III. Dünya Harbine karşı Güçlü ve Hür Türkiye’nin yeri: Sulh ve Hakkaniyet cephesi – Orhan Karakuş

1 Mayıslar, Ramazan bayramı bereketi, Kızıldere ve Dar ağacındaki güller anısına.
1 Mayıslar, Ramazan bayramı bereketi, Kızıldere ve Dar ağacındaki güller anısına.
Tarihsel bir dönemin de “zaman-mekan”nında Ermeniler ve Türkler karşı geldi ve getirildi. Büyük güçlerin konjonktürel hedeflerinden menfaat elde edecekleri düşüncesiyle birbirlerinin kanını akıttılar, karşılıklı katliamlar yaptılar.
Weltpolitikte Kafkaslar –Bakü ve Batum petrol bölgesi-, Orta Asya, Mezopotamya ve Suriye güzergâhındaki Doğu Anadolu önemli bir yere sahipti. “Armanische Hochland – Dağlık Ermeni Arazisi-” dedikleri bu bölge, Doğu Anadolu stratejik birkonumdaydı.
Cihan harbinde, Osmanlı topraklarındaki Çanakkale, Irak, Hicaz-Yemen, Sina-Filistin ve Kafkas cephelerindeki savaş planları Alman Genelkurmayınca yapıldı. Almanya, Büyükelçisi Wangenheim’in “Hem Türk ordusunu hem de donanmayı kontrol ediyoruz” gerçekliğinin ötesinde iç güvenlik de dahil Osmanlı siyasetine el koymuştu.
Ermeniler ve Türkler geçmişte ve bugün, “Zaman-mekan” içinde yaşananları bilmeden ve anlamadan kendileri için iyi, güzel ve doğru bir gelecek tahayyülü de yapamıyorlar.
Cumhuriyetin yüzyılını üç dönemde incelemek gerekir.
Mahir’in oluşturduğu devrimci teorinin tüm kavramları, yaşadığı dönemin (“zaman-mekan”ın) emperyalist sistemini ve ülkemizdeki konumunu gözler önüne sermeye, “en üst siyasi iktidar”ı deşifre ve alaşağı etmeye yönelikti.
Devrim fikrinin güncelliğini sağlayan ana etken, yaklaşık 10 bin yıldır giderek ana yaşam biçimi olan tüm zenginlikleri ve gücü bir avuç insana teslim eden, zenginliğin asli yaratıcılarının ise ölmeyecek kadar asgari yaşam koşullarında yaşadığı verili sistemdir.
60’lı yıllarda bağımsız çözüm fikrinin taşıyıcısı ülke gençliği oldu. Bugünse tüm toplumda bağımsız bir rota tutturma fikrini savunanlar bir elin parmakları kadar az.
Derhal koşulsuz ateşkes ilan edilerek: Hakkaniyet temelinde sulh yapıcı kollektif organik irade, doğanın içinden geçtiğimiz bu sosyo -pisiko aşamasında sahnede olan bu “vahşi makro dizayn perdesi” dışında yepyeni bir toplumsal nizama doğru hür dünya için vicdani politik rota temelinde bir yol açmalıdır.
AKP iktidarı döneminde yapılan Anayasa değişikliklerinin ana yönelimi, demokrasiyi, özgürlükleri, hakları geliştirmek değildir. AKP yönetiminin asıl amacı, ABD emperyalizminin Türkiye ve Ortadoğu strateji ve politikasıyla uyumlu olarak dinciliği devlete egemen kılmaktır.
Osmanlı kimliği altında etnik-dini toplulukları, bir arada tutan, birlikte yaşama hizmet eden Hıristiyan milletler örgütlenmesi, kapitalizm ile birlikte etnik-dini kimlikler temelindeki ayrılıkçı yapıya dönüştüler. Adeta “devlet içinde devlet” -paralel bir devlet yapısı- konumlarıyla Ermeni ve Rumları Patrikhaneleri ayrılıkçılığın, “bağımsız devlet” oluşturmanın en büyük savunucu haline geldiler.