Ülkemizde Kooperatifçilik Neden Gelişmiyor? – Ersen Yavuz
Yazının başlığını oluşturan bu soruyu kendi kendime hep sormuşumdur. Türkiye’de Kooperatifler neden etkin bir ekonomik aktör olamıyor diye. Özellikle Avrupa’daki kooperatif örgütlerinin üstün rekabet yeteneklerine karşın bizde eksik olan nedir. Kooperatiflerimizin bırakın sermaye şirketleri ile rekabet etmeyi, kendi ayakları üzerinde bile duramamalarının sebepleri nelerdir?
Gerçekten de, Almanya, Fransa ve Hollanda örnekleri incelendiğinde bu ülkelerdeki kooperatiflerin sermaye şirketleriyle olan ticari rekabette, özellikle tarım ve hayvancılık sektöründe çok önde olduğu, bankacılık sektöründe de başarılı bir rekabet performansı sergilediği görülür.
Avrupa’da durum böyle iken bizde ne eksiktir.
Bu sorunla ilgili olarak ülkemizde yapılan pek çok çalışma vardır. Ama bu çalışmaların, benim tespit edebildiklerimin hepsinin ortak yanılgısı, bu sorunu genel olarak yani tüm Kooperatifleri kapsar şekilde, birlikte ele almalarıdır. Oysa sorun, genel yaklaşımlarla çözümlenemeyecek kadar karmaşık ve çok yönlüdür.
Bence konuyu, “Tarımsal Kooperatifler” ile başta konut kooperatifleri olmak üzere “Diğer Kooperatifler” diye iki ana başlık altında ele almak gerekmektedir. Nitekim, ülkemizde bu iki kooperatif türünün tabi oldukları yasal düzenlemeler de farklıdır.
Bizde, tarımsal kooperatiflerin piyasa koşullarında beklenen rekabet performansını gösterememelerinin birincil nedeni kooperatif ortaklarının, işbirliği (kooperatifçilik) ve dayanışma bilincinden yoksun olmaları, ikincil nedeni de kooperatif yönetimlerinin profesyonel olmayan nitelikleridir.
Gerçekten de, tarımsal kooperatiflerde ortaklar, kooperatiflerini piyasadaki rakip özel sektör firmalarından farklı görmemekte ve hangisi daha yüksek fiyat verirse ürününü ona satmaktadır. Oysa kooperatifçilik, dayanışma, gönül ve işbirliği demektir. Ülkemizde bu konuda ve 1936 yılında yürürlüğe konulan Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu, gerçek kooperatifçiliği kurallara bağlayan ilk ve tek hukuk metnidir. Bugün, özellikle Dünya Bankasının alternatif öneri ve projeleriyle yürürlükten kaldırılmış bulunan bu kanuna göre üreticiler, her üretim döneminden önce kooperatiflerine verecekleri bir beyanname ile (kanunun ifadesi ile yüken mektubu) o yıl üretecekleri ve kooperatife teslim edecekleri ürün miktarını beyan ve taahhüt etmekte, kooperatifler de bu taahhütlere göre gelecek dönemin ürün satış ve pazarlama politikalarını belirlemekteydi. Ürün teslim taahhütlerini yerine getirmeyen üretici ortaklar, bunun nedenlerini izah etmek yükümlülüğündeydi. Açıklamaları tatminkar bulunmayan veya ürünlerini daha yüksek fiyatla piyasaya satan ortakların, kooperatif ortaklığından ihracına kadar giden bir inceleme süreci başlatılıyordu. Bu modele göre ortak ürününü, piyasadaki fiyatı ve satış koşulları ne olursa olsun kooperatife teslim ile mükellefti. Kooperatifin o dönem faaliyetlerinde kar elde etmesi durumunda söz konusu gelir-gider farkı dönem sonunda ortaklara, kooperatifleriyle yaptıkları işlemler oranında dağıtılıyordu.
Bu uygulama, maalesef yasada öngörüldüğü şekilde sürdürülemedi. Tarım satış kooperatifleri birliklerine devletçe verilen “Destekleme Alım Görevleri”, kooperatiflerin zaman içerisinde kooperatifçilikten uzaklaşarak birer Devlet Ofisi gibi faaliyet göstermelerine neden oldu. Bir başka deyişle, yasal anlamda son derece mükemmel olan ve zaman içerisinde de giderek etkin bir şekilde sürdürülebileceği anlaşılan kooperatifçilik uygulamaları, 1960’lı yıllarda başlayan devlet destekleme alımlarıyla tamamiyle durdurulmak ve/ veya ertelenmek durumunda kalındı. Daha değişik söyleyişle, tarım satış kooperatifleri, devlet destekleme alım uygulamalarıyla bir anlamda yoldan çıkarıldı. Ortak-Kooperatif ilişkileri, kooperatifçilik ilkelerine uygun bir ilişki biçimi olmaktan çıktı. Üretici-Ofis ilişkisine dönüştü. Böylece, Atatürk’ün sağlığında ve 1936 yılında yürürlüğe konulan ve ülkemizde gerçek kooperatifçiliğe giden yoldaki bu son derece rasyonel kooperatifçilik modeli terk edilmiş oldu.
Şimdilerde, Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerine devlet destekleme alım görevi artık verilmemekle birlikte, bu alımların kooperatiflerde yaptığı fiili ve fikri tahribat halen düzeltilebilmiş değildir. Ortaklar, kooperatiflerini eskiden olduğu gibi birer Devlet Ofisi olarak görmeye devam etmekte ve kooperatif ile tüccar arasında kendilerine teklif edilen fiyata göre ürün teslim tercihlerini kullanmaktadırlar.
Kooperatifçilik ilkelerine aykırı bu yanlış yaklaşımın düzeltilebilmesi, başta eğitim olmak üzere yapılacak ayrıntılı ve yoğun çalışmalarla mümkün gözükmektedir.
Ülkemizde tarımsal kooperatiflerin piyasa koşullarında beklenen rekabet performansını gösterememelerinin ikincil nedeni ise kooperatiflerin profesyonel yöneticilerden mahrum olarak yönetilmelidir. Kooperatiflerin genel kurullarında ve yine üretici ortaklar arasından seçilen yönetim kurulları, böylesi devasa işletmeleri, işletme iktisadı ve finans ilkelerine göre profesyonelce yönetebilecek eğitim ve birikimden yoksundurlar. Kaldı ki, yöneticilerin yeniden seçilme kaygıları, zaman zaman ticari-iktisadi gerçeklikleri göz ardı ederek, gayri iktisadi popülist yaklaşımları tercih etmelerine de yol açabilmektedir. Bu konuda, Avrupa Birliği ülkeleri örnek ve uygulamalarından yararlanılarak, Kooperatiflerin dışından seçilecek profesyonel yöneticilerce yönetilmelerinin önünün açılması, kooperatifçiliğin ülkemizdeki başarısı için önemli ikincil nedendir.
Özetlemek gerekirse; tarımsal kooperatiflerin ekonomik ve ticari anlamda yeterince başarılı olamamalarının nedeni; ortakların kooperatifçilik bilincine sahip olmamaları ile yöneticilerin profesyonel olmayan nitelikleri, şeklinde belirlenebilir. Birincisinin çözümü eğitimle, ikisinin çözümü ise Avrupa kooperatifçilik uygulamaları esas alınarak yapılacak yasal düzenlemelerle mümkün gözükmektedir.
Konut kooperatiflerinin ağırlıklı olduğu “Diğer Kooperatifler” kategorisinde ise başarısızlığın nedeni yine ortakların kooperatifçilik bilincinin yetersizliğinin yanı sıra kooperatif yöneticilerinin dürüstlük ilkesine bağlı kalmalarında yaşanan sorunlardır.
Bu tür kooperatiflerde ortaklar, kooperatife karşı olan yükümlülüklerini getirmede kuşkucu davranmakta, kooperatif çalışmalarına olan ilgi ve denetleme görevlerini de yerine getirmemektedirler. Yönetim kurulları da kooperatif amaçlarının gerçekleştirilmesinde, kişisel çıkarlarını da gözeten kimi ölçüsüz ve hesapsız harcamalara yönelebilmektedirler.
Bu bağlamda da bir özetleme yapmak gerekirse; “Diğer Kooperatifler” kategorisinde sorun; ortakların kooperatifçilik eğitim ve inançlarının yetersizliği ile yöneticilerin kimi karar ve davranışlarında, kişisel ve grupsal çıkarlarını öne çıkarmalarına yol açan serbest piyasanın cari ahlaki değerlerdir.
Temmuz 2019, Ersen Yavuz
Kategoriler
Son Makaleler
-
YIKIM ve KIRIMDAN NASIL ÇIKILACAK?
-
Teknohibrit Harbi Bertaraf İçin Çözüm Yolu- Orhan Karakuş
-
Kültürel Devrim Halkasının Felsefi Dili Deruni Türkçe’nin Sentetik Gücü – Orhan Karakuş
-
Bağımsızlık – Saffet Bilen
-
Bilgeler Meclisi ve Ulu Hakanlık Divanı (BİMUHAD) – Orhan Karakuş
-
Ya Cehennem Ya da Sulh ve Huzur 2 – Orhan Karakuş
-
Ucu Yanık Mektup Değerlendirmesi -Fahrettin Önder
-
Osmanlı’nın Yarı-sömürgeleşmesi, Günümüz ve Çözüm- Saffet Bilen
-
ARAFTAYIZ…1 – Orhan Karakuş
-
2024 Yerel Seçimlerinin İrdelenmesi… – Orhan Karakuş