Skip to main content
Uylaşım Ufku – Orhan Karakuş

Uylaşım Ufku – Orhan Karakuş

Ülkemizde mevcut rejim/iktidar muktedirleri sitemden alternatif bir seferberlikle makul bir çıkış yolu üretme yerine batışı birlikte koordine ediyorlar. …Saraylı iktidarının değişimi açısından erken seçim çağrısı ve meşru direniş formları sözde bile olsa “demokrasi dışı arayış yöntemlerine karşı bir çözüm” olacaktır. … Velakin bu sistemin pansumanla restorasyonu kangren olmuş dertlere bir çare değildir. Sistemin sömürü çarklarının çevrimi açısından hiç bir şey değişmeyecektir.

                                Türkiye’de Demlenen Kadim Kültürel Potensia…

Türkiye’nin tarihseldeki uygarlıklarla dikey derinliği ve yatay olarak fiziki hinterlandındaki ülkelerle olan medeni, beşeri ve siyasi ilişkileri imparatorluk reflekslerini kristalize eder. Fiziki olarak doğal köprü ve kıtalar jeopolitiğinde kavşaklar terminali gibi olan ülkemiz Türkiye,  yeryüzü hazurundaki girift varlığıyla; Avrupai, Asyai ve Afrikai medeniyetlerinin  demlenme  beşiği olarak  batı ve doğu küreselliğin kültürel birikimlerini yoğurup işleyerek ebrusal forma getirir.

                              Milenyuma Gelene Dek Süren Değişimlerin Kuvvesi…

Esasen özel mülkiyetçi toplumlarda değişim dinamiğinin seyir yönü:  Toplumun birlik ve dirliği için kamusal mülkiyet verili asal ve temel ihtiyaçların çözümü yerine, daha çok eskisinin nefsi kültürel yapılanmaya uygun olarak doğal gidişatın ve ekosistemin talan edilmesi için teknik araçların yetkinleştirilmesi istikametindedir. Bu keşif ve icatlarla bilginin sofistike mülk olarak merkezileştirilmesine,  üretim tekniklerinin özel girişim sahipliğinde esas işlevi olan sömürünün pekiştirilmesi ve egemenliğin perçinlenmesi için silahlanmanın maksimize edilmesiyle sürmektedir. Şimdiki kapitalist emperyalist sistem, sosyo-pisiko mevcut hâlde; ultra yetkin ulus-ötesi oligarşik muktedirlerin, lehine; bilginin çarpık veri madenciliğiyle işlenmesi ve süpekülatif mali araçlarla sanal ve reel verilerin manipülasyonu temelinde geniş kitleleri verili sisteme robotik uşak oldurma evresindedir.

                             Ülkemizde ve Yeryüzünde Meselelerin Hâlli İçin Dönüştürücü Formlar

  1. İcra ve İrcanın Farkı, Uyum İçin Senfoni…

Dirimselde yaşam beraberliği olmayan insanların, kimi konulardaki görüş, fikir ve kaygılarını pandemi ve ekonomik buhranın da etkisiyle web sitesi, mesaj ve ekran görüntüsü olarak  “yazışmalar, mesajlar ve konuşmalar” ile vukuu bulmaya başladı. Sanal alemdeki bu hal vaziyeti, senfonik olmayan davul ve kemanın “icra ve ircasına” benzetebilirim. Kültürel form ortamını bulandırama ve bükme temelinde icrada zorlamayla mecburi icbar ediş varken, ircada sükunetli ısınımla bir iletişim arayışı vardır. Arayışımız; Beraberlik ve dirlik içinde geleceğin birlikte kurulmasıyla, bir toplumsal başarı hikâyesinin tüm insanlığa şümul edilecek senfonisidir.

Savaş araçları teknik meselesini mevcut nefsi mülkiyetçi düzeneğin gelişim dinamiklerinden biri olduğunu belirterek; sıkça düşündüğüm temel bir meseleyi bu vesile dile getireyim. “Tiyatro perdesi açıldığında duvarda asılı duran tüfek senaryonun bir yerinde ateşlenir.”   Bu metaforu düşüncelerimde epeyce yoğurdum ve cevabını bulmak için çokça gayret ettim. Öncelikle, bugünkü kapitalist-emperyalist  düzenek de daha önceki tüm mülkiyetçi düzenlerde olduğu gibi doğal gidişatın tahribatında; talan teknolojileri yanında sofistike silah teknolojileri, sağlıkta yılan yağı aldatmacası, eğitimde mankurtlaştırılan  zevzek birey, enerjide fosil yatakları… vb bu gelişim trendi sürerken gerçek ve sağlıklı  gidişatla uyum  içinde  güvenli ve huzurlu  bir  yaşam  nasıl sağlanır? Sorusunu kendimden ağrı herkese yansıtayım.

Mâkulat olarak varsayılan şu önermede : “İşgallere karşı ‘Anavatan savunması’ varsa silahlanma zorunludur.” Dayanak olarak ülkemizde de zimmi bir kabul edişle; Tam bağımsızlıkçı ve anti-emperyalist mücadele amaçlı milli savunma sanayimiz olmazsa, saldırgan zihniyetlere dur demek ve hür bir kimlik ile vatanımızda yaşamak nasıl olacak?   Bu dayanaklardan çıkardığım gerçek ve sağlıklı güvenlik için fütur isti ve sofistike silahlanmalarla donanımlı savunma hamleleri lazımdır. (Bu hamlelerin bazıları kaynağında ya da sınır ötesinde felç etmeyi de barındırabilir.)

Bu cevabı mâkulata uygun bulmadığımı ve olgusalların sitemin devamı için günde meşrulaştırılmasına vesile olduğunu belirteyim. Hemen hemen her bir paylaşım içinde  www.gelenekvegelecek.com  linkini iletiyorum. Verdiğim linkteki konu bağlantılı yazıların ruhu işitilemese bile OKUNMA’sını, en azından konu hakkında sorular oluşturabilmesini anlamlı buluyorum. Yine şunu ifade edeyim ki, kültüreli damıtma ve öz değerlerini işleme konusunda etkin işlevler olan okuma, yazma ve nakş etmede oldukça kusurluyuz. Üstün bir çaba ve sabırla, eylemli süreçlerde karınca kadarınca yer alarak okur, yazar ve nakş etmede noksanımızı  süreçte  gidermeye  gayret etmeliyiz. Doğal gidişatla uyumlu ve güvenli, sağlıklı bir huzur ve sulh toplumuna nasıl yürüyebiliriz? Kendi cevabımı nakş etmeye çabalarken sadece burada değil genel kabul gören tüm nefsi emarelere para, pul, mevki, ihtiras, zorbalıkla egemenlik, haramiler gibi çökme, kibir v.b durumlara da bir vesile değineceğim. 

2. Meşrulaştırma Fikirlerindeki Dayanaklar Çatal…

Burada ilk önce dile getireceğim nefsi kültürelin irdelenmesidir.

 Toprağa ilk sınır çizildiğinde öncelikle güvenlik meselesi, özel mülkiyetin korunması, gerçekçi teknik araçlar ve organize tedbirlerle sürecin aksamadan sürdürülmesine dayanak olan kültürel kılıf gerekiyor. Sağlıklı ve yararlı bir temelde müreffeh huzur ortamına teknik gelişmelerle varacağız. Bu kılıf bugünün ultra modern medeniyetinin nefsi mülkiyetçi dayanağıdır. Nasıl bir teknik gelişme?  Bunun cevabı olan; doğal gidişatla sağlıklı bir uyum ve şuurlu kurtuluş üretilememiştir. Bugün apaçık saf dizilişiyle kendi ari/ asil ırkı ve devşirme noe-liberal yandaşlarıyla mali oligarşi ve sanal alemin yapısal manipülatörleri, mankurtlaştırılan zevzek bireyleri  sürü halinde” bir güruh olarak kendi ultra donanımlı gettolarından uzak tutmak, gerekirse telef etmek için sinsi ve vahşi siyaset uygulamalarıyla yol alıyorlar. Tarihseldeki gelişmeler,great sıfırcılar bir yanda henüz rüşeym halinde yeni yeni zuhur eden sulh yapıcılar bir yanda nefsi mülkiyetçi sistemin çözümü olmayan buhranlarını üretmiştir. Efendilerce kontrollü olduğu sanılan  sürekli kaoslar ortam belirsizliği ve yeni değişkenlerin devreye girişiyle kontrol edilemez akışlara gebedir.

Her alanda siber savaş teknikleri, sofistike SİHA’lar, çok başlıklı güdümlü nükleer füzeler… ve silah… Say say bitmez. Örtülü ve meşru olmayan yöntemlerle birey, topluluk ve kitlesel imha avları son günlerde basına düşen Suriye’deki  pençe örs” mafiil yapısı da meşru müdafaa kılıfı altında kaynağında yok etme tedbirleriyle uygulanmaktadır. Ultra vahşi olan bu haris medeniyetin çıkmazı, kendini de yok edecek dinamikleri üretmesidir. Bu yönüyle sadece açık cephe savaşlarını değil, topyekûn harpleri bağrında mündemiç olarak taşımaktadır. Savaşların içinde olan, cephelerde silah arkadaşlarıyla cansiperane uğraşı veren ve bir çöküşü kuruluş ve kurtuluş haline” dönüştüren kurucu felsefenin doğal önderi Mustafa Kemal Atatürk: (Aziz Ruhları şad olsun): Yurtta sulh, cihanda sulh” şiarını dirimselden süzerek zamanın mekansal açılımında gençliğe hitabeti ekseninden yol gösterici olarak bilincimize nakş etmiştir.

Burada öncelikle şunu belirteyim, olgusalları sadece silahlanma değil, sömürgen sistemin asli ve uydu yapılanmalarıyla da (BM dahil,  çokuluslu tüm mülkiyetçi kurumlar) piyasa denilen sömürü çarkının acımasız dönmesidir. Askeri paktlar ve planlanan terörist oluşumlar sahada mülkiyetçi düzeneğin koruyucu savaş güçleri olarak konumlanmaktadırlar. Silahsızlanma eğilimi ülkeler ve devletler uhdesinde hemen hemen yok, aksine tahrip gücü yüksek olan ve süpersonik hızlı çok başlıklı sofistike silah teknolojileri üretimi için azgın bir yarış var.

Kanımca son günlerde ülke olarak bir asimetrik tehdit” altında değil bilfiil içindeyiz. Türkiye; ülke ve toplum olarak tüm cephelerden yoğun bir taarruz altındadır. Artık bildiğimiz konvansiyonel cephe savaşlarının yerini siber altyapılı felç etme harpleri almıştır. Atatürk’ün işgale karşı “bağımsızlıkçı politikası” bugün sulh yapıcılığı temelinde yeni bağdaştım ve uylaşım içindeki ülkelerle bir arada bölgesel hakkaniyet paktlarıyla ile anlamlı olabilir. Buna da ancak; Güçlü ve Hür Türkiye’nin “çok yönlü vektörel” davranışıyla; eğitim, sağlık, güvenlik, yenilenebilinir enerjide ve asal ihtiyaçların giderilmesinde kamusal yönü güçlü, doğal gidişatla uyumlu teknoloji destekli bir program temasına dayalı kadim kültüreli damıtan bir kültür devrimiyle çözüm üretebiliriz…

3. “Yurdun savunması” yeryüzü eko sitemini savunmaya genişletilmelidir…

Geçmiş yüzyılın haksızlıklar zinciriyle birbirine bağlı I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşında ülkeler, müttefikler ya da itilaf devletleri arasında bir takım konferanslar ve antlaşmalar yapıldı. Süreçte pek çoğu çöp oldu ya da işlemez hale geldi. Mesela, Yalta Konferansı bunlardan biri…  O dönmelerde işgallere karşı çok tartışılan Anavatan savunması temalı direnişler, özünde haklı olmasına karşın,  güç merkezlerinin manipülasyonu ve gizli ajandalarının içeriği uğruna milyonlarca insan canını verdi.  Ülkeler tarumar edildi, stratejik madde kaynaklarının talanı temelinde jeopolitik coğrafyalar tekrar tekrar dizayn edildi. Bugün Yurdun savunulması artık yeryüzünün yaşanabilir kılınmasıyla at başı giden, sulh ve hakkaniyet temelinde bir yapının örülmesine bağlıdır.

Milenyumla başlayan III. Üçüncü Dünya topyekun harbi, ikiz kulelere saldırı vesilesiyle: Ya bizimlesin ya da şer güçlerinden yanasın” bölmesiyle çeşitli merhalelerde, farklı aşamaları icra edilerek devam ediyor. Burada gizli emperyalist işgal ve açık ilhaklar için en önemli husus kaynaklarına el konulacak ülkelerin içe bükülme, nefret ve kin eksenindeki bloksal bölüntüsünün” üretilmesidir. Yeryüzü talanında batıdaki kaynaklar hızla tükeniyor. BOP ile başlatılan sözde demokrasi ve insan hakları söylemli maval değişim süreci, kritik maddelerin talanı ve su kaynaklarının kontrolü için  devşirme yapısal modellerle  Asya’nın tümden  işgalinin altyapısının hazırlanmasıydı. Şimdilerde son aşama olan, Çin ve bölge ülkeleriyle açık bir felç etme harbine doğru doludizgin yol alıyoruz. Öz olarak, illa ve kata; nefsi mülkiyetçi sömürü medeniyeti ve modern teknik gelişmeleri doğal gidişatla uyumlu değildir,  bu durulama bir çıkarımdır. Kanımca bu çıkarım her bir organik aydının malumudur.

                                   Ülkemizin  felç durumu …

Nefsi mülkiyetçi sitemin sarmal buhranlarının, doğanın gözü kara tahrip ve talanının, ambara tıka basa doldurulmuş düzenli düzensiz göçmenlerinde içinde bulunduğu milyarlarca insanın asal ihtiyaçların giderilemediği bir acayip zamanlardayız. Pandeminin de etkisiyle, üretim ve tüketimde tedarik zincirlerinin kopuşları yaşanıyor, açlık ve yoksulluk kıskacında kıvranan vurdumduymaz uyuşukçul insanlık olarak hep birlikte kuzey yarı küredeki bu memlekette zehir zemberek bir kışın içindeyiz.

Ülkemizde mevcut rejim/iktidar muktedirleri sitemden alternatif bir seferberlikle makul bir çıkış yolu üretme yerine batışı birlikte koordine ediyorlar. Günlük yaşamda iğneden ipliğe her şeyin fiyatı dört nala zamlanıyor,  temel ihtiyaç ürünleri hiper enflasyon rüzgarıyla karaborsaya düşüyor. Döviz kurlarının 20.12.2021 de % 10’dan fazla artışı altında toplum ezim ezim ezilmektedir. Bu gün için olası erken seçim bir çözüm mü? Saraylı iktidarının değişimi açısından erken seçim çağrısı ve meşru direniş formları sözde bile olsa demokrasi dışı arayış yöntemlerine karşı bir çözüm olacaktır ki, bu da bir şeydir. Velakin bu sistemin pansumanla restorasyonu kangren olmuş dertlere bir çare değildir. Sistemin sömürü çarklarının çevrimi açısından hiç bir şey değişmeyecektir. Çözüm önerileri çerçevesinde, vicdani politik rota ekseninde yıllardır yapa geldiğimiz açılımlar,  kaptan köşkü boş, dümen boşta ikazları ve deneyimli tayfalar sürece dahil olmalıdır çağrısı da, vurdum duymaz uyuşukçul atmosferlerde yanıtsız kaldı. Ülkemizdeki koas ortamı artık Titanik batarkenin  son perdesine geldi. Telef olan memleketin mazlum insanları ve harap olan tüm varlıklarıyla cennet gibi doğamız, rant sermayesine parsel parsel peşkeş çekiliyor. Batan geminin malları hesabı döviz kuru spekülasyonları altında, ülkenin bütün varlıkları üç beş kuruşa bitpazarına dökülüyor. Bir kez daha söyleyelim; bitmez tükenmez gecelerde, yönetimin ilmi siyaset elitleri çaresiz, zurnacı muhalefet kabız, alternatif yol güzergâhı ise sisler altında…

                                        Sözün son damlası: ÇARE için …

Harpler ve buhranlar sarmalındaki yeryüzündeki nefsi mülkiyetçi düzeneği aşmak için sulh yapıcılığı temelinde kültür devrimi halkasıyla ve toplum devleti marifetiyle toplumcu hürriyet düzeni kurulmalıdır. Bu hedefe varışta Güçlü ve Hür Türkiye şiarı güzergâh menzilde bir ufuk uylaşımıdır. Yeryüzündeki her beşeri ve fiziki coğrafya kendi bütünlüğü içindeki;  tüm ülkelerde, yurtluk ve yurttaşlık bilincine vakıf, hür ve ergin kişilerin maharet ve marifetiyle  sulh ve hakkaniyet cephesi örülmelidir.  Pratiğin tüm uygulama açılımlarında halisane mücadele yöntemlerimizin her aşaması kul hakkına riayeti içermelidir.

Sanal platformlarda şovlar ve şövalyece yazışmalar yerine karınca kadarınca yeni tarz ilişkilenmelere dayalı, kamusal alanları,  tüm halikin yararına değiştirici eylemli formlarla dirimsel yaşam pratiğinde buluşmak daha evladır. Bugünlerin yeryüzünde buhranların dallanması ve burkulmasıyla yoğunlaşan felç etme harpli darpler sarmalındaki çalkantılı   bir yaşam sürecindeyiz.

 Sözümüzü şöyle bitirelim:  Bu hâle koyan, bir yola koyar. Hoşlukla ve dostlukla kalınız…

Allah Kerim vesselam… Baki selamlar…                                                          21.12.2021 Orhan Karakuş