Skip to main content
Nazi İşgali Altındaki Fransa’nın Çöküşü 2 – Haluk Başçıl

Nazi İşgali Altındaki Fransa’nın Çöküşü 2 – Haluk Başçıl

Hem devletlerin hem de halkların yaralarının sarılması, Avrupa sömürgelerinin elde tutulması için devletlerin ve toplumsal yaşamın yeniden yapılandırılması gerekiyordu. Bunu askeri, politik ve mali olarak yapabilecek tek güç ABD idi.

2. Ülkenin ve Halkın Durumu

Yaklaşık beş buçuk yıl süren savaş, müttefik hava güçlerinin Nazi işgali altındaki şehirlerin, limanların, ulaşım ağlarının bombalanması, “Serbest Bölgede” direniş güçlerinin yaygın sabotajları sonucu:  

  • Savaş sona erdiğinde 90 büyük şehir bölgesinin %74’ü önemli ölçüde yıkılmıştı. Bazı şehirler (Caen, Brest, Le Havre, vb.) ise yerle bir edilmişti. Hava bombardımanı sonucunda binaların 462.000’i tamamen yıkılmış, 2.100.000’de hasar görmüştü. 12 milyona ulaşan hanenin 1 milyonu evsiz kalmıştı. Zarar 175 milyar franktan fazlaydı.
  • Savaşın yol açtığı 70 milyon metreküp molozun temizlenmesi, 80 milyon metreküp hendek ve bomba çukurunun doldurulması, 10 milyon mayının temizlenmesi, yol, su ve kanalizasyon gibi alt yapının tamiri ya da yeniden inşası gerekiyordu. Tüm bunlar için milyarlarca franklık kaynağa ihtiyaç vardı.
  • Yağmalanan ve tahrip edilen demir yolu ulaşımında:
    •    3.700 kilometrelik rayın ve travertenin, yüzlerce lokomotifin, binlerce ticari ve yolcu vagonun yerine konması,
    • Yıkılan 115 tren garının ve binalarının tamiri gerekiyordu.Tahribat 113 milyar frankı aşıyordu.
  •  Tahrip edilen Kara yolu ulaşımında:
    • 8.793 köprünün, 7.155 km şehirlerarası ve 50.000 km kasaba –köy yolunun tamiri,
    • 645.000 binek aracının ve minibüsün, 105.000 kamyon ve otobüsün yerine yenilerinin konması gerekiyordu.
  • Felaket boyutundaki Deniz taşımacılığında:
    • 96 km uzunluğundaki rıhtımların %79’u,
    • 829 mendireğin %69’u,
    • Yük kaldırma ve taşıma ekipmanlarının da %59’u,
    • Ticari filonun 2/3’ü tahrip edilmişti.
    • Bu alanda ki zarar 32 milyar frankı geçiyordu.
  • Kanal taşımacılık ağında ise nehirlerin %88’i, kanalların da %83,5’i kullanılamaz durumdaydı.
  • Haberleşmedeki, telgraf ağının %90’ı, cihazların %90’ı ve binaların da % 68’i tahrip edilmişti.
  • Tarımda alandaki yıkım da büyüktü:
    • 135.000 çiftlik tamamen yıkılırken 410.000’ni zarar görmüştü.
    • Tarımsal alanların bir kısmı; bombalamalar, mayınlar, askerleri kontrol noktaları ve askeri birlik alanına oluşturulması, askeri geçiş yolu haline getirilmesi nedeniyle tahrip olmuştu.
    • Ekimlik binlerce hektarlık alan savunma amacıyla (deniz kıyısında tuzlu, iç bölgelerde ise nehir suları ile) doldurulmuştu.

Savaşın yol açtığı tahribat oldukça ağırdı. On milyonlarca insan perişan durumda ve barınma ve beslenme sorunlarıyla uğraşıyordu.  Yıkılmış, harabeye dönmüş şehir kasaba ve köylerde barınma ve beslenme büyük bir sorundu. Ülke işgalinden kurtulmasına rağmen, insanlarının yiyecek ihtiyaçları çok uzun bir süre karşılanamadı.

Kısacası, Naziler işgal ettikleri ülkelerin kaynaklarını yağmalamış, geri çekilirken de üretim araçlarını tahrip ermişlerdi. Müttefiklerin Nazi işgali altındaki ülkelere yönelik yoğun hava saldırıları da şehirlerde büyük yıkıma yol açmıştı. Ayakta kalan fabrikaların önemli bir kısmı da kalifiye işgücü yokluğundan çalışamaz durumdaydı:

  • İşgal altındaki ülkelerinin toplam Gayri Safi Milli Hasılası (G.S.M.H.) ortalama %25 oranında düşmüştü.
  • Tarım aletlerinin yetersizliği ve azlığının yanında toprakların da ihmali zirai üretimi ve verimliği azaltmıştı. Savaş sonrasında, 1946’da elde edilen buğday ve patates miktarı 1938’e göre %30 azalmıştı.
  • Savaş döneminde giderek artan enflasyon, barış döneminde de artmaya devam ediyordu. Örneğin İtalya’da fiyatlar savaş öncesine göre 35 kat artmıştı ve artmaya da devam ediyordu. Çoğu ülkede sigara, kahve ve çikolata paradan daha geçerli bir değişim aracıydı.
  • Üretim savaşa yönelik organize edildiğinden, halkın ihtiyacına cevap verecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. Bunun için gerekli olan parasal kaynak da yoktu.
  1. Sonuç

Özgürlüklerine kavuşan ülkeler:   

  • Binlerce insanının Alman fabrikalarında gönüllü ya da zorla, köle gibi çalıştırılmak üzere gönderilmesinin,
  • Alman ordusunun ve halkının ihtiyaçları karşılamak için ülkelerinin maddi kaynaklarının, sanayi ve tarım ürünlerinin, makine ve araçlarının, demiryollarının (tren rayları, vagonları ve lokomotifleri ile) yağmalanmasının,
  • Devletin ve kurumlarının faşistleştirilmesinin
  • İşgal yönetiminin işbirlikçi yöneticilerle birlikte kendilerine tabi işbirlikçi bir kesim yaratmalarının,

sonuçlarıyla karşı karşıya kaldılar.

Yağmalamalar ülkelerin kendine yeterliliklerini ortadan kaldırmış; halk yokluk ve kıtlıkla baş başa kalmıştı. Evleri yıkılan milyonlarca insan, harabeye dönmüş yıkıntıların altında ve sokaklarda yatıp kalkıyordu. Milyonlarca insan açlık içindeydi. Kışın soğuğuna bir de salgın hastalıklar eklenmişti. Avrupa’da milyonlarca insan açlıktan, soğuktan ve hastalıklardan kırılıyordu. Tüm bu ülkelerde insani felaket giderek artıyordu.

Fransa’da da durum farklı değildi. Amerikan-İngiliz birliklerinin eşliğinde Fransa’ya giren De Gaulle’ün komutasındaki ordu, işgale karşı direnişi yürüten “Resistence” milisleri, hep birlikte “ülkeyi işgalden” kurtarmışlardı. İşgalci Wehrmacht yönetimi ve işbirlikçisi Vichy rejiminin yerini kurtarıcı geçici yönetimi getirmişlerdi. Fransa artık özgürdü. Ama Alman işgal bilançosu çok ağırdı. Hemen ve kolaylıkla altından kalkılacak gibi değildi:

  • Fransa işgalcilerden ve onların işbirlikçisi yönetiminden kurtulmuştu. Ancak Nazilerin işbirlikçilerle el ele yaptıkları katliamlar, yurtseverlere yaptıkları baskı ve işkenceler, insanların hafızasında yaşıyordu. De Gaulle başkanlığındaki geçici hükümet döneminde yargılanan Vichy rejimi başbakanı Laval ile birlikte 767 işbirlikçi de idam edildi. Devlet başkanı işbirlikçi Pétaine vatana ihanetten idama mahkum edildiyse de cezası müebbet hapse çevrildi. Ancak toplum nezdinde işbirlikçilerle hesaplaşma bitmemişti. Binlerce mağdur, bunlardan hesap sorulmasını istiyordu. Geçici hükümet, farklı silahlı direniş örgütlerinin silahsızlandırılmak, komünist direniş örgütünün gücünün kırılmak ve sisteme entegre etmek,, işbirlikçilerden hesap sorulması isteklerine de cevap vermek durumundaydı. Kısaca Fransa’daki yeni yönetim ülkede bir iç hesaplaşma sorunuyla karşı karşıyaydı.
  • Milyonlarca aç insana ancak günde 200 gr ekmek, haftada da 200 gr. civarında et veriliyordu. Gıda yardımı yetersizdi, herkese de ulaştırılamıyordu. Fransa’daki yeni yönetim ülkedeki açları doyurmak, evsizlere ev bulmak, ekonomiyi düzenlemek, Fransa’yı ayağa kaldırmak sorunuyla karşı karşıyaydı.
  • Sömürgeci Fransız devletinin çökmesi, sömürgeleri üzerindeki otoriteyi zayıflatmıştı. Yayılmacı faşist Japonya’nın,“Asya Asyalılarındır” söylemiyle İngiliz ve Fransız sömürgelerini işgal etmesi, millici anti-sömürgecilik hareketlerinde yeni bir dönemi başlattı. ABD-İngiliz güçlerinin Japon işgalcilere karşı millici hareketlere destek vermesi, onları daha da güçlendirdi. Bundan en iyi yararlanan Fransız Hindiçini’nde Ho Chi Minh önderliğindeki anti-sömürgeci hareketti. 15 Ağustosta teslim olan Japonya, Fransız Hindiçini’nden çekilirken ortaya çıkan iktidar boşluğundan yararlanan Ho Chi Minh, Viet Nam’da iktidara el koydu. 2 Eylül 1945’de bağımsızlığını ilan etti. Fransız Hindiçini’ni derinden etkiledi. Millici anti-sömürgeci hareketler bağımsızlık yolunda önemli bir aşamaya ulaştılar. Fransa’daki yeni yönetim, sömürgelerinde gelişen anti-sömürgeci hareketleri bastırmak, bağımsızlık girişimlerini engellemek, sömürgelerini elde tutmak sorunu ile karşı karşıyaydı.

Ancak Fransa dahil, özgürlüklerine kavuşan Avrupa ülkeleri, ne tek başına yaşadıkları yıkımın altından kalkabilecek, ne de ülkeyi yeniden yapılandıracak durumdaydılar. Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki gibi kendi kaderlerine bırakamazlardı. Üstelik savaştan daha da güçlenerek çıkan, Avrupa’da Nazizm’i yenmenin sempatisini arkasına alan ve Doğu Avrupa, Balkanları işgal ederek buralara hakim olan bir SSCB varken.

Hem devletlerin hem de halkların yaralarının sarılması, Avrupa’nın sömürgelerin elde tutulması için devletlerin ve toplumsal yaşamın yeniden yapılandırılması gerekiyordu. Bunu askeri, politik ve mali olarak yapabilecek tek güç ABD idi. Tüm bu ülkeler de bunu biliyor ve ona da muhtaçtılar ABD’nin kurucu irade olarak kendilerini ve Avrupa’yı yeniden yapılandırmasını kabullenmekten, ona boyun eğmekten başka şansları da yoktu.

Haziran 2020, Haluk Başçıl

Gelecek yazı: Büyük Savaş, Çöken Avrupa ve İngiltere