AB egemenleri İtalya’da ortaya çıkan siyasi krizi parlamenter sistemin yetkilerini kısıtlayan, iktidarı aşırı güçlendiren, ‘tek adam rejimi’ getiren bir anayasa değişikliğiyle aşmaya girişse de, alt ve orta sınıf buna izin vermedi.
Açık mavi boyalı alan: G20 ülkelerinin büyükelçilerinin ve uluslararası kuruluşların olduğu bölgeyi
Açık mor boyalı alan: Bakanlıkların ve devlet kuruluşlarının bulunduğu bölgeyi
Sarı boyalı üçgen alan: En zenginlerin, huppelerin ve lüks mağazaların olduğu bölgeyi
Pembe boyalı alan: Elitlerin ve entellektüellerin yaşadığı bölgeyi
Gri çizgi ile gösterilen güzergah: Sendikaların, partilerin protesto ve yürüyüş yolunu
Turuncu çizgi ile gösterilen güzergah: Aralık 2018 ve Ocak 2019 arasında sarı yeleklilerin toplandığı bölgeyi, eylem alanlarını
göstermektedir.
Haritayı ayrıntılı incelemek için lütfen üzerine tıklayınız
İyi haber kaynaklarına sahip gazeteci Irene Inchauspé, Canal + televizyonunda patronların yaşadığı korkuyu aktarıyordu: “Onlar (büyük patronlar), büyük gruplar işçilerine prim dağıtacaklar, çünkü bir an için kafalarının gideceğinden, gerçekten korktular. Geçip gittiler… Evet, büyük işletmeler, o korkunç Cumartesi oldu ya, o yakıp yıkmalar… Onlar hemen MEDEF (bizdeki TUSİAD) başkanını aradılar ve ona ‘Her şeyi kaybedersin! Her şeyi kaybediyorsun, aksi halde…’ Fiziki olarak tehdit edildiklerini hissetiler, büyük patronlar…”[1]
İtalya’da ekonomik ve sosyal krizin üstünü örtmek, halkın giderek yükselen tepkisini önlemek, insanların mücadele azmini kırmak için iktidar ve medya “ulusal birlik” söylemlerine sarıldı.
Merkez sağ ve sol partileri ülkeyi Troika ve İMF’nin vesayetine sokarak ekonomik krizden sorumlu tutan alt ve orta sınıf seçmenler, merkez sağ YDP ile merkez sol PASOK’u seçimlerde cezalandırıyordu.
YDP ve PASOK, 2002 ve 2012 iktidarları, izledikleri neo liberal politikalar ve yurtdışından rahatlıkla temin ettikleri bol kredilerle, ülke ekonomisine bir canlılık getirdiler. Ancak 2008’e gelindiğinde bu canlılık yerini önce ekonomik durgunluğa, ardından da ülkeyi derinden etkileyecek ve uzun yıllar sürecek derin bir borç kriziyle karşı karşıya bıraktı.
Çaresizlik içinde bir çıkış yolu bulamayan ve giderek radikalleşen alt ve orta alt sınıfa, Refah Partisi “Yeni Bir Dünya”, ‘Adil Bir Düzen’ vaat ediyordu.
CHP yönetiminin ve kadrolarının ezici çoğunluğunun ülkemizde yaşanan gelişmelerden koptukları, dikkat ve enerjilerini parti içi iktidara yönettikleri görünüyor.
Türkiye içindeki emperyalist yapılanma F. Gülen hareketinin çok daha ötesindedir. T. Erdoğan gibi ‘tek adam rejimin’de, Erdoğan istese bile FETO temizliğinde gidebileceği yer sınırlıdır. O sınıra gelindiğinde temizlik tavsar. Bugün yaşanan da budur.