Skip to main content
Sulh ve Huzur İçin Toplumcu Hürriyet Düzeni (III) – Orhan Karakuş

Sulh ve Huzur İçin Toplumcu Hürriyet Düzeni (III) – Orhan Karakuş

Vicdani politik rota ışığında  oluşturulacak toplumcu bir  değişim programı; razılıkla helalleşme,  kaynakların kamusal işletimi, hakkaniyetli bir dayanışma ile kullanımı ve yeryüzünde tüm insanlığın sulh eksenli huzuru tesisi istencine cevap vermelidir.

Yüksek yoğunluklu çatışmalar sonucu oluşan  SAVAŞ  tehlikesi…

Bir önceki yazımın sonunda ifade ettiğim, İdlip merkezli Soçi ve Astana mutabakatları çerçevesinde Rusya ve Suriye ile süren ihtilaflarımız “yüksek yoğunluklu çatışma” halini aldı. Sürecin taahhütleri konusunda süren tartışmalar Rusya destekli Suriye yönetimince TSK ‘ konvoyuna yapılan saldırı provokasyonu ve 27.02.2020 tarihinde bir gözlem konvoyun kaleşce vurulması sonucu 33 Mehmetçiğimizin  (Allah rahmet eylesin ruhları şad olsun)  katledilmesiyle artık savaş ortamına doğru yol alıyor. Emperyal çevrelerin  “şantaj ve keten peresine”  gelen iktidar çevrelerince, sınırlarımız olan komşu ülkelerin çatışmasızlık alanlarında sulhu tesis için bölgesel inisiyatif ikircikli geliştirilmiştir. Emperyalist güçlerin sömürgeci hedefleri durumu zorlaştırmakta olsa da kendini: “Şubat sonuna kadar süre verdik sözü”  ile bağlayan, çatışmaların derinleşmesine de bir yönüyle vesile olan mevcut AKP hükümeti ülkeyi ve devlet idaresini zora sokmuştur. Laik demokratik karakteri bozulan T.C. Devletinin yapısını da tahrip eden bu yürütme faaliyetleriyle AKP, sanki bölgemizde “mezhepçiliğin” mündemiç gücü haline gelmeye başlamıştır. Kamusal alandaki yaşam tarzına müdahaleleriyle ortamı geren bir DİNCİLİK eksenindeki yürüyüşüne şovenizmi de katan mevcut AKP iktidarı eliyle Türkiye Cumhuriyeti son ”bahar kalkanı hareketiyle”  ordusuyla birlikte savaş ortamına sürüklenmiştir. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim III.Dünya savaşı süreçleri günümüzde Venezüella ve İran’a müdahaleyle 4. Aşaması olan ülkeler ve devletler savaşına geçmektedir.“Kaotik dallanmalar”  ve “Dünya top yekun harp altında”  ( www.gelenekvegelecek.com )   yazılarımdaki belirlemeler çerçevesinde artık ülkemizde yakın coğrafyamızla birlikte  dörtbir  yönden “ savaş coğrafyası” olmaya başlamıştır.  Kuvai milliye ruhu temelinde kurtuluş ve cumhuriyetin kuruluşuyla yeni bir aydınlanma sürecin laik demokratik modeli olduğumuz beşeri ve fiziki coğrafyamız tarihinde yaşanmış olan  “Siffin Savaşı” ve “Şah &Sultan” yıkımcıl yanlışlarına bir kez daha düşülmemelidir.

Çin’de ortaya çıkan ve değişik bağlamları ile İran başta olmak üzere her yerde vukuu bulmaya başlayan CORONA vakaları, tüm ülkelerin ekonomik sosyal altyapılarını derin krizlere sürüklemektedir.   Sürdürülebilinir toplumsal ve kamusal yapıların tüm formlarını tehdit eden bir aşamaya ulaşmaya başlamıştır. İklim koşulları, çevre felaketleri ve yeryüzünün insan eliyle zehirlenmesi sonrası tüm ülkelerin temel yaşam ihtiyaçların doğal tedariki artık hayaldir. Dünya’nın enerji kaynakları daralamakta, temiz su kaynakları, doğal gıda üretimi GDO’lu hirbit tohumlarıyla bozuma uğramakta ve verimli tarım toprakları kısırlaşmaktadır.

Ülkemiz politik ortamının demokratik refleksleri  “ cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” uygulamasıyla dumura uğratılmış ve katılımcı TBMM geleneği kadük edilmiştir. Bu sürece direnç gösterebilecek ana muhalefet CHP ve etnisiteye teşne HDP dahil hemen hemen tüm siyasi partiler ise emperyalist güçlerin  “tatlı su balığı formunda”  bu mülkiyetçi siyasetin kirli havuzunda gününü gün etmektedirler.

Ülkemizde geçici olarak misafir edilen düzensiz göçmenlerin Avrupa’ya geçişinde ortaya çıkan kaos üzücüdür.  “Serbest geçiş” uygulamasının  “politik hedefi “ duyarsız batı devletleri ve komu oyları olsa da vicdanı değildir. Doğudan ve Ortadoğu’dan gelen tüm göçmenlerin ortak dramı, Asya’nın işgali için bir ara aşama olan ve emperyalist hegemonyanın tesisi için uygulanan BOP projesidir. Düzensiz göçmenlerin sınırlarımızdan tüm şehirlerimize dağılacak biçimde içeriye alınması ve içimize yönelik tahripkâr etkiler içermesi bu sürecin vicdani yönünü de gölgelemektedir. Suriye’de olduğu kadar yeryüzündeki tüm ülkelerde geniş bir sulh ortamının sağlanması ertelenemez bir ihtiyaçtır. Tüm insanlığın yerel halklarının kendi ülkesinde kardeşçe huzurlu bir doğal yaşamı paylaşması da politik bir hedefimiz olmalıdır. 

Yine bu proje vesilesiyle Mısır’daki darbe, ülkemizdeki  “Fetö kalkışması”, İsrail ile yapılan ve Filistin’i boğacak olan  “yüzyılın anlaşması”, Irak ve benzeri olarak Libya’da yaşanan askeri müdahaleler,  oyuna gelinmeden ülkemizi de istikrarsızlığa sürükleyecek olan ve hemen acil olarak bitirilmesi gereken  “Suriye’deki yüksek yoğunluklu çatışma”   ve kaderini Rusya’ya teslim eden gaddar Esat’ın şark kurnazlığı ile sürdürülen  “Suriye iç savaşı da”  kanımca bu projenin somut birer sonucudur. 

Öte yandan yurtta sanki bir “akıl tutulması ve zihin körleşmesi” yaşamaktayız. Fikriyatta ufuk açacak beşeri coğrafyamız kadim kültüreli ve entelektüel bilim faaliyetlerimizin akışkan ve üretken özlü deruni yapısı, medyatik unsurların baskın kuşatması ve intihalist akademi ortamındaki kütük zihinlerinin bilgi çarpıtması altındadır. Velhasıl estetik duyarlılığımızı yansıtan sanat ve edebiyatımızda  “külhanbeyliğinin nobran argosuna”  yenik düşürülmüştür…

Toplumcu Hürriyet Düzeni…

Dünyadaki dirimsel yaşamının tüm yönlerine perçinlenmiş bir hakimiyet kuran tekelci kapitalist sistem, kendi bekasını artık sürdüremez duruma gelmiştir. Yeryüzünde ortaya çıkan derin küresel krizleri atlatması ve varlığını sürdürebilmesi ancak bir yıkımcıl top yekun harp ile mümkün hale gelmiştir. Top yekun harp yöntemi düzen müktedirlerince ortaya konan haris ve kavimist bir istençtir. Karşısında özellikle gençlik ve kadın dinamiklerini öte yanında da doğal gidişattaki yıkıma karşı duracak farklı kültürel dinamiklerin kontrol edilemez doğal yapısını bulacaktırlar.  Bu kaotik sürecin hangi yöne evirileceği de belirsizdir. Önümüzdeki beş on yıl içinde dönencelerin enerjetik formunda bulunan ülkelerden ağrı kurucu yeni bir iradenin yeryüzünde sulh yapıcılığı temelinde şümul etmesi yıkım istencin olasılığı kadar hakikatten olasıdır.

Vicdani politik rota ışığında oluşturulacak toplumcu bir değişim programı; razılıkla helalleşme,  kaynakların kamusal işletimi, hakkaniyetli bir dayanışma ile kullanımı ve yeryüzünde tüm insanlığın sulh eksenli huzuru tesisi istencine cevap vermelidir.

Ülkelerdeki siyasi elitlerinin alışkanlıkları ve hanedanlık dayanaklı sürdürmek istedikleri konformist statükoları yeni tarz vicdani politik rotayla uyumlu değildir. Onların tüm etkilerinin tasfiye edilmesi, kamusal alandaki doğal yaşam hürriyetinin geliştirilmesi ve farklılıklara saygılı yeni yaşam tarzının dirimsel tüm alanlarında şekil alması ancak toplumcu yurtsever bir hareket koordinasyonu ile mümkündür. Eskiden sucu bucu yada izim’ci çevrelerin sürecin burgusal olarak dallanan kaotik formunu, oluşan potensia değişim dinamiklerini analiz etmesi ajitatif, şablonist ve arkaiktir. İnsan kardeşliği temelinde tüm halikin yaşam hakkına “kul hakına riayet”  temelindeki  “insanlığın şuurlu kurtuluşu”  ancak ve ancak yeni sözlerin vicdani politik rota eksendeki lirik ses değişimi çerçevesinde oluşacaktır.   Gayret hepimizin ola, Allah kerim…

İnşallah, bu tefrika yazıları;

Toplumcu yurtsever bir hareket koordinasyonu ve Yeni tarz çalışma yöntemleri için öneriler başlıklarıyla devam edecek…     Baki Selamlar…                                     

01.03.2020, Orhan Karakuş