Skip to main content
Enerji İhtiyacı, Uygarlık ve Güneş- Saffet Bilen

Enerji İhtiyacı, Uygarlık ve Güneş- Saffet Bilen

Arkeolog ve antropologların deyimi ile akıllı insan, Homo Sapiens’ in, neden hayatın temeli olan güneş enerjisini, kendi kurduğu yapay dünyanın temeli yapmadığı tartışma konusudur.


Evrim sürecinin gelişimi içinde ortaya çıkmış Hücre canlı doğanın temel yapı taşıdır. Bu hücrelerin çoğunda uzmanlaşmış ‘organeller’ bulunur. En büyük organel  hücre çekirdeğidir. Diğer önemli organeller, mitokondriler, ribozomlar, kamçı ve kloroplastlardır.

Bu yazının anlatacağı konunun kahramanı kloroplasttır. Yunancada yeşil anlamına gelen chloros’tan türetilmiştir. Kabaca kloroplast yeşil renk oluşturabilen yapılar anlamına gelir. Her hücrede bulunmazlar. Sadece bitki hücrelerine özgü organellerdir. Bitki sınıflamasına giren, otlar, iğne yapraklılar, kalın ve etli yapraklılar vb. yeşil renklerini bu kloroplastlar sayesinde elde ederler. Fotosentez adını verdiğimiz, madde özümseme süreci kloroplastlar sayesinde gerçekleşir. Kloroplastlar bitkinin ihtiyacı olan enerjiyi temin eden ve bu enerji ile hücrenin enerji santrali olan mitokondrilerin çalışmasına yol açan organellerdir. Bu enerji, Güneş’ten elektro manyetik dalgalarla ulaşan enerjidir. Bu bitki enerjisi elemanları, Güneş ışığını alıp, organik malzemenin inşasında kullanma becerisine sahiplerdir.

Bitkiler, sahip oldukları bu küçük yeşil organeller sayesinde, kökleriyle çektikleri suyu, atmosferden aldıkları karbondioksiti birleştirerek, özellikle nişasta, yağ ve protein inşasında kullanırlar. Kloroplastlar, Güneş ışığını, organik moleküllerin içinde gizlenmiş, onları birbirine bağlayan kimyasal enerjiye dönüştürür. Bu işlem biz canlı organizmalar için tayin edici önemdedir.

Onlarsız, canlıların besin ve inşa malzemesi olarak muhtaç oldukları organik maddelerin ortaya çıkışı ve devamlılığı mümkün olamazdı. Kloroplastların yeryüzünde ürettikleri organik madde yılda 200 milyar ton olarak tahmin edilmektedir. Bu rakam devasa görünse de bir sınır oluşturduğu da tespit edilmelidir.

Evrim sürecinin ortaya çıkardığı gerçek, Güneş ışınlarını değerlendiren bu küçük organeller olmasa, bitkiler, bitkiler olmasa hayvanlar, ikisi olmasa insan yaşamının olamayacağıdır. Hayvan ve insan tek başına güneş enerjisi ile ayakta kalamazlar. Yaşayabilmek, vücutlarını inşa edebilmek ve beslenmek için bitkilerin sağlayabileceği organik maddelere muhtaçtır.

Güneş ışınlarının ne kadar ve hangi miktarda geldiği, bundan dolayı tüm canlıların yaşamını doğrudan etkileyen en temel faktördür. Buzul çağının sona ermeye başladığı dönemde dünyanın belli boylamlarında benzer gelişmelerin ortaya çıkışını belirleyen de budur. Bütün tarıma geçiş süreçlerinin yaşandığı bölgelerin, dünya üzerinde güneş ışınlarını doğrudan alan bölgeler olması tesadüf değildir. Güneş ne kadar fazla enerji verdiyse, o kadar çok bitki üremiş, bu bitkileri yiyen hayvanlarda o kadar artmış, bunları temel besin kaynağı olarak değerlendiren, insanlarda bildiğimiz süreci yaşamaya başlamışlardır.

İnsan, yaşantısını kolaylaştıran, en kolay ve günümüz tabiri ile en ekonomik, en ucuz yöntemi geliştirme yeteneği gelişkin bir varlıktır. Bu eğilim, insanlık tarihinin tümü boyunca, kanıtları bütün dönem ve bölgelerde görülebilecek bir eğilimdir. Tarıma geçişten, Çin’in 18-19 yy da neden fosil enerji kaynaklarına ve makineleşmeye dayalı bir sanayileşmeyi tercih etmediğine kadar, bu eğilimin işlevsel olduğunu söyleyebiliriz.

Bu eğilim ile toplumda yönetici elitin giderek merkezi bir konuma yükselmesi arasındaki ilişki ters orantılı gelişmiştir.

Arkeolog ve antropologların deyimi ile akıllı insan, Homo Sapiens’ in, neden hayatın temeli olan güneş enerjisini, kendi kurduğu yapay dünyanın temeli yapmadığı tartışma konusudur.

Aslında başlangıçta doğa ile yabancılaşmanın çok artmadığı, ilk dönemler de ortaya çıkmış güneş tapınımlarının varlığı, sürecin başlangıcında en azından sezgisel boyutta bu yönelimin varlığı olarak görülebilir.

Ama bu soruyu ortadan kaldırmaz.

Neden güneş enerjisine dayalı bir uygarlık değil?

Bu sorunun yanıtı, insanların toplu yaşamda akıl tutulmasına uğradıkları gerçeğindedir. Çünkü uygarlık dediğimiz süreç, tüm insanların değil, bir avuç elitin, seçkinin ihtiyaçları temelinde yükselmiştir.

Yenilenebilir enerji kaynakları arasında birinci sırayı alması gereken güneş enerjisi üzerine şekillenecek bir uygarlık projesinin başarı şansı hem yüksektir, hem de insanlık tarihi içinde küçük bir dilimi temsil eden 8000 yıllık sürecin yarattığı tahribatın ortadan kaldırılması için atılması gereken en önemli adımdır.

 

                                                                                                                                           27 Kasım 2022, Saffet Bilen