1923-1938 Yeniden Yapılanma Sürecinde Türkiye – İtalya İlişkileri 1-Haluk Başçıl
Lozan anlaşması sonrasında, İngiltere ve Fransa’nın genç cumhuriyete karşı uyguladığı “sınırlı ekonomik ambargo” nedeniyle Türk dış ticaretinde öne çıkan ülkelerden birisi İtalya idi.
İngiltere, Rusya ve Fransa ile görüşerek birinci cihan harbine, onların safında girmesi karşılığında, İtalya:
- Dalmaçya kıyısının bir kısmı ile bazı adaların,
- Habeşistan ve Libya’nın,
- Antalya bölgesinde “uygun bir hisse”nin,
kendisine verilmesi sözünü aldı. Ayrıca Osmanlıya ait olan işgali altındaki Rodos ve Oniki Ada’daki hükümranlığının devamının kabulü karşılığında savaşa girmişti.[1]
Ancak kendisine verilen sözler tam olarak yerine getirilmedi. İngiltere ve Fransa’nın İzmir ve Ege bölgesini Yunanistan’a vermesi, kendisine da Antalya bölgesi ile sınırlı bir alanın uygun görmelerini hazmedemedi. Müttefiklerinin, Balkanlardaki rakibi Yunanistan’ı kendisine karşı kayırmasına büyük tepki duydu. M. Kemal İtalya’nın içine düştüğü durumundan yararlandı. Kuvayı Milliye Yunanistan-İngiltere-Fransa birlikteliğine karşı verdiği savaşta, İtalya’yı müttefiklerinden uzaklaştıracak bir politika izledi.
- Kemal Yunan işgal ordusunu 30 Ağustosta denize döktükten, iki ay sonra, 30 Ekimde Mussolini İtalya’da iktidarı alıyordu. “Roma İmparatorluğu” özlemleri içinde yayılmacı, sömürgeci bir politikayı savunan Mussolini, hem Yunanistan’a hem de Türkiye’ye karşı tehditkâr söylemlerde bulunuyordu.
Lozan Konferansı öncesi Mussolini İngiltere ve Fransa ile görüştü. İtalya, İngiltere ve Fransa’dan Konferansta isteklerini destekleyecekleri sözünü alarak masaya oturuyordu.
Mussolini Lozan Konferansına gelirken faşist demagoji yapıyordu. İngiltere ve Fransa’nın desteğini aldıktan sonra Türkiye’ye şirin görünmeye çalışıyordu. “Lozan’da Türklerin zaferini tanımak bir ödevdir” diyor ve ardından da “Türkiye, hak ettiğini aldıktan sonra fazlasını talep etmemelidir” diyor ve gözdağı veriyordu. Mussolini Lozan Konferansında İtalya’nın dile getireceği talepleri de açıklıyordu:
“Boğazlardan geçişin serbestisi, azınlıkların korunması, Boğazlar çerçevesinde tarafsız bir bölgenin oluşturulması, Avrupa Türkiye’sinin silahtan tecridi, Düyun-u Umumiye üzerindeki uluslararası kontrolün devamı, Türk demiryollarının birleştirilmesi, Trakya’da halk oyuna başvurulması ve yabancıların mahkumiyeti meselelerinde Türk mahkemelerine yardımcı olmak üzere komisyonlar kurulması.”[2]
Türkiye’ye karşı düşmanca tutumlarını Lozan Konferansında da sergileyen İngiltere ve Fransa, konferansta İtalya’nın Rodos ve Oniki Ada ile Meis adasına yönelik isteklerini desteklediler. Böylelikle İtalya’nın Lozan Anlaşması’ndan elde ettiği en büyük kazanç, Rodos ve Oniki Ada’daki hakimiyetini kalıcı kılması oldu. Dolayısıyla Lozan Konferansına katılan ülkeler içinde anlaşmayı ilk imzalan ülke de İtalya oldu.
1923 -1929 dönemin Türkiye – İtalya İlişkileri
- Ticari İlişkiler
Türkiye, Lozan anlaşmasında, Osmanlı döneminden kalan bağlı Ticaret Sözleşmesi’nin gümrük tarifelerini değiştiremedi. Cumhuriyet rejiminin dış ticareti,1929 yılına kadar Osmanlı dönemine ait eski hükümlere göre devam etti. Osmanlı döneminde olduğu gibi, ithal ve yerli ürünlere farklı tüketim ve satış vergisi uygulamadı. İç üretim eskiden olduğu gibi ithal ürünler karşısında korunamadı. Yerli üretim ithal ürünlerle rekabet edemediğinden en basit ihtiyaçlar dahi dışarıdan temin ediliyordu. Devir alınan Osmanlı ekonomik düzeni, Emperyalist devletlere verilen ekonomik ve ticari ayrıcalıklı haklar nedeniyle yerli üretimi boğan bir karakterdeydi. Ayakta kalabilen yerli üretim ise son derece zayıf ve cılızdı. Genç cumhuriyet üzerinde yeni bir ekonomik yapı inşa edilebileceği bir iskeletten de mahrumdu.
Genç Cumhuriyet miras aldığı bu ekonomik yapıyı da değiştirmeye kararlıydı. Daha 1921’de kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun, “Maksat ve Meslek” kısmında bunu açıkça ifade etmişti:
“TBMM Hükümeti, hayat ve istikbalini kurtarmayı yegane maksat ve gaye bildiği halkı, emperyalizm ve kapitalizm tahakkümünden ve zulmünden kurtararak, idare ve hakimiyetinin hakiki sahibi kılmakla gayesine vasıl olacağı kanaatindedir.”
Ancak bu doğrultuda, bağımsız kalkınmacı ekonomiyi kendi gümrük tarifelerini oluşturduğu 1929 yılından sonra hayata geçirebildi.
Lozan anlaşması sonrasında, İngiltere ve Fransa’nın genç cumhuriyete karşı uyguladığı “sınırlı ekonomik ambargo” nedeniyle Türk dış ticaretinde iki ülke öne çıktı. Bunlar İtalya ve Almanya’ydı.1923-1929 arasında Türkiye’nin dış ticaretinde, İtalya ithalatta %15, ihracatta da %25’lik payla birinci sırada yer alıyordu.[3] 1930’larda ise Almanya İtalya’nın yerini alacak ve açık farkla birinci sıraya yükselecekti.
1923-1929 yılları arasında İtalya ile yapılan ticaret[4] aynı zamanda genç cumhuriyetin ekonomik durumunu da gözler önüne seriyordu:
- İthalatın:
- %50’sini tüketim malları,
- %25’ini yatırım malları oluşturuyordu.
- İhracatın:
- %86.3’ü tarımsal ürünlerden,
- %8,6’ı endüstriyel ürünlerden oluşuyordu.
Bu nedenle de genç cumhuriyet, günümüzde olduğu gibi, sürekli olarak verdiği dış ticaret açığı altında eziliyordu. İtalya ile yapılan dış ticaret sürekli açık veriyordu. Giderek büyüyen bu açık:
- 1923’te 36,1
- 1924’te 18
- 1925’te 26,2
- 1926’da 25,
- 1927’de 27
- 1928’de 25,5
- 1929’da ise 48,7 milyon dolar idi.[5]
Türkiye İtalya’dan kantariye eşyası, pamuklu, keten, ipekli ve yünlü kumaşlar, mamul elbise, otomobil, motor ve araba ithal ediyordu. Türkiye’de İtalya’ya tütün, pamuk, ipek ve nebati yağ, kuru meyve, fındık ve tütün ihraç ediyordu. İtalya Türkiye’den ithal ettiği tarım ürünleri ve tütünün %90’nını da diğer Avrupa ülkelerine satıyordu.
Ülkemizin zorluklar içinde sürdürdüğü yeniden yapılanma sürecinde, İtalya ile yürütülen ticaret oldukça önemliydi.
- 1926 yılında bir İtalyan şirketi İstanbul Büyükdere,de bir uçak limanı ve hangar inşa etti. 1927’den itibaren Pire-İstanbul-Birindizi arasında yolcu ve eşya nakline başladı.
- 1926 yılında, bankacılık öğrenmek isteyen on adet Türk gencine İtalya Banca di Roma burs vererek İtalya’da yüksek öğrenim görmesini sağladı.
- Bu dönemde genç cumhuriyet emperyalizmden bağımsız, kalkınmacı bir ekonomik yapı doğrultusunda, ülke içindeki yabancı yatırımları millileştirdi. Ulaştırma sektöründe demiryollarındaki, deniz ticaretinde kabotaj hakkının Türk gemilerine verilmesiyle) yabancı şirketler satın alınarak devletleştirildi. 1927 yılında çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu ve kurulan yerli bankalarla bankacılık sistemini oluşturdu. Tarımsal üretime ve madenciliğe destek verdi.
- 1928’de genç cumhuriyetin sırtına bir başka kambur bindi. Bu Lozan’da kabul edilen Osmanlı borçlarının ödenmesiydi. Bu yıl alacaklılarla birlikte Osmanlı borçlarının nasıl ödeneceği karara bağlandı. Ancak 1929’da karşılaştığı dünya ekonomik buhranı nedeniyle, belirlenen borç taksitini ödeyemedi. Alacaklılarla yeniden bir araya geldi ve yeni bir ödeme planı yaptı. 1933’den itibaren bütçesinin %15 ile 18’ini[6] bu borç ödemesine ayırmak zorunda kaldı.
Dünya ekonomik bunalımı ve kuraklık nedeniyle tarım ürünlerinde büyük düşmenin yaşandığı 1929 yılı, genç cumhuriyet için oldukça zor bir yıldı. Dış ticaret ve ihraç kalemi içinde en büyük payı oluşturan düşük tahıl fiyatları, Osmanlı borçlarının ilk taksitinin ödenmesi gibi sorunlar nedeniyle paraya ihtiyacı vardı. Kredi bulabilmek için Avrupa ülkelerine ve ABD’ye heyetler gönderdi.[7]Başvurulan ülkelerden birisi de İtalya idi. İtalya ile 300 milyon İtalyan lireti kredi görüşmeleri yapılsa da bu para alınamadı. Devrimci toplumsal değişim, bağımsız ekonomik kalkınma anlayışından taviz vermediği için kredi kapıları bir biri yüzüne kapandı. Genç cumhuriyet kredi için emperyalist sisteme boyun eğmediğinden heyetlerin hepsi eli boş geri döndü. Kredi bulabildiği ülke SSCB’idi.
Devam edecek: 1923-1938 Yeniden Yapılanma Sürecinde Türkiye – İtalya İlişkileri 2
[1]1923-1933 Yılları Arasında Türk-İtalyan İlişkileri, Pınar Bulut, Yüksek Lisan Tezi, İstanbul, 2007,
[2]a.g.e.
[7]Atatürk Dönemi Türk-İngiliz İlişkileri, Ahmet EDİ, Suat POLAT, https://www.researchgate.net/publication/328293456_ATATURK_DONEMI_TURK-INGILIZ_ILISKILERI
Kategoriler
Son Makaleler
-
YIKIM ve KIRIMDAN NASIL ÇIKILACAK?
-
Teknohibrit Harbi Bertaraf İçin Çözüm Yolu- Orhan Karakuş
-
Kültürel Devrim Halkasının Felsefi Dili Deruni Türkçe’nin Sentetik Gücü – Orhan Karakuş
-
Bağımsızlık – Saffet Bilen
-
Bilgeler Meclisi ve Ulu Hakanlık Divanı (BİMUHAD) – Orhan Karakuş
-
Ya Cehennem Ya da Sulh ve Huzur 2 – Orhan Karakuş
-
Ucu Yanık Mektup Değerlendirmesi -Fahrettin Önder
-
Osmanlı’nın Yarı-sömürgeleşmesi, Günümüz ve Çözüm- Saffet Bilen
-
ARAFTAYIZ…1 – Orhan Karakuş
-
2024 Yerel Seçimlerinin İrdelenmesi… – Orhan Karakuş