Skip to main content
Göç – Saffet Bilen

Göç – Saffet Bilen

İçinde yaşadığımız dönemi bu anlamda kavimler göçü diye anılan dönemle başlayan bir dönem olarak tanımlamak yanlış olmaz. 

Göç olgusu bilinen tarihin en önemli olaylarından biri.

Nedenleri arasında iklim değişikliği, kuraklık, büyük depremler, açlık gibi doğal afetlerin yanı sıra, insan eliyle yaratılmış nedenlerde, örneğin egemen bir devletin veya gücün yayılma istekleri ve dışlananların katliam korkusu vb, sayılabilir.

Sosyal bir varlık olma iddiasındaki Homo Sapiens için bu durum bir sınav demektir. Geliştirmiş olduğu birçok kavram içinde aynı durum söz konusudur. Vicdan, paylaşım, dayanışma gibi.

Aslına bakarsanız, bu durum tekil insan tepkisinin ötesinde, uygarlık dediğimiz yaşam örüntüsünün hem olması gerekenlerini, hem de olmazlarını da ortaya çıkaran bir durumdur da. Ve çoğunlukla da tekil insanı bırakın, toplu insan iradesinin de iş yapamaz duruma düşmesi demektir.

Önce coğrafya, sonrasında demografik yapı değişir, bu değişiklikler kaçınılmaz olarak sosyal ve siyasal yapılarında değişimini gündeme getirir.

İçinde yaşadığımız dönemi bu anlamda kavimler göçü diye anılan dönemle başlayan bir dönem olarak tanımlamak yanlış olmaz. 

M.S. 4. yy da başlayan Hun’ların ileri doğru itmesi ile başlayan süreç, birisi gelse de dokunsa, ben de dağılsam durumunda bekleyen büyük Roma’yı dağıtmıştır. Bu itme sonunda, bugünkü batı Avrupa coğrafyasına yerleşen Germen kabilelerin torunları Avrupa’yı ortaya çıkardılar bilindiği gibi.

İkinci büyük göç dalgasını ise Moğol yayılması tetikledi. Ortadoğu’nun bugünkü demografik yapısına son noktayı koyanda bu yayılma oldu. Ondan bir öncesinde ise Arap yayılmasını da saymak gerek. Arap yayılması ve Moğol istilasınının ardından her şey yerli yerine oturdu ve bildik sosyal, siyasal örgütlenmeler ortaya çıktılar. Geçen dönemin hareketli ve sorun yaratan alanı, güneyden gelen Arap yayılmasını saymazsak, Orta Asya bozkırlarıdır. 

Günümüz kayıp bölgesi olarak anılmaya başlanan bölge ise, Güney Amerika’nın kuzey bölgelerinden başlayan, Afrika da Nijerya ile devam eden, tüm kuzey Afrika’yı ve Ortadoğu’yu içine alan, oradan Afganistan, Pakistan ve Bangladeş’e uzanan bir hattır.

Bu hat neredeyse dönenceler arasına tekabül eder.İşin ilginç tarafı, bu kayıp kuşak diye tarif edilen bölgenin, son buzul döneminden sonra uygarlık denilen süreci doğuran ve bu güne gelmesini sağlayan bölge oluşudur.

Bu bölgede önümüzdeki birkaç on yıl içinde artacak kuraklık sonucu en az milyonlarca insanın yaşam savaşı vereceği ve göç etmek zorunda kalacağı da, sık sık duymaya başladığımız öngörüler arasında. Büyük bir iklim felaketi geliyorum diyor, bunun ardından da büyük bir kitlesel göç olasılığı da hemen ardından. Bu bilgilerin yanına Kuzey kutup bölgesinin canlı bir ticari bölge haline geleceği haberlerini de eklemekte yarar var.

Tarihin tanıdığı en merkezi, en müdahaleci, en bilime dayalı ve en fazla düşünen insanı kendi bünyesinde barındıran, onlara iş, aş ve isteklerini gerçekleştirecekleri cenneti veren bir egemen güç, bu duruma hazırlıksız yakalanır mı sizce?

Bunu düşünmek bile abes bence. Sözü edilen bölge muhtemel terör bölgesi olarak çoktan tanımlanmış durumda. Ve doğabilecek yeni Attila’ların ve Cengiz Han’ların da önünün kesilmesi gerekir öncelikle. 

IŞİD, ya da adı ne olursa İslami terör yaftalı örgütlenmelerin işlevlerinden biri, bu bölge insanlarından gelebilecek sosyal, siyasal ve askeri tehlikenin önünün, ortamı ve sosyal yapıyı tamamen dağıtıp, kesilmesidir kanımca. Sosyal örgütlemenin atomlarına kadar ayrıştırılmasını düşünsel planda sağlayacak kimlik politikalarını unutmamak lazım.

Bir diğer işlevi ise, Batı dünyasına temel yaşamsal varlığına, karşıtsız yaşayamama ihtiyacına karşılık gelmesidir. Kendi yaşamsal ihtiyaçları çerçevesinde atılacak adımlara rıza sağlama aracıdır IŞİD. Nitekim Suriye ve Irak’ta işlevini yerine getirdi. Ve ortaya çıkış hızı ile gölgeler arasında kayboldu. Yeniden, büyük ihtimal başka bir isimle ortaya çıkmayacağının da garantisi yok.

Yine, Akdeniz’in, Afrika ile Avrupa arasında doğal bir set oluşturduğu hesapların başında geliyor, büyük olasılık. Bunların yanı sıra bölgesel tampon işlevi görecek, iyi kötü işleyen ve Batı Değerlerini benimseyen bölgesel güç odakları yaratma bu stratejinin ikinci ayağıdır. 

Bu yönde de epeyce adımın atıldığı da söylenmeli. Siyasal İslam bu role soyunan bir harekettir. Bu role aday olduklarını söyleyen başka bir aday daha var üstelik bölgede. Seçenek yönünden zenginiz bu açıdan. Kürt siyasalı da çok az farklarla benzer bir amacı dillendiriyor. Üstelik Gücün kendi yanlarında olduğunun vurgusunu sürekli yaparak.İki koldan yürüyen bir sürecin, hem doğa koşulları, hem de egemen gücün müdahaleleri ile. Önünün kesilme şansı ne kadar var? Ben evdeki hesabın çarşıya uymayacağını düşünürüm açıkçası, orta vadede.

 İklimsel değişikliklerin tetiklediği hareketlilik darmadağın eder ortalığı. Görünen o ki Doğa, olumlu olumsuz tüm insan iradi girişimlerinin önündedir bu süreçte. Dünyada, Roma ve Han imparatorluklarının yıkılmasının ardından başlayan süreç sona yaklaşıyor, yıkım kaçınılmaz görünüyor.

Peki başka bir dünya peşinde olanlar ne yapacaklar, ne yapmalılar?

Bana kalırsa büyük ve tüm insanlığı kucaklayacak çözümler için, iş işten geçmiş durumda, pratik anlamda. Afaki düşünmek yerine, insan olduğunu unutmadan kendini korumak, yaşama devam etmek, güç biriktirmek en doğru strateji.

Bir önceki göç dalgasında yaşananlar ve yaşamın yeniden devamını sağlama pratikleri iyi incelenmeli, huzur ve yaşam adacıkları oluşturmaya, bunların etki alanını olabilecek en geniş alana yaymaya çalışmak en doğrusu gibi.

Ağustos 2019, Saffet Bilen