Tarımda Reform ve Uygulamacı Kuruluşlar – Ersen YAVUZ
Son dönemde fazlaca dile getirilen konulardan biri de “Tarımda Reform” gerekliliğidir.Ortada olan bir gerçek var ki tarımda işler iyi gitmiyor. Dünyanın kendi kendine yeten 7 ülkesinden biri olma özelliğini kaybedeli çok uzun yıllar oldu.
Son dönemde fazlaca dile getirilen konulardan biri de “Tarımda Reform” gerekliliğidir. Gerçi bu reform konusu ve özellikle yapısal reformlar retoriği, tekrarlana tekrarlana çok da önem atfedilen bir söylem olmaktan çoktan çıkmıştır. Ama söylemin ciddiyetini yitirmesi, konunun önemini yitirdiği anlamına gelmiyor. Ortada olan bir gerçek var ki tarımda işler iyi gitmiyor. Dünyanın kendi kendine yeten 7 ülkesinden biri olma özelliğini kaybedeli çok uzun yıllar oldu. Artık Türkiye, dünyada tarımda ithalatçı konumunda olan ülkeler arasında sayılıyor. Tarım Bakanlığımız her ne kadar çok açık olan bu gerçeği, ithalat-ihracat rakamları arasında yaptığı veri aktarmaları ile (özellikle kimi tarımsal kaynaklı sanayi ürünleri verilerini, tarımsal ürün ihracat rakamlarına aktararak) kabul etmiyor olsa da, uluslararası ölçütlere göre düzenlenen tablolar, ülkemizde tarım sektörü aleyhine giderek büyüyen bu yönelimi çok açık olarak ortaya koyuyor.
Konumuz kuşkusuz, genelde ve sıkça tekrarlandığı gibi bu konuda bir durum tespiti yapmak değil. Yapmak istediğimiz, gözler önündeki bu olumsuz tabloya karşın, “tarımda reform” adı altında hükümetlerce bugüne kadar üretilen kimi projelere ilişkin görüşlerimizi ortaya koymak.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, Cumhuriyetimizin yakından izleyebildiğimiz son elli yıllık dönemindeki tarımsal reform girişimleri ürün bazında (özelinde) ele alınmamış, tüm tarım sektörünü kapsayacak genel bir çerçeve içerisinde değerlendirilmiştir.
Ürünün özelliklerini ve ürüne özel yerleşik-geleneksel destekleme yöntemlerini dikkate almayan bu yaklaşım, günümüze kadar uygulamaya konulan reform girişimlerinin başarısızlığının bizce temel nedenlerinden biridir.
Tarımda reform başlığı altında yürütülen çalışmaların en sonuncusu olan “Havza Bazlı Tarımsal Destekleme Modeli”, bu başarısız uygulamaların en son örneğidir. Belirlenmiş tarımsal havzalarda, yalnızca belirli ürünlerin desteklenmesine yönelik bu model, tarımsal verimliliğin artmasında kimi ürünler için kısmi bir katkı sağlasa da, beklenen sonucu gerçekleştirememiş ve bir anlamda dağ fare doğurmuştur.
Bu modelin işe yaramadığı artık anlaşılmış olsa gerek ki, Tarım Bakanlığınca bu defa “Milli Tarım Projesi” adı altında, fizibilitesi olmayan yeni bir reform paketi kamuoyunun bilgisine sunulmuştur.
Tekrar vurgulamak isteriz ki; tarımsal üretimin, ürün bazındaki ve destekleme uygulamalarını yürütüp denetleyecek kuruluş ölçeğindeki özelliklerini, dikkate almayan reform girişimlerinin sonuç vermesi beklenmemelidir.
Bir defa her türlü tarımsal üretimi, ürün bağlamında herhangi bir ayrım yapmaksızın desteklemek, etkin ve fonksiyonel bir destekleme sayılamaz. Öncelikle yapılması gereken, hangi tarımsal üretimin, hangi kuruluşlar aracılığıyla ve hangi destekleme yöntem ve araçlarıyla destekleneceğinin belirlenmesidir. Yoksa, her türlü tarımsal ürünün herhangi bir ayrım yapılmaksızın desteklenmesi, gerçek anlamda ve efektif bir destekleme kabul edilemez.
Desteklenecek ürünlerin belirlenmesinin yanı sıra, bu desteklemeyi yapacak kuruluşların da ürün özelinde tespiti gereği vardır. Örneğin, hububat desteklenmesinde cumhuriyetin kuruluşundan beri uzmanlaşmış olan Toprak Mahsulleri Ofisi dışında başka kuruluşu devreye sokmak gereksiz ve yararsızdır. Aynı şekilde şeker üretiminin desteklenmesinde pancar kooperatiflerinin ve Türkşeker’in dışında yeni bir arayışa yönelmek, yerleşmiş, verimli çalışan, başarısı kanıtlanmış mekanizmaları terk etmek anlamına gelir ki israf nedenidir. Aynı şekilde; ayçiçeği, zeytin, zeytinyağı özelinde başarısını kanıtlayan kooperatifçilik uygulamalarını göz ardı ederek, Milli Tarım Projesi örneği yeni yapılanmalara gitmenin gereği ve anlamı yoktur. Başarısı kanıtlanmış bu kurumsal örgütlenmeler kolay oluşturulmadı ve on yıllara dayalı bu alım tecrübeleri kolay edinilmedi. Bu nedenle, yeni model arayışları bu konuda başarısızlık ve yetersizlik görülen tarımsal ürün konuları ve uygulamacı kuruluşlarla sınırlı tutulmalıdır. Aslında, bu konuda Amerika’yı yeniden keşfe çıkmanın gereği de yoktur ve alternatif model bellidir. Bu model, dünyada gerçek tarımsal kooperatifçiliğin önemli ve değerli örneklerinden olan Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri modelidir. Dayanağı ve hukuki zemini, 1935 yılındaki 2834 Sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu olan ve 1985 yılında 3186 sayılı kanunla kısmen, 2000 yılındaki 4572 sayılı kanunla bütünüyle yürürlükten kaldırılmış bulunan bu modelin, yeniden uygulamaya konulması bence en pratik ve yararlı çözümdür.
Mart 2020, Ersen YAVUZ
Kategoriler
Son Makaleler
-
YIKIM ve KIRIMDAN NASIL ÇIKILACAK?
-
Teknohibrit Harbi Bertaraf İçin Çözüm Yolu- Orhan Karakuş
-
Kültürel Devrim Halkasının Felsefi Dili Deruni Türkçe’nin Sentetik Gücü – Orhan Karakuş
-
Bağımsızlık – Saffet Bilen
-
Bilgeler Meclisi ve Ulu Hakanlık Divanı (BİMUHAD) – Orhan Karakuş
-
Ya Cehennem Ya da Sulh ve Huzur 2 – Orhan Karakuş
-
Ucu Yanık Mektup Değerlendirmesi -Fahrettin Önder
-
Osmanlı’nın Yarı-sömürgeleşmesi, Günümüz ve Çözüm- Saffet Bilen
-
ARAFTAYIZ…1 – Orhan Karakuş
-
2024 Yerel Seçimlerinin İrdelenmesi… – Orhan Karakuş