Ekonomi istikrarlı olarak büyüyorsa ve büyümenin nimetleri toplumsal kesimler arasında adil bir şekilde dağıtılabiliyorsa esnafın çözümleyemeyeceği bir sorunu olamaz.
Sosyal demokrat ideoloji, Marksist kökenleri nedeniyle Esnaf-Sanatkar kesimine karşı her zaman kuşkulu ve mesafeli bir bakış açısına sahip olmuştur. Bunun nedeni Marksizm’in, esnaf kesimini sermayenin gübreliği (liberal düşünceye göre fidanlığı) olarak görmesi ve bu kesimi sermaye bloğu içerisinde değerlendirmesidir.
Oysa, dünyanın küreselleşme ile birlikte değişen yeni ekonomik koşullarında esnaf-sanatkar kesimi, sermayenin bir alt grubu olma özelliğini giderek kaybetmektedir. Sermaye kesimi, küçük ve orta boy işletmeleriyle birlikte artık ekonomiye bir bütün olarak, küresel perspektiften bakabilen, eğitim düzeyi yüksek girişimcilerin oluşturduğu yeni bir yapıya evrilmiştir. Ülkemizde, muhafazakar çizgiye yatkın kültürel alt yapısı ve yetersiz eğitim düzeyleriyle esnaf kesimi, nitelik değiştiren sermaye bloğuna dahil olabilme imkanı kalmadığı için giderek emek bloğuna yaklaşmaya başlamıştır.
Kaldı ki, başta işçi sınıfı olmak üzere diğer tüm dar gelirli sosyal kesimler gibi emek ağırlıklı ekonomik faaliyetlerde bulunan esnaf-sanatkar kesiminin gözardı edilmesi ideolojik olarak da kabul edilemez. Nitekim, özellikle sanatkar kesimi emek yoğun mesleki faaliyetleri nedeniyle işçi sınıfının bir başka versiyonu gibidir. Gerçektende, bütün gün ateşin karşısında ter döken demirci esnafını (sanatkarını), benzer konumda emek ağırlıklı çalışan mobilyacı, tornacı, elektrikçi, tesisatçı, berber, şoför vd. esnafını, sahip oldukları mesleki araç ve gereçleri sermaye sınıfının sahip bulunduğu sermaye ile eşdeğer kabul ederek değerlendirmenin ideolojik- tutarlı bir mantığı olabilir mi?
Bugüne kadar muhafazakar çizgideki kültürel özellikleri ve sınırlı sermayeleri (aslında mesleki araç ve gereçleri) nedeniyle sosyal demokratların ideolojik olarak dışladıkları bu kesimlerle iletişime geçme zorunluluğu vardır.
Esnaf ve sanatkarların sorunları; dar gelirli diğer emekçi kesimlerin sorunlarından ayrı değerlendirilemez.
Sorunlar ortak olunca çözüm önerileri de doğaldır ki ortaktır. Çözüm, hukuk güvenliğinin sağlandığı bir hukuk devleti düzeni içerisinde, ekonominin istikrarlı bir biçimde büyümesi ve bu büyümenin nimetlerinin toplumsal kesimler arasında adil olarak dağıtılmasıdır.
Ekonomi istikrarlı olarak büyüyorsa ve büyümenin nimetleri toplumsal kesimler arasında adil bir şekilde dağıtılabiliyorsa esnafın çözümleyemeyeceği bir sorunu olamaz.
Esnaf ve sanatkarların müşterileri işçiler, memurlar, köylüler vb dar gelirli toplumsal kesimlerdir. Bu kesimler, ekonomik büyümeden adil şekilde pay alırlarsa bunların alışveriş yaptıkları esnaf-sanatkarın iş hacmi ve geliri de o ölçüde artar. Geliri artan esnaf, vergisini de, banka kredisini de öder ve diğer sorunlarının da altından kalkar.
Esnaf ve sanatkarların sorunlarının çözümü büyük ölçüde adil gelir dağılımı ile yakından ilgilidir….. Bu da ancak sol / sosyal demokrat politikalarla mümkündür.
Burada dikkat çekmek istediğimiz önemli bir nokta da, aday ülke konumunda bulunduğumuz Avrupa Birliği hukukunda esnaf-sanatkar kavramının yeri ve konumudur.
Öncelikle belirtmek isteriz ki, “esnaf” kavramının Avrupa Birliği ülkelerinde karşılığı yoktur. Bizdeki esnaf kesimine eş bir toplumsal kesimin Avrupa’da mevcudiyetinden bahsedilemez. Çok önceleri Almanya’da “küçük tacir” olarak nitelendirilen kavram, 1960’lı yıllarda hukuk mevzuatından çıkarılmış ve bu konumdaki toplumsal gruplar “tacir” kesimine dahil edilmişlerdir.
Kısacası, Avrupa Birliği ülkelerinde önceleri küçük tacir olarak nitelendirilen ve bizdeki esnaf kesimine denk düşen hukuki kavram, “tacirin küçüğü büyüğü olmaz” denilerek 1960’lı yıllarda terk edilmiştir. Bugün, Avrupa Birliği ülkelerinin toplumsal yaşamında tacirlerin yanı sıra yalnızca “Sanatkarlar” ayrı bir toplumsal kesim olarak hukuki ve fiili varlıklarını sürdürmektedirler.
Bir esnaf işletmesi açmak isteyen meslek erbabının, belgeye sahip olduğunu kanıtlaması gerekirken, bir ticari işletmede ücretli olarak meslek icra edenlerin, mesleki belge ibraz ve kanıtlama zorunlulukları bulunmamaktadır. Bu önemli bir eksikliktir.
Son dönemde fazlaca dile getirilen konulardan biri de “Tarımda Reform” gerekliliğidir.Ortada olan bir gerçek var ki tarımda işler iyi gitmiyor. Dünyanın kendi kendine yeten 7 ülkesinden biri olma özelliğini kaybedeli çok uzun yıllar oldu.
TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KANUNUNUN ÖNGÖRDÜĞÜ ÖLÇÜSÜZ/ORANTISIZ İDARİ PARA CEZALARI ÜZERİNE BİR NOT
Günlük ekmek ve gazetelerimi almak için her sabah uğradığım mahalle bakkalımızın, dükkanını kapatma niyetini öğrenince doğrusu çok şaşırdım. İş kapasitesi büyük cirolar yapmasına imkan vermese de, müşteri potansiyeli bana bir dükkanı ayakta tutabilir gibi gözüküyordu. Kapatma niyetini sorgulayınca bunun nedeninin, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunca kesilen yüksek idari para cezaları olduğunu öğrendim. Olay, gerçekten ilginçti.
Geçtiğimiz günlerde, gece 22’den sonra dükkandan satın alınan bir şişe bira nedeniyle polislerce tutulan tutanak sonrası kendisine 43 bin lira ceza kesilmişti. Kendisi, daha bir ay önce bir müşterisinin ısrarlı talepleri üzerine küçük oğlunun sattığı bir şişe rakı nedeniyle benzer şekilde tahakkuk ettirilmiş 43 bin liralık bir cezanın daha ödenmek üzere beklediğini ve ödenmesi gereken cezanın toplam 86 bin lirayı bulduğunu söyledi. Dükkanda şu an bulunan bütün malların değerinin 46 bin lira olduğu ve sermayesiyle orantısız bu ağır para cezasını ödeyecek mali gücünün bulunmadığını, bu durumda yapabileceği tek şeyin bakkal dükkanını kapatmak olduğunu, ilave etti.
Doğrusu inanasım gelmedi. Böylesi yüksek-ölçüsüz bir cezanın söz konusu olabileceğine ihtimal vermedim. Bu olay, fakülte ikinci sınıfta ceza hukuku hocamızın anlattığı bir örnek olayı aklıma getirdi. Hocamız, o gün derse, size bir soru soracağım diyerek başlamıştı. Meclisten sigara içme eylemini ölüm cezasıyla cezalandırılan bir yasa çıksa ve yasanın yürürlüğe girmesinin hemen ardından, hakim olarak önünüze sigara içerken yakalanan birisini sanık sıfatıyla getirseler, vereceğiniz karar ne olurdu, diye sordu. Sınıfın bir bölümü, “insan haklarına aykırı böyle kanun mu olur, tabii ki beraat kararı veririm” derken, bir kısım arkadaşımız da “kanun hükmü tartışma götürmeyecek kadar açıkken, idam cezası verilmesi gerekir” görüşünü belirtti. Hocamız, bakın dedi, kanun hükmü açık. Bu hükme karşın, gerekçesiz beraat kararı veremezsiniz. İşlenen suça göre ölçüsüz ceza öngören bu yasa hükmünün yürürlüğe girmesinin hemen ertesi günü mahkumiyet kararı vermeniz de vicdani olmaz. O halde verilmesi gereken karar; “kanun her ne kadar sigara içeni ölüm cezasıyla cezalandırmış olsa da, yapılan incelemede sanığın sigara değil mısır püskülü içtiği anlaşıldığından…….. beraatına” şeklinde olmalıdır. Böylece, hem yasa hükmüne, hem de hakka ve vicdana ters düşmeyen bir karar verilmiş olacaktır, diye ilave etti.
Gerçekten de dinlediğim olay bundan çok farklı değildi. Kurallara aykırı olarak ve saat 22’den sonra 10 lira değerinde bir şişe bira ve/veya 180 lira değerinde bir şişe rakı satmanın cezası 43 bin TL gibi ölçüsüz/orantısız bir ceza olamazdı, olmamalıydı. Böylesi bir cezayı, Anayasamızın “suç ve cezada orantılılık-ölçülülük” ilkesiyle bağdaştırabilmek mümkün değildi.
Bunun üzerine, Anayasa Mahkemesinin konuyla ilgili karalarını araştırmaya yöneldim. Anayasa Mahkemesinin 3.5.2016 tarihli ve 29107 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 7.4.2016 tarihli ve E.2015/109, K.2016/28 sayılı kararı tam da benzer bir durumu karara bağlıyordu.
Anayasa Mahkemesi bu kararıyla, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunca verilen ve işletme büyüklüğü ile ciro benzeri ölçüleri dikkate almayan maktu ve yüksek para cezalarını, ölçülü ve makul olmaması nedeniyle ve hukuk devletinin gereği olan “adalet” ve “hakkaniyet” ilkeleriyle de bağdaşmadığı gerekçesiyle, anayasaya aykırı bularak iptal etmişti.
Aynı durum, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Kanununun, bu yazımızın konusunu oluşturan yüksek ve maktu idari para cezaları için de aynen geçerlidir. Anayasa Mahkemesinin, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Kanununda yer alan, yüksek maktu cezalar için verdiği kararın iptal gerekçesi göz önünde bulundurularak yapılacak bir başvurunun, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kanununun hakka ve vicdana aykırı aşırı yüksek ceza hükümlerinin iptaliyle sonuçlanması çok güçlü bir ihtimaldir.
Burada, konumuzla ilgili olarak (gece vakti alkollü içki satışı eyleminden ötürü yüksek idari para cezası uygulanması) 17.Ocak.2020 tarihli resmi gazetede yayımlanan ve başvurunun reddini öngören, Anayasa Mahkemesi başvuru kararını (Başvuru Numarası; 2017/26141, Karar Tarihi: 10.12.2019), olumsuz bir hukuki gelişme olarak değerlendirmemek gerekir.
Zira, bu başvuruda başvurucu, bireysel başvuru kapsamında verilen cezanın işletmesini ne ölçüde etkilediği yönünde somut bir bilgi veya belge ibraz etmemiş, bu durumda Anayasa Mahkemesince, şikayete konu idari para cezası verilmesi yönündeki müdahalenin -kanunun koruduğu hukuki menfaat ile karşılaştırıldığında-ölçülülük/orantılılık denetimi yapılamamış ve dolayısıyla söz konusu cezanın başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği sonucuna ulaşılmıştır. (Anayasa Mahkemesi Elif Dursun Doğan Başvurusu, Başvuru Numarası: 2017/26141,Karar Tarihi:10.12.2019-Resmi Gazete:17.Ocak.2020/31011).
Kaldı ki, Anayasa Mahkemesi daha önceki bir başka kararında herhangi bir yasama işleminin doğrudan ve soyut olarak Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoluna gidilemeyeceğini, bir yasama işleminin, temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda, bireysel başvuru yoluyla doğrudan yasama işlemine değil ancak, yasama işleminin uygulaması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı başvuru yapılabileceğini belirterek, başvurunun ilgili kısmının, konu bakımından yetkisiz olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Anayasa Mahkemesi, Başvuru Numarası:2013/988, Karar Tarihi:10.03.2015).
Bütün bu nedenlerle, başta Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubu olmak üzere Anayasa Mahkemesine, kanunların iptali için başvurma yetkisi bulunan kuruluşların, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kanununun, orantısız ve ölçüsüz idari para cezaları öngören Anayasaya aykırı bu hükmünün iptali için gereğini yapmaları, ülkemizin hukuk devleti olma iddiasının sürdürebilmesi ile haksız ve adaletsiz bir ceza uygulamasının engellenmesi bakımından son derece önemlidir.
Faizsiz bankacılık sisteminin yaratıcısı olan Suudi-Körfez ülkelerinin İslami Finans Kuruluşları Muhasebe ve Denetim Organizasyonunun (AAOIFI) baskısına Cumhurbaşkanı boyun eğdi. “İslam bize göre değil, biz islama göre hareket edeceğiz” söyleminin arkasına sığınarak Türkiye Muhasebe Standartları (TMS) ve Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarını (UFRS) düzenlemesini gerçekleştirdi.
Ticari hayata birlikte ortaklaşarak katılmak isteyenler, bu şirket türlerinden hangisini, hangi nedenlerden dolayı tercih edeceklerdir. Temel sorun ve soru budur.
Kamuoyunun, Anayasa Mahkemesinin verdiği son iki önemli karara yeterli ilgiyi göstermemesi, herhalde kararların önem ve değeriyle değil, hukuka olan inancın artık yitirilmesiyle ilgili olsa gerekir.
… eğitim, teknoloji ve inovasyon, kooperatifçilik gibi alanlarda ve bazı kritik sektörlerde devletin aktif bir ekonomik aktör olarak devreye girmesi bugün de bir ihtiyaçtır.
Yazının başlığını oluşturan bu soruyu kendi kendime hep sormuşumdur. Türkiye’de Kooperatifler neden etkin bir ekonomik aktör olamıyor diye. Özellikle Avrupa’daki kooperatif örgütlerinin üstün rekabet yeteneklerine karşın bizde eksik olan nedir. Kooperatiflerimizin bırakın sermaye şirketleri ile rekabet etmeyi, kendi ayakları üzerinde bile duramamalarının sebepleri nelerdir?
Milli Birlik Kooperatifinden başka ve ayrıca Semerat Holding adıyla yeni bir şirket kurulmakta, özel sektörün yüzde elli ortaklığı ile oluşturulması düşünülen bu Holding’in sermayesinin geri kalan yüzde ellisine de Milli Birlik Kooperatifi ile birlikte Toprak Mahsulleri Ofisi, Türk Şeker, Çay-Kur Atatürk Orman Çiftliği gibi kamu iktisadi kuruluşlarının iştiraki planlanmaktadır.
Dünya Bankası projeleriyle, destekleme alımlarıyla üreticiye fiyat desteği sağlayan kimi kurum ve kuruluşlar ile Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri kapatılmış, özelleştirilmiş veya güçten düşürülmüştür.