Skip to main content
Yeniden Yapılanma Sürecinde Türkiye Fransa İlişkileri 1 -Haluk Başçıl

Yeniden Yapılanma Sürecinde Türkiye Fransa İlişkileri 1 -Haluk Başçıl

Lozan Anlaşması sonrasında Fransa da İngiltere gibi Cumhuriyet rejiminin bağımsız ekonomik yapılanmasının önünü kesmek için “kısmi ekonomik ambargo” uyguladı.

Fransa İngiltere ile birlikte Lozan’da masa başında TBMM hükümetine boyun eğdirerek,  Osmanlı döneminde elde ettikleri ayrıcalıkları sürdürmeye çalıştı. Böylelikle hem çıkarlarını korumak hem de yeni cumhuriyetin emperyalist sömürüye son vermesi, emperyalizmden bağımsız başarılı bir kalkınma modeli geliştirmesi ve sömürge ülkelere örnek olması engellenecekti.

Lozan Antlaşması sonrasında Fransa Türkiye ilişkilerinde tam olarak çözümlenmeyen üç sorun vardı:

  • Kapitülasyonlar ve Osmanlı borçlarının ödenmesi.
  • Fransız misyoner okullarının durumu.
  • Ekim 1921’de Büyük Millet Meclisi’nin Fransa ile yaptığı anlaşmada “Misak-ı Milli” içinde yer alan, ancak şartlı olarak Fransız egemenliğine bırakılan İskenderun Sancağı (Hatay bölgesi).

Kurtuluş Savaşı’nın mağlubu ve Lozan’da çıkarlarının büyük kısmından vazgeçmek zorunda kalan emperyalist Fransa, İngiltere ile birlikte Türkiye’ye karşı düşmanca bir tavır içine girdi. İngiltere gibi, o da Cumhuriyet rejiminin bağımsız ekonomik yapılanmasının önünü kesmek için “kısmi ekonomik ambargo” uyguladı. Genç Cumhuriyetin ekonomik kalkınmasına katkı sağlayacak ne sermaye (borç para) verdi. Ne de ekonomik yatırım yaptı. Geniş sömürgelere sahip Fransa, ihtiyaç duyduğu tarımsal ürünleri sömürgelerinden temin ediyordu. Türkiye’den ithal edeceği tarımsal ürünler de oldukça sınırlıydı. Kısacası, Türkiye ile ekonomik-siyasi ilişkileri alt seviyede yürüttü. Fransa, yeni rejimin devleti ve toplumun yeniden devrimci bir tarzda yapılandırırken en az yararlandığı devletlerden biriydi.  Mal takasına dayalı ticareti kabul etmediğinden, döviz sıkıntısı içindeki Türkiye, ihtiyaç duyduğu sanayi ürünlerini kendisine avantajlar sağlayan Almanya, İtalya ve SSCB’den alıyordu.

Sömürgeci Fransa, Cumhuriyet rejiminin başarıyla yürüttüğü devrimci toplumsal yapılanma çabalarından kaygı duydu. Türkiye’nin işini kolaylaştıracak girişimlerden uzak durdu. Fransa’dan ülkemize uzmanların gelmesi ya da mesleki bilgi ve deneyimini arttırması için Türkiye’nin bu ülkeye gönderdiği yetişkin insan gücü de oldukça azdı:

  • 1932’de Fransız hava kuvvetlerinde eğitim alması için bir subay
  • 1934’de de tayyare mühendisliği eğitimi birkaç kişi,
  • Fransız ordusunda eğitim alması için de beş de subay gönderdi.[1]

Türkiye’nin Fransa’ya yüksek eğitim için öğrenci sayısı da sınırlı oldu: 

  • 1927-1928 döneminde 24,
  • 1928-1929 döneminde 89,
  • 1929-1930 döneminde 99,
  • 1933-1934 döneminde 82,
  • 1937-1938 döneminde 85 idi. [2]

Fransa, genç cumhuriyet rejiminin ekonomik ve toplumsal kalkınma için ihtiyaç duyduğu, sermaye transferinden ve ekonomik yatırımlardan uzak durdu. Tam tersine, ödettiği “Osmanlı borçları” ile Türkiye’nin işini daha da zorlaştırdı. Yetersiz sermaye birikimi içindeki Türkiye, toplumsal dönüşüm için ayırmak durumunda olduğu yetersiz birikiminden ve yarattığı kaynaklarından:  

  • 1936’ya kadar her yıl 2.000.000 TL
  • 1936-42 arasında, 2.800.000 TL
  • 1942-47 arasında 2.780.000 TL
  • 1947-52 döneminde de 3.180.000
  • Son olarak da toplam 13.740.000 altın lira,

olmak üzere toplamda 107.528.463 lirayı Fransa’ya ödedi.

Kısaca, devrimci toplumsal dönüşümlerle ülkenin yeniden yapılandırılmasında Fransa’nın faydasından çok “zararı” oldu.

Nazi Almanya’sının tehdidi altındaki Fransa 1930’ların ikinci yarısında İngiltere’ye yanaştı. Almanya karşısında konumlanmaya başlayan İngiltere-Fransa cephesi birlikte hareket etmeye ve Türkiye’ye yönelik düşmanca tutumdan vazgeçtiler. Almanya’nın Türkiye üzerinde oluşturduğu ticari ilişkiyi ve bunun getirdiği politik etkiyi azaltacak politikalara yöneldiler. Türkiye ile sırlı bir düzeyde tuttukları ticari ve ekonomik ilişkinin önünü açtılar. Avrupa devletleri ile bağımsızlığına halel getirmeden ekonomik, bilimsel kültürel işbirliğinden yana olan genç Cumhuriyet de bu büyük devletin bu girişimine kayıtsız kalmadı.

1936’da İngiltere ve Fransa, Türkiye’nin Almanya ile ticareti azaltmasına, kendileriyle olan ticaretini de arttırmaya yönelik 1936-1938 yılları arasında adımlar attılar. Döviz yetersizliği içindeki Türkiye’ye dövizle alış verişi dayatan, mal takası üzerinden ticaret kabul etmeyen bu iki ülke tutumunu değiştirdi. Mal takasına dayalı olarak ortalama 1936 – 1938 yılları arasında Türkiye’den ortalama 22 milyon lira değerinde kuru üzüm ve 15 milyon lira değerinde kuru incir alımı yaptılar.  İngiltere ve Fransa bu alımlarını 3 kat artacak şekilde 63 milyon lira tutarında kuru üzüm ve 50 milyon liralık incir alımı yapacaklarına ilişkin anlaşma imzaladılar.  Ayrıca Türkiye’nin en önemli ihraç ürünü Türk tütünü alımında da anlaşma yaptılar. Türkiye’den ortalama 1,6 milyon liralık Türk tütünü satın aldılar. Tütün alımını 20 yıl boyunca yılda 20 milyon liraya çıkaracaklarını,  12 kat arttıracaklarına da söz verdiler. Böylelikle ABD’den daha önce aldıkları tütünden vazgeçtiler. Bu kararlarıyla:

  • Türk tütününün ürettikleri sigaranın tadını değiştirmesini, tütün kullanıcılarının tepkisini,
  • Yoğun işbirliği içinde oldukları ABD’nin tütün dış satımında %8’lik kaybı uğramasını,

göze aldılar. Böylelikle de Almanya’nın Türkiye’nin üzerinde oluşturmaya çalıştığı hem ticari ve siyasi baskıyı azaltmaya, hem de kendi yanına çekmeye girişimini kırmaya çalıştılar. [3]

Amerikan Tarım Bakanlığı bu dönemde, tam bir tarafgirlik içinde hazırladığı raporda:

  • Türkiye’nin “izolasyonist dış politika”dan vazgeçtiğini söyleyerek, gerçekleri ters çeviriyordu. Böylelikle İngiltere ve Fransa’nın Lozan sonrasında izlediği izolasyon politikalarının üstünü örterek, Türkiye’nin politika değişikliğine gittiğini söylüyordu.[4]
  • İngiltere ve Fransa’nın kendi emelleri doğrultusunda Türkiye’yi kullanmak istediklerini, ancak Türkiye’nin buna izin vermediği, mesafeli bir ilişki yürüttüğüne de yer veriyordu.

Türkiye Cumhuriyeti bu iki ülkenin yakınlaşma ve denge siyasetinden, kalkınma ve sanayileşme hedefi doğrultusunda yararlandı. Böylelikle Hitler Almanya’sı ile yürüttüğü yoğun ekonomik-ticari ilişkileri dengelemeye ve başka ticaretini ülkelerle zenginleştirmeye yöneldi.

İkinci büyük savaşın hemen öncesinde, 1938’de giderek belirginleşen Almanya-İtalya ve İngiltere-Fransa savaş cephesi, iki kampın da Türkiye’ye ilgisini arttırdı. Türkiye de bundan yararlanmayı bildi.

Ekim 2020, Haluk Başçıl

Devam edecek: Yeniden Yapılanma Sürecinde Türkiye Fransa İlişkileri 2 -Haluk Başçıl

[1] Atatürk Dönemi Türkiye-Fransa Eğitim İlişkileri, Mehmet KÖÇER, Şule EGÜZ, https://www.academia.edu/3986234/T%C3%9CRK%C4%B0YE_FRANSA_%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0_1923_1939_

[2] Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cemil Koçak, sf 117, Dip no 128 Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü, Maarif 1923-1932 İstatistikleri, İstanbul 1933, s. 71; Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü, Maarif 1932-1933 İstatistikleri, İstanbul 1934, s. 269; Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü, Maarif 1933-1934 İstatistikleri, İstanbul 1935, s. 470; Başvekalet İstatistik Umum Müdürlüğü, Maarif 1937-1938 İstatistikleri, İstanbul 1934, s. 330,

[3] 1930’lu Yıllarda Türk Dış Politikasındaki Değişim: Amerikan Dışişleri Belgelerinde Türkiye’nin Alman Ekonomik ve Siyasi Baskısını Dengeleme Girişimleri, Efe SIVIŞ

[4] 1930’lu Yıllarda Türk Dış Politikasındaki Değişim: Amerikan Dışişleri Belgelerinde Türkiye’nin Alman Ekonomik ve Siyasi Baskısını Dengeleme Girişimleri, Efe SIVIŞ, (The National Archives and Records Administration (NARA)-867.61/35, (18.06.1940), p.40.), https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/935687