Skip to main content
1923-1938 Yeniden Yapılanma Sürecinde Türkiye – İtalya İlişkileri 3- Haluk Başçıl

1923-1938 Yeniden Yapılanma Sürecinde Türkiye – İtalya İlişkileri 3- Haluk Başçıl

Lozan Anlaşması’nın ekonomik hükümlerinden 1929’da kurtulan genç cumhuriyet, İtalya ile yaptığı dış ticarette,1929’da 48.731 milyon $’ açık verirken, bağımsız ekonomik yapılanması sayesinde 1936’da 20.051 milyon, 1937’de 18.685 milyon $ fazlalık verdi.

1930- 1939 Dönemi Türkiye İtalya Ekonomik İlişkileri

Milli bir iktisat politikasının oluşturulması amacıyla Şubat 1923’te yapılan İzmir İktisat Kongresinde alınan karar doğrultusunda, Şubat 1925’de, köylü üzerinde ağır yük oluşturan aşar vergisi kaldırıldı. Osmanlı feodal sisteminden kalan ve köylülerin elde ettiği ürünün%10’na el koyan bu vergi, üretkenliği de engelliyordu. Böylelikle çağdaşlaşma yolundaki Genç cumhuriyet, tarımsal üretkenliğin önünde engel haline gelen feodalizmi tasfiyede bir adım daha atıyordu.

Türkiye’yi tahıl ithal eden konumdan çıkaran ve dış ticaretin temelini oluşturan tarımsal üründe verimliği arttıran, köylüyü teşvik eden politikalarla tarımda önemli gelişme elde etti. Lozan’da 1929’a kadar geçerliliğini kabul ettiği Osmanlı gümrük tarifelerini değiştirdi. Yeni gümrük tarifeleri ile birlikte, sanayide de kalkınmacı bağımsız ekonomik yapılanmayı başlattı. Böylelikle tarım ve sanayiyi bütünleştiren bağımsız bir ekonomik sisteme geçti.

Bu kalkınma modeliyle devletin ekonomide öncü ve motor olduğu, gümrük duvarları sayesinde iç üretimin korunup teşvik edildiği, ülkenin dışa bağımlılığını asgariye indiren bir yapı oluşturuldu. 1930’dan önce sürekli açık veren dış ticaret bu yeni yapılanma sürecinde dış ticaret fazlası vermeye ve tahıl ithal eden ülke konumundan çıkarak, ihraç eden ülke konumuna ulaştı. Dış ticarette, 1929’da 48.731 milyon $’ açık verirken, 1936’da 20.051 milyon, 1937’de 18.685 milyon $ fazlalık verir hale geldi.[1]

  1. Ticari İlişkiler

1920’li yılların ikinci yarısında Türkiye dış ticaretinde ithalat ve ihracatta birinci sırada yer alan İtalya’nın yerini, 1930’dan sonra hızla geriledi yerini Almanya’ya bıraktı. Bu dönemde İtalya, Türkiye’nin 1933’te önerdiği mal takasına dayalı dış ticareti benimsemediğinden iki ülke arasındaki ticarette büyük bir düşüş yaşandı. Bu nedenle Türkiye’nin dış alımlarında İtalya’nın payı 1931’de %21, 1932’de %24 iken 1932’de %8,53’e düştü.[2]

1932’de İtalya’yı ziyaret eden Başbakan İnönü, Türkiye’nin büyük ihtiyaç duyduğu dış kredi için de görüşmelerde bulundu. Ancak 300 milyon liretlik dış kredi görüşmelerinden bir sonuç elde edemedi.

  1. Siyasi ve Askeri İlişkiler

30’lu yıllar İtalya ile dış ticaretin eski önemini kaybettiği, Almanya’ya ile ticari ilişkilerin hızla arttığı yıllardı. Özellikle 1930’ların ikinci yarısında belirginleşen saldırgan Almanya-İtalya cephesi nedeniyle Türkiye’ye yönelik düşmanlık politikasını terk ederek yakınlaşma politikası güden İngiltere ve Fransa cephesi, Türkiye’ye çok yönlü politika izleme olanağı yarattı.

Bu yıllarda Mussolini’ni Afrika, Balkanlar ve Doğu Akdeniz’de egemenlik alanını geliştirme girişimlerine, saldırgan ve tehditkar söylemlerine karşı Türkiye temkinli ve mesafeli bir politika yürüttü.

  • İtalya’nın daveti üzerine, Mayıs 1932’de İtalya’ya giden Başbakan İnönü ve dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras:
    • İtalya ile 1928’da imzalanan “Tarafsızlık, Uzlaşma ve Adli Tesfiye antlaşması”nı, Roma’da yenilediler.
    • 1928’de ısmarlanan ve 1931’de teslim edilmeyen Zafer ve Tınaztepe muhriplerinin teslimini sağladılar.
  • İtalyan izcileri 1932 yılında, İstanbul’a geldi ve Taksim abidesine çelenkler bıraktı.
  • Milletler Cemiyeti’nin 1931 ve 1932’de Cenevre’de yaptığı “Silahsızlanma Konferansı” katılan Türkiye, silahsızlanma çabalarının çıkmaza girmesi üzerine Lozan Anlaşması hükümlerine göre demilitarize boğazlar bölgesinin savunma sorununa dikkat çekti. Boğazlara ilişkin bu tür hükümlerin değiştirilmesini istedi. Türkiye’nin bu isteğine İtalya ve İngiltere karşı çıktı.
  • Şubat 1934’te Türkiye’nin öncülüğünde, İtalya’ya karşı oluşturulan Balkan Paktı’na nedeniyle Mussolini, İtalya’nın Türkiye’den yaptığı dış alıma sınırlamalar getirdi.
  • Türkiye 1920’li yıllarda İtalya ile yürüttüğü dostluk ve saldırmazlık temelindeki ilişkiler, 1934’ten itibaren Mussolini’nin saldırgan ve tehditkar söylemleri eşliğinde Balkan ve Doğu Akdeniz’e dönük yayılmacı politikaları nedeniyle daha da bozuldu:
    • İtalya’nın 1935’de Habeşistan’ı işgali,
    • 1936’da Ege Denizinde işgali altındaki 12 adayı askeri olarak tahkim etmesi, yerleştirdiği hava gücüyle Türkiye’yi vurabilecek duruma gelmesi, Türkiye’yi kaygılandırdı.

Bu gelişmeler karşısında Türkiye, Kuzey komşusu SSCB’ni sürekli haberdar ederek, güven ilişkisini zedelemeden 1937’de, İtalya’ya karşı İngiltere ile siyasi ve askeri işbirliği anlaşmaları yaptı.

İtalya ve Balkan Paktı

Türkiye, Balkan ülkeleriyle yaptığı “dostluk ve iyi ilişkiler” anlaşması ile batı sınırında güven ortamı oluşturdu. Bu sayede devletin ve toplumun yeniden yapılandırılması, bağımsız kalkınmacı bir ekonomi oluşturmak için dikkatini ve enerjisini bunun üzerine yoğunlaştırdı. Bu politikasında başarılı oldu. Ancak 1930’lu yıllarda Avrupa’da yaşanan gelişmeler, yeni bir büyük savaşın ortaya çıkacağını gösteriyordu. Özellikle faşist İtalya’nın Balkanlara ve Doğu Akdeniz’e yönelik yayılmacı emelleri Türkiye’yi de kapsıyor ve endişelendiriyordu.

Lozan Antlaşması ile Boğazların ve Trakya sınırının askerden arındırılmış olması Türkiye için bir güvenlik açığı oluşturuyordu. Yunanistan veya Bulgaristan’ın bir saldırısında, ya da bu iki ülkenin birlikte saldırısına İtalya’nın da destek vermesi durumunda, Türkiye batı sınırını koruyamaz durumdaydı.

Atatürk bu duruma göre yeni bir strateji geliştirdi. Bu strateji hiçbir Avrupa ülkesini içine almayan, böylelikle de büyük güçler arasındaki Balkan rekabetini kışkırtmayan bir Balkan birliği oluşturularak İtalya’nın yayılmacı emellerinin frenlenmesini hedefliyordu. Fransa Büyükelçisi Percy Lorain’in dediği gibi, Atatürk “Balkanlar’ı büyük güçlerin iştahını açan bir yer olmaktan kurtararak” savaşı Balkanlar’dan uzak tutmak ve Balkan Devletleri arasındaki çekişmeleri de önlemek istiyordu.

Yugoslavya, Romanya ve Çekoslovakya’nın Fransa ile Şubat 1933’de, İtalya’ya karşı ittifak yapması (Küçük Antank), nedeniyle İtalya, Türkiye’nin Balkanlardaki girişimine sıcak baktı. Atatürk önce Eylül 1933’te Yunanistan’la “Samimi Antlaşma Misakı” nı, ardından Ekim 1933’te Romanya ile bir dostluk antlaşması, 27 Kasım 1933’te de Yugoslavya ile bir dostluk antlaşması imzaladı.

Mussolini,  Atatürk’ün bu girişiminin, bir süre sonra İtalya’nın öncülüğünde Balkanların ve Doğu Akdeniz’in iki önemli devleti Türkiye ve Yunanistan’ın üçlü bir blok oluşturmasına katkı sağlayacağını düşünüyordu. Ancak Atatürk’ün İtalya’yı dışlayan ve onun yayılmacı emellerinin önüne set çekebileceğini anladığında karşı çıktı. Zaten İtalya’nın Türkiye ile ticari ve politik ilişkilerinin eski etkisini yitirdiği bu dönemde, İtalya’nın göstereceği tepkinin de bir önemi kalmamıştı.

İtalya’nın egemenliği altındaki Arnavutluk’un ve Yunanistan ile toprak anlaşmazlığı içindeki Bulgaristan pakta girmedi. Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya birbirinin sınırlarını tanıyan ve Balkanlardaki statükoyu değiştirmek isteyen devletlere karşı önlem almayı içeren Balkan Antantı’nı 9 Şubat 1934’te imzaladılar.

İmza sonrasında İtalya sessiz kalırken, İngiltere ve Fransa Balkan Paktı’nı destekleyeceklerini açıkladılar.

Kasım 2020, Haluk Başçıl

[1]Cumhuriyetten Günümüze Ekonomi Politikaları Bağlamında Türk Dış Ticaretinin Gelişimi, Doç. Dr. Ünal ÖZDEMİR, Yrd. Doç. Dr. Güzin Kantürk YİĞİT, Arş. Gör. Muhammed ORAL, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/224169

[2]1923-1933 Yılları Arasında Türk-İtalyan İlişkileri, Pınar Bulut, Yüksek Lisan Tezi, İstanbul, 2007,

Devam edecek: 1923-1938 Yeniden Yapılanma Sürecinde Türkiye – İtalya İlişkileri 4- Haluk Başçıl