AKP ise tarihsel haklılık temelinde oluşturulan Misak-ı Milli savunmak ve gerçekleştirmek yerine yayılmacı bir politika izliyor. Lozan’ı eleştirerek hem yayılmacı politikasını gizlemeye hem de giriştiği savaşları, döktüğü kanları meşrulaştırmaya çalışıyor. Her türlü uzlaşıya karşı çıkıyor ve bunu bir taviz olarak görüyor.
ABD-İngiliz hava güçleri, savaşın son döneminde Almanya’nın büyük şehirlerine yönelik acımasız saldırılarını aralıksız sürdürdü. Bu yoğun bombardıman Alman halkını teslim almaya dönük psikolojik savaşın bir parçasıydı.
Birinci Dünya Savaşında Almanyayı yenen Müttefikler, yaptıkları bir takım anlaşmalarla onu kendi haline bırakmışlardı. Bundan yararlanan Almanya yirmi yıl içinde daha da güçlenmiş ve yeni savaşı başlatmış, ancak tekrar yenilmişti. Bu kez müttefikler daha önce yaptıkları hatayı tekrarlamadılar. Almanya’yı Nazilerden kurtardıktan sonra onu kendi haline bırakmadılar. Bir daha kendilerine baş kaldıramayacak şekilde parçalayıp, çıkarlarına uygun bir şekilde yeniden yapılandırdılar.
İngiltere yaşadığı savaş tahribatının altından kalkmak, kendisini toparlamak, sömürgelerindeki milliyetçi anti-sömürgeci başkaldırıları kontrol altında tutmak için devlet ve toplum yapısını yenilemek, elden geçirmek durumundaydı. Tüm bunlar için de ABD’ye muhtaçtı.
Savaşın getirdiği büyük tahribatla iflas noktasına gelen Avrupa ülkelerinde devlet ve toplum yapısı çökmüştü. SSCB, ABD- İngiltere ve Fransa arasında paylaşılan Avrupa’da devletler ve toplum yeniden yapılandırıldı. Gelinen durumda bu bir seçenek değil, zorunluluktu.
Savaş sonrası dönemde; Nazilerin işgal ettikleri ülkelerde giriştikleri toplu katliamlar, insanlık onurunu ve değerlerini aşağılayan uygulamalar, Yahudi soy kırımı, toplumda ahlaki bir hesaplaşmaya yol açtı.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da ortaya çıkan kurucu Faşist ve Sosyalist iradenin dışında, Osmanlı topraklarında, yarı sömürge bir ülkede farklı bir kurucu irade ortaya çıktı. M. Kemal Atatürk’ün önderliğindeki bu devrimci kurucu irade CHP idi. Sömürge bir ülkede ilk kez ortaya çıkıyordu.
Saltanat – Hilafet Devleti ve Toplumunun Yeniden Yapılandırılması: Cumhuriyet Rejimi
Kurtuluş savaşından başarıyla çıkan kurucu irade (Mustafa Kemal ve arkadaşları), devrimci kurucu iradeye dönüştürerek yeni bir devlet ve toplum inşasına yöneldi.
Devrimci kurucu iradenin elinde, yabancı hükumetlere ve bankalara ödenmesi gereken ağır dış borçlar, üretim kapasitesi son derece düşük bir sanayi ve tarımsal yapı, zayıf ve cılız insan gücü, yoksul ve cahil bir halk vardı.
Devlet ve iktidar olanaklarını kullanarak, yukarıdan aşağıya; ekonomi, çalışma yaşamı, eğitim ve öğretim, iletişim ve kültürel üretim araçları dahil tüm toplumsal ve sosyal yapıları nasyonal sosyalist (faşist) ideolojiye uygun bir şekilde yeniden yapılandırdılar.
Demokratik parlamenter sistemlerin bu sorunlara çözüm üretmekte yetersiz kaldığı ve düzenin ahengini kaybettiği bu dönemde sistem kendisini yeniden yapılandırmak durumunda kaldı.