumcu Yurtsever Yol içindeki niteliksel birlikteliğimizde bu farklılıklarımız anlamlı bir uylaşım kazanarak daha da güzelleşir.

 Geçmişteki devrimci politik- pratikte zaman zaman tartışma içinde olduğum bazı konuları Tasavvufi Praksis yolda /Yazılar kitabında, vicdani politik rotaya temel olacak yeni kavramları ‘Zamanın Topolojisne Bakış’ kitabında ele aldım. İnsanlığın şuurlu kurtuluşu yolu olan Toplumcu Yurtsever Yol‘da(www.gelenekvegelecek.com) ana başlık olarak toplumculuk, ulusalcılık ve tasavvuffi yaklaşım (toplumculuk, ümmetçilik ve milliyetçilik Yusuy Akçura ‘ya atfen üçlü tarz)  sarmalında ele alacağım. Bunlardan birisinin öne kuvvetli olarak alınması fikriyatta tonlama farklılıkları oluşturur.  Buradaki vurgumuz; tarihselimizde güçlü yeri olan her üç giriş akımının da dozajının şartlara bağlı olarak kimi zaman birisi önde olsa da günümüzde hemen hemen aynı ölçülerde bir sarmal akışkan olmasıdır. Öngörü olarak gelecekte toplumcu ve tasavvufi yaklaşımlar başat olacaktır, diyebilirim. M.Tanju dostun  “Mitler ve Gerçekler” başlıklı makalesinde değindiği bazı konulara bakış açım kadar görülenleri irdelemede yaklaşım yöntemi olarak yukarıda belirttiğim “üçlü tarza” (pisiko- sosyal dirimsel)  bağlı  Fuzzysel (bulanık) mantık önermeleri  ile aşağıdaki  cümledeki temel kavramları kıymetlendireceğim.

 Öncelikle; toplumcu yurtseverlik miğferinden yürüyüş güzergâhını; Tasavvufi praksis felsefi yaklaşımı ışığında ve sulh yapıcılığı temelinde, hakkaniyetli bir toplum devleti formu ile toplumcu hürriyet düzeni inşası hedeflerini ayarı tutarlı ahlaki bir vicdani politik rotanın iyi niyetli eylemlerinin odağı olarak belirteyim.

İnsanlık tarihi ve bilincin maddiliği olgusu…

Kainatla birlikte yerküredeki doğasal evrimin net bir yazgısı ve gidişatı var. Bu gidişatı; yazılar kitabımdaki metot kısmında şöyle formüle etmiştim: “Zamandan münezzeh külli alamlere içkin olan Cenabı Hakk (ölçümlenemez cevher) devinim biçimleri ile farklı bin bir alemle hemhaldadır. O, her yerde hazır ve nazırdır (Kur’an meali).Gözlenen ve duyumsal yapımızla kavranılır bu evren dünya zamanlı bir serilimdir. (Not: Kainattaki her yıldız ve gezegenin kendinde bir zamanı, oluş ve yok oluş süreçleri vardır.) Dünya zamanı ile milyarlarca yıl süren bir evrim ile içinde yaşadığımız evren fiziksel maddi yapılanış, fiziko-kimyasal ve biyo-kimyasal ve biyo-sosyal aşamalardan geçerek bugün için sosyo-pisiko akar sistemleri ile içinde bulunduğumuz oluş kesitindedir.”  2014 baskı: Tasavvufi Praksis yolda Toplumcu Hürriyet Düzeni /YAZILAR/ metot üzerine sayfa: 202)

 Bugün için sosyo-pisiko akar sistem içinde olan toplum bütünlüğünde insanlık alemi, düşünsel devinim sonucu;  görüş yaklaşımları, fikir dizgeleri, dünyanın imareti ve teknik gelişim ile bilincin farklı formlarının maddiliği süreçlerine katkı yapmaktayız. Evrimin sosyo -pisiko aşamasında bilincin maddiliği formları yerküre ile bağlantılı uzaylarda tarihselde olan bitendir.

Tasavvufi praksis yolda (felsefi dizge) yaklaşımı olarak: Yazılı tarih boyunca nefsi mülkiyetçi  kültürel ile kuşatılmış  toplumsal insan( özel  ve genel  ölçekte) içsel olan akıl operatörü işlevine bağlı, zihin atmosferinde içe doluşla oluşan tecrübe ve tassavvura dayalı, birikimli potensiadaki düşünsel devinimin andaki  tutuklaması olan zeki çözümler, görüş ve fikirler sonucu  bilinç olgusunu üretmektedir. Bu zaviyeden bakış ile içinde bulunduğumuz evrimsel kesit belirteci sosyo pisiko dayanaklı bilincin maddiliği formudur. O zaman iz ve izandaki açılımda tarihselin kendisi, bilinç formları ile maddi ve manevi kültürelin vuku bulmasıdır.

Tanju dost, burada bir kesişim kuralım: “Her toplum bazı mitler ile birlikte yaşar…Bunların (mitler) gerçekliğe daha yakın olduğu ileri sürülemez. İşin aslı, durum bunu tam tersidir, çünkü mitler çoğu zaman, toplumların var olan gerçeklikle başa çıkamadıkları veya bunlarla yaşamayacakları için uydurulmuştur.”  (Mitler ve Gerçekler makalesi girişi)

 Bu tarifi kendi yorumlayışım: Tarihselde ortaya çıkan şartların “güçlü ve sert gerçeklik zorluğu”  toplumları beka açısından zorunlu olarak farklı bir organize yönelime sokmakta ve yeniden kuruluşla mevcut durumu aşabilmek için negatif ya da pozitif tonlu “uydurulmuş mitler” yolu ile bir çıkış yolu aramaktadır.  Mitler, olgusal süreçte efsanevi karakterler kazanarak kavim, millet, dini veya kutsal inanış kümeleri tarihinde bir dönüştürücü işlev görmektedirler. O halde tarihsel maddi ve manevi kültürel birikime dayalı bu uydurulmuş olgular kıymetlidir. Fakat Tanju dost misallerinde bunların negatif tonlarına dikkat çekerek aslında çarpıtılmış, işlevsiz ve küt olduğunu vurgulamaktadır.  Şöyle ki:

”Fransızlar, Alman işgaline karşı direnmemiş (işbirlikçi hainlerin çokluğu) bir (direniş miti uydurmuşlar) bu mitlere kendilerini de inandırarak teslimiyetin utancını azaltmaya çalışmışlardır.”

2-“ Osmanlının kuruluş miti: Osman bey’in rüyası ve sallarla Çanakkale’nin geçilişi,

3-Türkiye’de cumhuriyet rejimine karşı olanların, (Alevi ve Sünni yurttaşların) (hatta ben ilerleteyim Kürt kökenli yurttaşların çıkardığı) baskı miti ve Yavuz Selim’in katliamcı olduğu miti (Erdebi’lli kızıl börklü dervişlerin imhası ve onlara destek olan bir kısmın telefi olayı) ve Osmanlının azınlıklara baskı yaptığı miti, …

4-Direniş mitleri Şeyh Bedrettin ve Baba İshak olayı ile Deniz Gezmiş rabıtası…

Burada kısaca değindiğim alıntılardaki

1-   “fiili işgal ile oluşan baskı ve zulüm meselesi “ ve “direniş olgusunun” birbiri ile ilişkilerinde bir karmaşa var. O zamanda Almanların fiili işgaline direniş haklıdır, işbirlikçilik ve uzlaşma ile oluşan ihanet bugünün belirteçlerine bağlı olarak ak-kara kategorisinden arı düşünülmelidir. Kanımca o gün Fransa’sında yaşayanların çoğunluğu içinde genel hatları ile fiili işgale karşı kendiliğinden bir direniş ruhu vardı. Bu toplumsal ruhun yanında fırsatçı,  çıkarcı ve işbirlikçi çevrelerde elbette ki vardır. O zamanın ruhu direniştir.

 2- Osmanlı imparatorluğunun kuruluşu; ahaliye yönelik baskı ve zulüm otoritesi Bizans’a karşı, hakkaniyetli ve bilgece bir otorite uygulanması temelinde 13.Yüzyıldaki zamanın ruhu  “makulat ve fütuhat “ hareketidir. Osmanlı’nın kuruluşu Selçuklu-Horasan bağlantılı Anadolu aydınlanmasının bir tarihi oluşumudur.

3- İstanbul’un fethiyle Bizanslaşma sürecine girilmiş, Yavuz’un bu süreci sürdürmesi sonucu iki Horasani gücün (yedi derviş bir posta sığar, iki hükümdar bir dünyaya sığmaz) inanış farklılıkları çerçevesinde birbirine düşürülmesidir. Zamanın ruhu;  güçlü görünen ve yükseliş diye sunulan bu devre, esasen devasa bir çöküşün başlangıcıdır. İmparatorluğun dağılmasıyla hakkaniyet, makulat ve futuhat Anadolu’nun bağrında kalmıştır. Buradan da laik demokratik cumhuriyetin dayanak dinamiği olan kuvvai milliye ile kurtuluş savaşı ve kuruluş olarak zamanın ruhu doğmuştur.

Özellikle 1900- 2000 yılları öncesinde dünya geneline bağlı olarak vukuu bulan pek çok olayın kamu vicdanında çözümlenemeyen durumları var. Ermeni tehciri, 6-7 Eylül olayları, Maraş ve Sivas katliamları, Cumhuriyetin kuruluş yılları sonrası başlayan 12 Eylül ile ölçüsüz sürdürülen hemen hemen tüm hükumetlerce devam ettirilen Kürt kökenli yurttaşlara baskılar,  1990’lı yıllarda samimi inanış içinde olan kesimlere yönelik baskılar. Günümüzde de AKP hükumetinin yol açtığı tahribata ve emperyal güçlere karşı genelde kendiliğinden gelişen hedefleri açığa çıkmayan örgütsüz direniş güçlerine yapılan baskılar ile haramiler sofrasında yer alan çıkarcı çevreler, iktidarın çöküş sürecinde fırsatçı kesimler bir tavır tayfı grubu oluşturur. Kendimce tarihseldeki nefsi mülkiyetçi kültürel kuşatılmışlığında beşeri coğrafyamızda hakim olan muktedir güçlerin hakkaniyeti ve fütuhatı elden bırakıp, sulhçu çözümler yerine güç ve zorbalıkla temelinde kendilerinden menkul adalet sağlamaya çalışmaları toplumsal gelişim sürecinde bir “arızi sosyal travma” konusu olabilir. Bu zamanların külli ruhu; sömürü, baskı ve zorbalıkla dünyanın nimetlerinin talanıdır. Milenyumda zamanını ruhu: Yol açıcı ve kurucu sulh ve hakkaniyet cephesinde buluşma ve toplumcu yurtseverlik yolunda yürüyüş ile yeryüzünde toplumcu bir hürriyet düzenin kuruluşudur…

  1. Kavim, millet ve insan kardeşliği…
  2. Çıkış için yol açıcı ya da uçuruma sürükleyen önderlik

kısa açıklamalarından sonra özellikle yakın mücadele tarihimizde nirengi noktası olan 71 ve 78 devrimci hareketlerinin bu günün değişim güçleri ile olan bağlantılarını irdelemeye M.Tanju dostun “Mitler ve Gerçekler “ belirlemesinden bazı kısımları alarak devam edeceğim…

05.06.2019, Orhan Karakuş