Sol, Birlik, Toplumsal Dönüşüm -Saffet Bilen
Herhangi bir işin yapımında belli bir sıra izlenir. Bu siyasi uğraş içinde geçerlidir. İlk yapılması gereken iş tanımıdır.
Bölüm I
1. Nedir sol tanımı, amacı nedir?
Bu sorunun cevabı açık.
İnsanın insan eliyle sömürülmesine son vermek.
2. Ardından kimlerle yapılacağına karar vermek gerekir.
Kimdir bunu gerçekleştirecek özne?
Bu sorunun cevabı da açık.
Verili sistem içinde herşeyin sahibi % 1’in dışında kalan tüm insanlar.
3. Bu adımın ardındansa nasıl bir yol haritası izleneceği ve hangi araçlarla yapılacağına karar vermek gelir.
İzlenecek yol haritasının ve hangi araçlarla yürüneceği tespiti, bulunulan coğrafyaya, iklimsel koşullara ve toplumsal varoluşa göre değişir.
Bu adımlar bir sürecin olmazsa olmaz adımlarıdır. Birbirleri ile rakip değildirler. Birinden biri önde veya üstün değildir.
Bu anlamda teori mi, pratik mi öndedir kaba bir tartışmadır.
Bu tartışmanın kökeni ilerlemeci tarih anlayışıdır. Sürecin kendiliğinden, iradeden bağımsız mutlu sona doğru aktığı inancıdır. İki yönden tehlikelidir. Birincisi, verili sistemi kurar ve meşruiyetinin sağlanmasını sağlar. Yani asli işlevi egemenlere hizmettir. İkincisi dönüşüm yanlılarına boş umut aşılar.
Yaşanan başarısızlık halinde öncelikle amaç doğru mu idi sorusu gözden geçirilir. Burada sorun yoksa diğerleri ele alınır.
60 sonrası yaşanan süreç yenilgi ile sonuçlanmıştır, sol açısından.
Maalesef ki bu tür bir değerlendirme yapmak için en ufak bir çaba yok.
Çabayı bırak, üstü örtülüyor bu işin. Görmezden geliniyor sürekli.
Sonu da bellidir bu davranışın,
Toplumsal mücadelenin dışına sürülme.
Bu çoktan gerçekleşti.
Ardındansa çürüme gelir.
O da gerçekleşiyor, gelecek umutlarını da çürüterek, işe yaramaz hale getirerek.
Kanıt mı?
Çevrenize bakınız,
60’lı yıllarda alt edilmesi gereken düşman olarak görülen ABD’yi, kaç kişi özgürlük gücü olarak görüyor?
Bölüm II
Solu tanımlayan ana özellik; İnsanın insan eliyle sömürülmesine son vermektir.
Bunu gerçekleştirecek özne ise; her şeyin hakimi %1 dışında kalan tüm insanlardır.
Buraya kadar bir itiraz yok hemen hemen.
Birlik bu çerçevede ele alınmalı. Amaca uygunluk anlamında. Mücadele eden kuvvetlerin üst şemsiyesi olarak, ortaya çıkan, çıkacak çelişmelerin çözüm yöntemini belirleyerek, dostça çözümlenmeli, şiddeti reddederek, kuvvetler arasında bir üstünlük, bir alt/üst ilişkisi kurmayarak.
Ayrışma, nasıl bir yol haritası izleneceği ve hangi araçlarla yapılacağına karar vermek aşamasında gerçekleşti şimdiye dek. Ve çoğunlukla düşmanca yürüdü aradaki ilişkiler. Bu pratikte başarısızlığı getiren en önemli etkenlerden biri oldu. Bu da açık.
Bu alanla ilgili oldukça fazla tartışılacak konu olduğu da açık. Uzunca sürede tartışılacak.
Başlangıç olarak birkaç noktada anlaşmış olmak yeterlidir;
- İzlenecek yol haritasının ve hangi araçlarla yürüneceğinin tespitinde, bulunulan coğrafyaya, iklimsel koşullara ve toplumsal varoluşa göre değişeceği söylenmeli.
- Bilimsel yöntemin doğa bilimleri ve sosyal bilimlerde izlediği genel doğrultunun benimsenmesi, doğmalara saplanmayı engeller. Bütün her şeyi kapsayan bir önerme yoktur. Bu bilgiye sahip kimse de yoktur. Salt zihinsel bir çabadansa, gözlem ve olguya dayanmalıdır bu süreç.
Farklı örgütlenmelerin biçim içerik olarak ortaya çıkabileceği, bunların birbirine rakip olsalar da, düşman olmadıkları da kabul edilmelidir.
Bu açıdan bakıldığında, uluslararası alanda ve coğrafyada daha çok olumsuz örneklerin egemen olduğu görülür.
Avrupayı sarsan üç büyük ayaklanma da 1830, 1848 ve 1871’de tüm sosyalist eğilimler var. 1917 Rusyası’nda da.
Devrimci durum kimsenin iradesi ile oluşan bir ortam değil. Ve hiçbir otorite, sen dur giremezsin, diyemez, diyemiyor. Kendini orada bulan doğrudan katılıyor. Ve başarı da katılabilecek her unsurun katılmasının sağlanması ile gerçekleşiyor.
Sorun yok burada.
Sorun sonrasında. İktidarı sadece kendinde hak gören bir kafanın icraatinde. Tekçi kafadadır.
Sorunun ana kaynağı mücadelenin dinamiklerini sınıfsız topluma, ana amaca göre yönlendirmek yerine, sistem ürünü bir çıkar grubunun, kendi dar kesim iktidarını kurmaya çalışma fikrinde ve eylemindedir. İktidar, kaynakların denetimi üzerinden kurulur ve kirlidir. Unutulmamalıdır.
Değiştirilmeye çalışılan sistemi kuran da bu anlayıştır. Yapılan büyük fedakarlıklarla kurulan toplumların kendiliğinden çözülüp gitmelerinin de ana nedenidir. Sistemi kuran anlayışın taklidi ancak taklit bir toplum kurabilirdi.
Solun ezeli derdi olarak dillendirilen tekkecilik ve şeflerinin ortaya çıkış öyküsüne bakınız. Benzer bir süreç göze çarpar. Hepsinde verilen bir mücadelenin yarattığı prestijin üzerinden yüründüğünü, atılan temelin üzerine bir tuğla bile konulmadığını, gerçek bir değişim içinse kılın bile kıpırdatılmadığını görürsünüz.
Ama bu durum başarısızlığın nedeni değil, sonucudur.
Aşmanın yolu da toplumsal dönüşüm fikrinin yeniden inşasından geçer.
Bölüm III
Uluslararası alanda ve coğrafyada başarısızlığı getiren ana etken; Amacın gözden yitirilmesi, sistemin ürünü bir çıkar grubuna dayalı bir stratejinin, izlenecek yol haritasının ve hangi araçlarla yürüneceğinin tespitinin, yolun bulunulan coğrafyaya, iklimsel koşullara ve toplumsal varoluşa göre değişeceğini hesaba katmamaktı.
Tartışmanın Uluslararası boyutu da önemli, ama ülkeye yansıması öncelik olmalı.
Sol iki dönemde etkili oldu coğrafyada. Biri Kurtuluş savaşı yılları, ikincisi 60 sonrası.
İlk yıllarda ağırlıklı olarak İmparatorluğu oluşturan etnik gruplar arasında yayıldı sosyalist fikirler. Temel stratejileri aşamalı idi. Önce kapitalizmin inşası, sonra sosyalizm şablonuna uygun programlardı bunlar. Asgari program olarak adlandırıldılar. Etnik temelli bağımsızlık ilk sıradaydı programlarda. Kapitalizmin inşası için temel şart olarak görüldü. Sosyalizm sonranın işi idi. İmparatorluğun bütününe dönük bir strateji kimsenin aklına gelmedi. Bu stratejik yönelim maalesef, Anadolu’da birleştirmeye (enternasyonalist) değil, parçalanmaya (ulusal) teslim olan bir strateji olmuştur. Strateji tespitinde elini kolunu bağlayan sol, iyi niyetinden bağımsız olarak mücadeleden yenik ayrılmayı da baştan seçmiştir. Sonuçta başka türlü olmamıştır zaten. Aslı varken taklidinin hükmü olmaz, kuralı hayatın dikkate alınması gereken başka bir kuralıdır. Sözünü ettiğim sürecin ortaya çıkardığı en iyi örneklerinden biri, Ermeni örgütlenmeleridir. Devrimci Hınçak partisinin tarihi, bu açıdan derslerle dolu bir tarihtir. Sosyalizmi de programına almış olan bu parti, önce bu temelde-asgari program- ikiye ayrılmış, sonunda ise milliyetçilerin yanında pratikte pek bir hükmü kalmamıştır. Milliyetçilerin yedeğidir sol örgütlenmeler.
Oysa hemen yakın komşumuz Rusya’da gelişme bu yönde değildir. Birlik esastır burada. Ona keza Çin devrimi, Vietnam ve Küba devrimleri de önümüzde duruyor.
Nedenler üzerinde bir tartışma açma ihtiyacı bile duyulmaması ilginç gerçekten. Oysa 19 yy başlarında Osmanlı’da da sanayileşme girişimleri vardır. Köylü toplumudur iki ülkede esasen. Ayrıca İmparatorluğun kuruluş yıllarından gelen sınıfsal farklılaşmayı yadsıyan devrimci derviş hareketinin yansımaları tüm toplumun bağrında varlığını sürdürmektedir.
Ama temel bir farklılık da var. Batı’nın yayılma stratejilerinde yer aldıkları konumdur bu farklılık. Osmanlı paylaşım masasının ana menülerinden biridir. Rusya kenardadır. Tıpkı Japonya gibi. Gözden ıraktır.
Bir önemli farklılıktan daha söz etmek gerekir. Avrupa ülkeleri ve Anadolu arasında. Birinci büyük savaşın ardından yenilgiyle çıkan ülkelerde Almanya, Avusturya’da ve Rusya’da sosyal kargaşa egemendir Kızgın kitleler ülke yöneticilerine yöneltmişlerdir öfkelerini. Anadolu ise Bağımsızlığı derdindedir. Anadolu’da ortaya çıkan akımlarında 19 yy da etnik kökenli sosyalist partilerden pek farklı bir strateji izlediği söylenemez. Burjuvazinin yedeği olmayı gönüllü kabul söz konusudur.
Devamlılığı olan bir hareketlilikten de söz edilemez tüm süreç boyunca.
Özetle sosyalist sol, kendine dair bir toplumsal dönüşüm fikrine sahip değildir. Coğrafyanın başına gelenin farkında olmayış ana etkendir bu durumda. Farkına varamayışın nedeni ise benimsenen, rehber edinilen düşünsel akımların Avrupa kaynaklı ve ilerlemeci tarih kurgusuna sıkı sıkıya bağlı oluşlarıdır. Kendi kafasını kendi omuzları üstünde taşıyor olmak önemlidir bu tür faaliyet için. Takipçilikten sıyrılabilmek edinilmesi gereken bir meziyet olarak duruyor tüm sol tarih boyunca. Günümüzde bu özellik daha da yakıcı bir ihtiyaçtır.
60 sonrasında da gerçekleştirilemedi, kendimize dair bir dönüşüm stratejisi.
Bu döneme dair belli başlı söylenmesi gerekenler;
- ABD denetimine giriş ardından bağımlı sanayileşme ve ulusal pazarın yaygınlaştırılması çabaları köylerin boşalmasına yol açtı. Yaygın eğitim yoksul çocuklarının eğitim almasını da sağladı. Koşulları sorgulamaya başlayan geniş gençlik kesimleri hızla muhalifleştiler.
- İdeolojik gıdalarını neredeyse tek yanlı bir tarzda aldılar. Stalinist Marksist yayınlar eliyle.
- TİP’in seçim başarısı önemliydi. Ama kimse ABD’nin bu başarıyı tehlike boyutunda görmediğini bilmiyordu. Gazeteci Murat Yetkin bastı bu değerlendirmeyi yakın zamanda.
- Gençlik farkına varmış idi bu durumun.
- Uluslararası Polemik ülkeye taşınmakta gecikmedi. Çin ve Sovyet taraftarları ortaya çıktılar. Çekoslavakya’nın işgali bunu hızlandırdı.
- Bir diğer gençlik grubu Latin Amerika’ya yöneldi. Klasik KP örgüt ve söylemlerinden uzak duran, Latin Amerika yoğunluklu bir grup ekonomistin yürüttüğü, Gelişmişlik/azgelişmişlik tahlillerinden etkilendiler. Ama daha çok mücadele stratejilerinden. İzlenen yol tüm önde gelen isimlerin öldürülmelerine yol açtı.
- 12 Mart sonrasının en önemli olaylarından biri, DİSK yönetiminin Sovyet yanlısı TKP’nin denetimine geçmesi idi. Bir diğeri ise, Dev Yol’un geniş bir antifaşist kitlesel tabana sahip olması idi. Solun önde gelen kitlesel örgütleri ise kendilerini Sosyal Emperyalizm teorisinin ardında saf tuttular. Bu da yetmedi Arnavutluk temelli bir bölünme daha oldu. Bu ülke gerçeklerinden tamamen koptuklarının ilanı idi.
- 12 Eylül geldiğinde direnebilecek hiçbir örgüt yoktu ortada.
- Ardından gelen dönemde ise, tüm önceki tartışmalar hatırlanmadı bile. Ayrılıkçı Kürt hareketinin ardına dizinildi. Sovyet karşıtlığında, Sovyetler yıkılıncaya kadar direnenler ise her kritik zamanda yaptıklarını yinelediler. Bir egemen gücün peşine takıldılar. Onlardan bekliyorlar dönüşümü.
Hiç kimsenin kafasında ülke sorunları nasıl çözülür, dönüşüm nasıl gerçekleşire dair bir tartışmanın olmadığının göstergesidir bu sayılanlar.
Sol bitti mi peki?
Bence hayır.
İnsanın insan tarafından sömürüsü devam ettiği müddetçe de bitmez.
Ama 150 yıldır bir izleğe bağlı yürüyen süreç bitti bence.
Yapılması gereken geçmiş deneyleri gözden geçirip, dönüşüm fikrini yeniden inşa etmeye girişmektir.
Nisan 2020, Saffet Bilen
Kategoriler
Son Makaleler
-
YIKIM ve KIRIMDAN NASIL ÇIKILACAK?
-
Teknohibrit Harbi Bertaraf İçin Çözüm Yolu- Orhan Karakuş
-
Kültürel Devrim Halkasının Felsefi Dili Deruni Türkçe’nin Sentetik Gücü – Orhan Karakuş
-
Bağımsızlık – Saffet Bilen
-
Bilgeler Meclisi ve Ulu Hakanlık Divanı (BİMUHAD) – Orhan Karakuş
-
Ya Cehennem Ya da Sulh ve Huzur 2 – Orhan Karakuş
-
Ucu Yanık Mektup Değerlendirmesi -Fahrettin Önder
-
Osmanlı’nın Yarı-sömürgeleşmesi, Günümüz ve Çözüm- Saffet Bilen
-
ARAFTAYIZ…1 – Orhan Karakuş
-
2024 Yerel Seçimlerinin İrdelenmesi… – Orhan Karakuş