AKP’nin Borç Ödeme Programı: Sözde “Acı Reçete”- Haluk Başçıl

Ülkenin kurtuluşunu, halkın refahını, mutluluğunu, özgürlüğünü ve demokrasiyi yurtsever toplumcu-halkçı bir iktidar sağlayacaktır.
Ülkenin kurtuluşunu, halkın refahını, mutluluğunu, özgürlüğünü ve demokrasiyi yurtsever toplumcu-halkçı bir iktidar sağlayacaktır.
Lozan Anlaşması’nın ekonomik hükümlerinden 1929’da kurtulan genç cumhuriyet, İtalya ile yaptığı dış ticarette,1929’da 48.731 milyon $’ açık verirken, bağımsız ekonomik yapılanması sayesinde 1936’da 20.051 milyon, 1937’de 18.685 milyon $ fazlalık verdi.
M. Kemal Atatürk, genç cumhuriyetin çağdaşlaşması mücadelesinde Türkiye’den öğrencileri, hekimleri ve çeşitli meslek grupları bilgilerini artırmaları için İtalya’ya gönderdi. İtalya’dan da sanatçıları ülkemize davet etti.
M.K. Atatürk sadece ulusumuzun değil, emperyalizmin ezdiği tüm sömürge ülkelerin de devrimci kahramanıydı.
Lozan anlaşması sonrasında, İngiltere ve Fransa’nın genç cumhuriyete karşı uyguladığı “sınırlı ekonomik ambargo” nedeniyle Türk dış ticaretinde öne çıkan ülkelerden birisi İtalya idi.
Hatay sorunu
Atatürk, Misakı Milli idealinin sadık bir savunucusu ve takipçisiydi. Milli Mücadele’de, Fransa ile yapılan Ankara Anlaşmasıyla İskenderun sancağı, şartlı tavizle Fransa’ya bırakılmıştı. O dönemde anlaşma görüşmelerine bizzat katılan M. Kemal, anlaşma sonrasında 2 Kasım 1921’de kendisini ziyarete gelen Tayfur Sökmen‟e :
“Memleketimizin içinde didiştiği davaları biliyorsunuz, dünya bizimle muhasama halinde bulunduğu bir durumdayız. Böyle bir zamanda Avrupa’nın büyük devletlerden birisi olan Fransızlarla bir anlaşma yaptık. İşgal ettikleri Adana, Mersin, Osmaniye, Kilis, Anteb‟i tahliye edecek ve bize harp malzemesi de verecekler. En mühimi Mersin limanını bize iade edeceklerdir. Bu arada İskenderun Sancağı ve havalisinin de ( Hatay) tahliyesi üzerinde büyük gayret saffettiysek de şimdilik bir şey yapamadık. Ancak orası için hususi bir idare tatbik edeceklerini taahhüt altına aldık. İnşallah ileride sizleri de kurtaracağız. Şimdi memleketinize giderek çalışırsınız. Bir işiniz olur veya bir müşkülatla karşılaşırsanız arkadaşlara müracaat edersiniz”[1] diyerek içinde bulundukları durumu açıklıyordu.
1930’ların ikinci yarısında giderek artan Alman tehdidi altındaki Fransa, güvenliği için İngiltere’ye sığınıyordu. İngiltere ise Nazi Almanya’sına da “anlayışla” yaklaşıyor ve giderek zora düşen Fransa’nın durumundan yararlanıyordu. M. K. Atatürk Avrupa’da güçler dengesinde yaşanan değişimi, devletler arasındaki çatışmaları yakından takip ediyordu:
Avrupa’da İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya arasında sürekli değişen güç dengesinden en fazla yararlanan ülke Nazi Almanyasıydı:
Bu konjonktürde, İngiltere ve Fransa ile birçok uluslar arası konuda yan yana gelen Türkiye Mondros Konferansı’nda da istediğini elde ettikten sonra, Atatürk, Fransa ile sürüncemede kalan Hatay sorunu çözmeye yöneldi:
“Bu sırada, milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük bir mesele, hakikî sahibi öz Türk olan, İskenderun —Antakya ve çevresinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve kesinlikle durmaya mecburuz. Daima kendisi ile dostluğa çok ehemmiyet verdiğimiz Fransa ile aramızda, tek ve büyük mesele budur.… Bundan böyle Fransızlarla aramızda senelerdir sürüp giden davanın neticelenmesinin zamanı gelmiştir”[2]
Suriye gazetelerinde kışkırtıcı yazılarla Hatay ve Türkiye aleyhine yara propaganda ile birlikte Sancak bölgesinde yaşayan Türklere saldırlar başlattı. Sancaktaki Fransız idaresi yapılan saldırı ve zulümleri el altından destekledi.
“Ben memleketi hiçbir zaman savaşa sürüklemem, fakat Hatay benim için vazgeçilmez bir davam olmuştur. Gerekirse devlet başkanlığından istifa ederim… Bir yurttaş olarak, Hatay topraklarına geçerim ve mücadele ederim…”[1] diyerek sert bir şekilde uyarıyordu.
“Başvekil İsmet İnönü, on beş gün evvel CHP Meclis Grubu’nda Hatay meselesi üzerinde konuşurken, “On beş gün bekleyiniz…” demişti.
“Biz bu sözü bir devlet emri olarak kabul ettik. Türk milleti emniyet ettiği büyüklerinin ve devletinin her emrini yüksek itimatla karşılar. Nitekim on beş gün bitmiş, on altıncı güne girmiş bulunuyoruz, yine bekliyoruz. Neyi? TC namına bütün Türk milletine on beş gün bekleme tavsiye eden büyük devlet adamımız İsmet İnönü’nün yeni sözlerini!.. Şimdi ne olmuştur? Ne oluyor? Ve ne olacaktır? Hiç bir şey bilmiyoruz. Ne Fransız matbuat ve ajanslarına ve ne de dünya haber ajanslarına güvenemeyiz. Çünkü o kadar çok aldatıldık ki… İşte bu sebepledir ki, TC devletine ve onun hükümetine hitap ediyoruz: On altıncı gündeyiz. Vaziyet nedir? Bizi, Türk milletini yeniden aydınlatınız!”
“Türkiye Cumhuriyeti gayet açık konuşmak mecburiyetindedir. Ben söylüyorum ki, İslam âlemi ve Suriye milleti ve devleti, tamamıyla ve katiyen bağımsız olmalıdır. Bunu burada söylediğim gibi Fransızların ve bütün dünyanın önünde tekrar etmek benim için şeref ve zevktir. …Ben Kemal Atatürk söylüyorum ki… Fransızlar akıllarını başlarına alsınlar. Benim için diplomasi meçhuldür. Benim için realite vardır. Bu olacak mı? Olmayacak mı? Benim makul olarak söylediğim şey olmalıdır. Çünkü ben makul olmayan şeyi hayatımda asla düşünmedim.…Hatay meselesi benim şahsım için yeni bir mesele değildir. Mösyö Franklin Bouillon ile çok uzun görüştükten sonra ben birtakım özel şartlar ile Hatay’ı bıraktım. Bırakmayabilirdim, fakat bıraktım. İki şey için bıraktım. Bunu açıkça söyleyeyim: Bir kere Suriye mevcudiyetini az çok kuvvetli bir hale koymak için; ikincisi, bir gün Türkiye ve Suriye birbirini anlayacaklardır. Bir gün makûs hareketler ortadan kalkacaktır. Biz, Suriyelilerle kolaylıkla anlaşırız diye bıraktım.…Yapamam! Hepimiz Müslümanız! Yemin ederim ki, namusum üzerine söylerim ki (Hatay’ı) bırakmam! Çok temenni ederim ki, Fransız hükümeti aklını başına toplasın. Namusum üzerine söylüyorum bırakmam. Kendileri bilirler!”
Avrupa’da yaşanan süreci, Başbakan İnönü’ye göre çok daha iyi değerlendiren M. K. Atatürk, doğru bir strateji ve taktik oluşturdu. 20 Ekim 1921’de Fransa’ya bırakmak zorunda kaldığı Hatay’ı, kendisinin de söylediği gibigecikmeli de olsa silah patlatmadan uzlaşıyla ülke topraklarına kattı. Bu büyük başarı Şubat 1937’ de İstanbul’da 3 milyon, ardından da Ankara’da onbinlerce vatandaşın katıldığı kitlesel mitingle kutlandı.
Dış Politikada Atatürk İnönü Anlaşmazlığı
Cumhurbaşkanı Atatürk ile Başbakan İnönü arasında 1937’de dış politikada iki önemli ayrışma yaşandı. Bunların:
Başbakan İnönü birincisine Fransa’nın, ikincisine de Almanya ve İtalya’nın düşmanlığını üzerimize çekeceğimiz düşüncesiyle karşı çıkıyordu.[6] Atatürk her ikisinde de Başbakan İnönü’yü devre dışı bırakarak, dışişleri bakanı Aras ile yürüttü. Bu gelişmeler sonrasında İnönü’nün Atatürk’ün isteğiyle, önce 20 Eylül 1937’de Başbakan’lıktan izne ayrıldı. Ardından da 25 Ekimde başbakanlık görevinden alındı.
Atatürk, Hatay bölgesini Fransa’dan geri almasına rağmen iki ülke arasındaki ilişkilerde bozulma olmadı. Tam tersine, İtalya’nın Doğu Akdeniz’deki yayılmacı siyasetine karşı Türkiye-Fransa yakınlaşması oldu. Lyon Konferansından sonra da Almanya ve İtalya ile ilişkilerde de bir sorun yaşanmadı.
Ekim 2020, Haluk Başçıl
Devam edecek: Yeniden Yapılanma Sürecinde Türkiye İtalya ilişkileri
[1] Sökmen, T. (1992). Hatay’ın kurtuluşu için harcanan çabalar, TTK, Ankara, Atatürk Dönemi Türkiye-Suriye İlişkileri ve Hatay Sorunu (1920-1938), Sedat AKDENİZ, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/633553,
[2] Gönlübo, L, M. & Sar, C. (1997). Atatürk ve Türkiye’nin dış politikası, Atatürk araştırma merkezi yayınları, Ankara, Atatürk Dönemi Türkiye-Suriye İlişkileri ve Hatay Sorunu (1920-1938), Sedat AKDENİZ, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/633553,
[3] H.SELÇUK, s.77-88., Hatay Devleti ve Hatay’ın Anavatan’a Katılması, Dr. S. Esin Dayı, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/32606
[5] Atatürk’ün “Savaşsız Anlaşma” Yöntemi ve Hatay Sorunu, Sinan Meydan, https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/sinan-meydan/ataturkun-savassiz-anlasma-yontemi-ve-hatay-sorunu-5654999/
[6]İki Savaş Arası Dönemde Türkiye–İngiltere İlişkileri (1923-1939) Süleyman HACICAFEROĞLU Yüksek Lisans, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Tezi, https://openaccess.izu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12436/345/%C4%B0ki%20sava%C5%9F%20aras%C4%B1%20d%C3%B6nemde%20T%C3%BCrkiye-%C4%B0ngiltere%20ili%C5%9Fkileri%20(1923-1939).pdf
Lozan Anlaşması sonrasında Fransa da İngiltere gibi Cumhuriyet rejiminin bağımsız ekonomik yapılanmasının önünü kesmek için “kısmi ekonomik ambargo” uyguladı.
İngiltere Avrupa ve Akdeniz’deki güçler dengesinde meydana gelen değişimlere karşı yeni müttefikler bulmak, güçlerini artırmak için 30’lu yılların ikinci yarısında, Türkiye’ye karşı güttüğü düşmanlık politikasını değiştirmek durumunda kaldı.
Genç Cumhuriyet, İngiliz emperyalizminin husumetini arttırmadan uzak durdu. Önüne koyduğu çağdaşlaşma hedefi doğrultusunda, İngiltere’nin bilgi birikiminden yararlanabileceği fırsatları da iyi değerlendirdi.
Genç Türkiye Cumhuriyeti, sadece anti-emperyalist mücadelelerin örneği değildi. Bağımsızlık ve çağdaşlaşma idealiyle Türkiye, Müslüman dünyasının en büyük sömürgeci gücü İngiltere emperyalizmi için bir tehdit idi.
Geçmişe ilişkin ifade edilen düşünceler, genelde gelecek tahayyüllere ilişkindir. Genç Cumhuriyet’in çağın gereklerine uygun devrimci toplumsal dönüşüm, yeniden yapılanma çabasına ilişkin bu yazılar geçmişe değil geleceğe yönelik bir çabanın ürünü.
M. Kemal’in ülkemizde gerçekleştirdiği toplumsal dönüşüm-yeniden yapılanma sömürge ülkeler ve ezilen halklar için başarılı bir örnekti.