Skip to main content
A’dan Z’ye…Nasıl bir yol açmalıyız?… Kısım 3- Orhan Karakuş

A’dan Z’ye…Nasıl bir yol açmalıyız?… Kısım 3- Orhan Karakuş

Günümüzdeki kasavet ortamında mücadeleyi acele etmeden SABIRLA, Türkiye toplumunun ferasetine yaslanarak sürdürmek gerekiyor.

        O) Oryantalizm ve Neo-liberalizmin Dansı… Tarihseldeki Ozanların Seslenişi…

Günümüzdeki kasavet ortamında mücadeleyi acele etmeden SABIRLA, Türkiye toplumunun ferasetine yaslanarak sürdürmek gerekiyor. Karanlık tünellere girdiğimiz bu kaotik süreçte her adımın sağlam basılması lazım. Kültürel genetiğin ve dirliğimizin kodları dağıtıldı. Neo-liberalizm, şark oryantalizmini kendine sarmal eş edip öz değerlerimizi dumura uğratıyor. Bu sürecin ahlaki formu da daha önce dile getirdiğimiz gibi “yalama”. Ülkemiz garip bir sağduyu ve akıl tutulması yaşıyor. Yurttaşlarımız algı çarpıtması altında gözbağıyla akıbeti belirli olan bir çöküş uçurumuna sürükleniyor. Hırs ve kibire dayalı yönetim tarzı altında toplumun sinir uçlarına yönelik şok dalgalarıyla  “agresif operatif” davranışlar üretiliyor.  “İstanbul sözleşmesi feshi”, “Gezi parkı ve bazı taşınmazların afaki vakıflara devri”, “HDP kapatma davası ve Gergerlioğlu vakası”… Pandemi tonlu çoklu kriz altında asal ihtiyaçlarını karşılayamayan yurdum  insanlarını her yeni günde daha yüksek şoklarla boğmak  gerekiyor. Kendini de yiyecek olan bu şok dalgalarının kelebek etkisiyle “altın vuruşlarına ” hazır olunuz. Ve daha iyisini Allah bilir, her vurgunun kendi felç hali yakındır. Aşık Mahsuni ‘den: “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana …”  Aşık Gülabi’den : “ Neyin varda bugün niye yazmıyon…”   Ozan Nesimi’den: “ Kula minnet eylemem…”   Allah Kerim:  bu mizanlar da değişir…

     P) Politik Rotada Diferansiyel Farkın Kuantif Etkisi

Ülkemiz ve dünyada nefsi mülkiyetçi düzenin siyaseti, sermaye çevrelerinin talan ve rantlarına hizmet etmektedir. Bu gerçeği bir nebze düşünen her insan meydana gelen her bir olayda bunu idrak eder. Genelde geniş kitleler, siyasetin girdapları ve entrik süreçleriyle ilgili değildir. Göz bağı altında büyük manzaradan çok kendi kişisel/ yakın çevresinin menfaat ve yararlarına bakarlar. Bunun idare edilmesi ve gözbağını daha da karartma işlevi şark kurnazı ilmi siyasetin ötekileştirmeci ve ulufe dağıtma meşrebiyle uyumludur.

Kamu yararı temelinde kul hakkına riayette tüm halikin hakları için empati kurmak, vicdani politik rotanın özüdür. Bu özü zihin alanı açık ve dezenformatik algısaldan uzak hakikati yakın kavramada içe doluşa bakan pek az kişi duyumsar. Bunların içinden bazıları da acı gerçeğin zifiri karanlık yönünü görür ve masumların gökleri tutan çığlıklarını işitir. Karanlıktan çıkış için kendilerini çıra gibi yaksalar da duyarsız ve kalpleri bağlı kitleler bu durumu umursamaz. Arı olup bal yapma, insan olup sesi anlama yerine yağmaya dadanmak ve pekmeze üşüşmek mülkiyetçi düzenin kendini her günde yeniden üretmesinin ana kaynağıdır.

Hidayet Allah’tan, olayların vukuu buluşu ve nefsi mütmain kulların seslenişi birer vesile. Vicdani istikamette yol alan insanlar “kelebek etkisi, sivrisinek vızıltısı” da olsa mevcudiyetin görevlerini karınca kadarınca yerine getirmeye gayret ederler.

      R) Rasyonalite Çıkmazı…

Farklı versiyonda anlatıları olabilir, kendimce bir anonim fıkra: “ Kahire’deki bir pazar yerinde bir adam “akıl satarım bir altın, akıl satarım bir altın “ diye bağırırmış. Kahire’nin sayılı zengin tüccarı merak etmiş yanına yanaşmış. Kesesinden bir altın uzatıp: “Ver bakalım bir akıl” demiş. Adam tüccara şöyle bir bakmış ve : “Dibi görünmeyen bulanık akarsudan geçmeyeceksin” demiş. Tüccar bunu bende biliyorum bunu neresi akıl demiş. Akıl satıcı: “Benden vesile bu kadar” demiş ve tekrar bağırmaya başlamış : “Akıl satarım bir altın, akıl satarım…” Tüccar, Hint ve Türk ellerine kervan dizip ticaretini artırmak için hazırlığa başlamış. Zamanı geldi denilmiş ve güneşli bir havada kervan yola dizilmiş. Ve lakin her zaman kervanla geçtikleri Nil nehrinin geçiş kenarına geldiklerinde, Nil havzanın etkisiyle debisi yüksek ve bulanık akıyormuş. Tüccar kervanı bekletmek zaman ve pazar kaybı olur. Her zaman geçtiğimiz yer burası deyip kervanı Nil’e sürmüş. Bir müddet sonra kervan ve adamların bir kısmı suya kapılmış. Sağ kalanlar ile tüccar, elde avuçta kalan bir eşek ile Kahire’ye dönmüşler. Gel zaman git zaman borçları ödeyemez hale gelen tüccar, sıkışık duruma çare arayıp durmaktaymış. Bir gün yine Kahire pazarından geçerken yine aynı adamın : “Akıl satarım bir altın, akıl satarım…” çağrısını duymuş ve yanına yaklaşmış. “Geçen sözün gerçek oldu bana bir akıl daha ver demiş.”  O, yine haline şöyle bir bakmış :  “Sonradan görmüşten borç almayacaksın” demiş. “Bunu bende biliyorum bunda ne var”,  adam yine : “Benden vesile bu kadar ”demiş.

Borç baskısı altında iyice sıkışan tüccar sonradan zengin olan bir arkadaşının yanına varmış. Arkadaşına :“Çok bunalımdayım bana biraz destek ol” demiş. Arkadaşı da :“Hay hay ne istersen vereyim” demiş. Tüccar: “Bana yüz altın ver sonra sana öderim” demiş. Borçlarını ödeyen tüccar biraz nefes almış, işlerini tekrar yoluna koymak için uğraşmaya başlamış. Bir akşam arkadaşı onu konağına ziyafete davet etmiş, yarenlik ederken, bir ara lafı tüccara getirmiş, konuklara dönüp “bu kalender çok müşküldü, ona yardım ettim ve dardan kurtardım” demiş. Bu söze bozulup yutkunan tüccar: “Allah razı olsun” demiş. İlerleyen sohbette aynı laf bir kaç kez yine söylenmiş. Bozum bozum olan tüccar ziyafetin sonunu zor etmiş. Bir zaman sonra arkadaşı yine konağına davet etmiş, ziyafet sofrasına oturulmuş.  Yine aynı  tablo, aynı manzara, aynı laflar: “Bu kalendere yardım etmesem şimdi  sürünüyordu”  demiş. Tüccar  yine: “Allah razı olsun” demiş.  Bir bahaneyle kendisine zehir zıkkım olan sofradan kalkmış. Gel zaman git zaman borçlarını ödemiş sıkıntıları atlatmış. Yine bir gün Kahire pazarından geçerken o adam: “Akıl satarım bir altın, akıl satarım…” diye tezgah açmış. Yanına varıp bir altın daha vermiş : “Söylediğin şeyler gerçek oldu. Bir akıl daha ver” demiş. Adam; “Altın sende kalsın, kendim vesile, benden sana bir nasihat olsun. Sokma akıl, üç adım sonra çıkıyor, kendi içine dolanla aklın yolunu git” demiş…

 Gönül deminde akletmeyi, içe doluşu ve vicdanı istikameti terk eden insanoğlu:  “Pazardan kendi aklını aldıktan sonra nefsi emarelerine yenik hâlde kıvrım kıvrım akılla buram buram tüten bir medeniyet inşa etmiş…”

         S) Stratejik Çıkış Yolu, Bunalımın Kendi Yatağında Oluşur…

Ülkemiz Türkiye ve yeryüzü, nefsi kültürel ve sömürü medeniyetinin bünyesinden kaynaklı sistematik yol kazaları, pandemi ve doğal afetler ortamında yeni ve sancılı yeni bir doğum sürecindedir.  Modernite çağının çıkmazı ve açmazı ortaya serilmiş tüm insanlığın ve halikin geleceği belirsiz ve endişeli bir mecraya girmiştir. Ülkemiz siyasal yapı ve elitleri “Dıdı vıdı, Ey mey”  içinde söylediklerine kendileri de inanmaz  hitabetle laf cambazlığı yapıyorlar. Mevcut yönetim, “tek adamla” tuz buz olan ekonomik- sosyal manzarayı,  gözlerden saklamak için hamaset ve sanal vaatlerle şatafatlı kongrelerden topluma hastalık virüsü boca eder halde. Muhalefet pragmatizm içinde ; “artık sonları geldi, el ovuşturması” yapıyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kabine revizyonu değil, bu meclisteki tüm siyasi partiler bir araya gelse bu gidişatı  asla durduramaz. Bu hay huy,  gay guy altında ülkemiz yurttaşları boğuntular içinde kan ağlıyor. Bu yolu aydınlatacak olan Tasavvufi Praksis dizgesi yaklaşımının kaynağı olan Fuzuli’den bir beyit: “Işk imiş ner ne varsa Alem’de, ilim bir kîl ü kâl imiş ancak”…devam edecek…

   baki selamlar..                                                                                                                           26.03.2021, Orhan Karakuş