Bağımsızlık – Saffet Bilen

Cumhuriyetin yüzyılını üç dönemde incelemek gerekir.
Cumhuriyetin yüzyılını üç dönemde incelemek gerekir.
Mahir’in oluşturduğu devrimci teorinin tüm kavramları, yaşadığı dönemin (“zaman-mekan”ın) emperyalist sistemini ve ülkemizdeki konumunu gözler önüne sermeye, “en üst siyasi iktidar”ı deşifre ve alaşağı etmeye yönelikti.
Devrim fikrinin güncelliğini sağlayan ana etken, yaklaşık 10 bin yıldır giderek ana yaşam biçimi olan tüm zenginlikleri ve gücü bir avuç insana teslim eden, zenginliğin asli yaratıcılarının ise ölmeyecek kadar asgari yaşam koşullarında yaşadığı verili sistemdir.
60’lı yıllarda bağımsız çözüm fikrinin taşıyıcısı ülke gençliği oldu. Bugünse tüm toplumda bağımsız bir rota tutturma fikrini savunanlar bir elin parmakları kadar az.
Derhal koşulsuz ateşkes ilan edilerek: Hakkaniyet temelinde sulh yapıcı kollektif organik irade, doğanın içinden geçtiğimiz bu sosyo -pisiko aşamasında sahnede olan bu “vahşi makro dizayn perdesi” dışında yepyeni bir toplumsal nizama doğru hür dünya için vicdani politik rota temelinde bir yol açmalıdır.
AKP iktidarı döneminde yapılan Anayasa değişikliklerinin ana yönelimi, demokrasiyi, özgürlükleri, hakları geliştirmek değildir. AKP yönetiminin asıl amacı, ABD emperyalizminin Türkiye ve Ortadoğu strateji ve politikasıyla uyumlu olarak dinciliği devlete egemen kılmaktır.
Osmanlı kimliği altında etnik-dini toplulukları, bir arada tutan, birlikte yaşama hizmet eden Hıristiyan milletler örgütlenmesi, kapitalizm ile birlikte etnik-dini kimlikler temelindeki ayrılıkçı yapıya dönüştüler. Adeta “devlet içinde devlet” -paralel bir devlet yapısı- konumlarıyla Ermeni ve Rumları Patrikhaneleri ayrılıkçılığın, “bağımsız devlet” oluşturmanın en büyük savunucu haline geldiler.
“Zaman-mekan”ın yarattığı sorunları yine “zaman-mekan” bağlamında çözme yollarını bulamayan İttihatçılar, siyasi erke tek başına hakim olmalarına rağmen, köklü iç ve dış sorunlarla baş edemediler.
Bu topraklara yabancı ve köksüz tüm liberal partiler, anti-liberal feodal elitlerle işbirliği yaptılar. Seçim çalışmalarında da onların hegemonyasındaki cahil, geleneklerine ve dinine bağlı kesime “zamana-mekana” uygun dini yalanlar ve demagojilerle ürettiler.
İttihat Terakki Cemiyeti’nin oluşturduğu anayasal düzen ve parlamenter rejimin sağladığı hürriyetler ortamında “İttihâd-ı Anâsır” değil, tersine ayrılıkçı etnik milliyetçilik gelişecekti.
Ülkemizde mevcut rejim/iktidar muktedirleri sitemden alternatif bir seferberlikle makul bir çıkış yolu üretme yerine batışı birlikte koordine ediyorlar. …Saraylı iktidarının değişimi açısından erken seçim çağrısı ve meşru direniş formları sözde bile olsa “demokrasi dışı arayış yöntemlerine karşı bir çözüm” olacaktır. … Velakin bu sistemin pansumanla restorasyonu kangren olmuş dertlere bir çare değildir. Sistemin sömürü çarklarının çevrimi açısından hiç bir şey değişmeyecektir.
Meşrutiyet sonrasında yapılan ilk genel seçimler, liberal Ahrar Fırkası ve onun şemsiyesi altında toplanan Saltanat ve Hilafet yanlıları ile İttihat ve Terakki Cemiyeti arasında geçti. Meclis-i Mebusan’a 142 Türk, 60 Arap, 25 Arnavut, 23 Rum, 5 Yahudi, 8 Slav, 9 Ermeni mebus girdi.