Skip to main content
Alternatif Yaşam Tarzı İçin Öneriler…4 – Orhan Karakuş

Alternatif Yaşam Tarzı İçin Öneriler…4 – Orhan Karakuş

Mülkiyetçi kültürel form,  bireyciliği  öne çekip  nefsi emareleri kışkırtarak ,“ben” ögesini ana yutan eleman yapan bir “rasyonel akılcılığı” odağa koyar. Vicdani istikamette kul hakkına riayet eden gönül deminde bir akletme; aşk ve merhametle  sulh yapıcılığının temelidir.

Pek çok ircâ yazısında ve dört bölümlük bu yazı dizisinde; kaotik dünyanın irdelenmesi ve yeni dinamiklerin saptanması meselelerini özgün Tasavufi Praksis felsefi yaklaşım dizgesi temel kümesinin dayanakları çerçevesinde kendinde bir üslupla dile getirmeye gayret ettim. Kısa erimde birkaç yıl uzun erimde on yıl içinde yeryüzünde vuku bulacak değişimi vicdani istikamette nasıl bir forma evirtilir? Buna dair çözüm önerilerimi, sahada yaşadıklarım üzerinden paylaşıma sunma çabalarımda; ülkemiz entelektüel çevrelerin doğal gidişat ve kendi kültürel formundan ilmi ve bilmi olarak kopuk olan yetersiz toprağından beslenmeyen teorik altyapısına kısaca değineyim:

Kendini, ilmi ve dini terminoloji dayanaklı ve dogmatik bir atıfla kutsal kaynaklardan alıntı ayet ve hadisle ifade etmeye çalışanlar; “içerik ve kapsam bağlamında”  ezberci, kalıpçı ve koşulları dikkate almayan tamamen “tutuk bir zihin atmosferine” sahipler. Kitapların mana ve asal ruhuna vakıf olmadan lafzi ve popülist yönlü bir dincilik temelinde takiyeci ve istismarcı olarak ilerlemekteler. “Emevi ve Acemî” tarzlı manipülatif düşünsel kaynaklardan beslenen bu akımlar değişik mezhep ve cemaatçi tarikatlar üzerinden gelişim göstermektedirler.

Diğer yandan kendini, bilmi terminoloji ve üstatların keşif, icat ve felsefi dizge temelinde doğayı anlama dayanaklı açıklamaları üzerinden ifade etmeye çalışanlar; teknik verileri abartıp, bilim dilinin temel terimlerinin mana ve kapsamına vakıf olmadan “bulamaç çorbası” yapıyorlar. Ne matematiksel modellerin geometrikleştirme ruhunu ne de teknolojinin mühendislik süreçlerini kavramadan,  “yoz bir bilim seviciliği ve biricik akıl yüceltmesi”  temelinde kibirlik bir üstencilikle kendilerini sunuyorlar. Çoğunlukla batıda gelişen emperyalist kültür dilini “bilim dili “ sanarak güzelleme yapıyorlar. Her iki bölüntüde, mülkiyetçi düzenin istediği kültürel formun üreteçleri olarak tüm süreçlerde ikiz kardeşlik yapmaktadırlar.

Yeryüzünde çoğu Hakk’ın rahmetine mazhar olmuş, dirimselde kalan pek az alim ve arifan kendinde bir yolla hakikati hemen hemen yakın kavramada; “kadim kültüreldeki kendi toprağının öz değerlerini özümseyerek içe doluş ve zihin atmosferindeki akletme operatörü” vesilesiyle görüş, fikir ve özverili eserlerini kıt kaynaklarla ortaya koyuyorlar. Ülkemizde, kültürel formun 13. yüzyılda Anadolu aydınlanmasının temeli olan Tasavvufun Horasani yorumlanışı ve “laik-cumhuriyetin” hurafeyi geriletme çabası bu güçlü ikiz akım kıskacında kalsa da organik aydınlarımızın bir kısmı tarafından yerli yerinde yeniden üretilmiştir. Kültürel formun fütuhatçı yönünü geliştiren sulh yapıcılığında razılıkla helalleşme temelinde yaşamda uylaşım arayan nefsi mutmain toplumcu yurtseverlerin  Cenab-ı Hakk  yar ve yardımcısı olsun…

A. Değişimin dönüşüm programı için öneriler…

Toplumcu yurtseverlik miğferinden yürüyüş bu değişim sürecinin ana kulvarıdır.  Kültürel arınma ve yenileşme süreçlerinde öz değerlerimizin kadim kültürelden damıtılması ise dönüşümün sulh, hakkaniyet ve huzur istikametindeki ruhsal eksenidir.  Kamusal yaşam alanlarında yerel ve genelde; başta eğitim, sağlık ve temel üretim sektörlerinin temelini güçlendiren kooperatiflere dayalı kolektif dayanışma örgüleri kurmak yeni yaşam tarzının ana parametresidir. Yeryüzü kaynaklarını tahrip ve talan eden mülkiyetçi düzenin derin krizi coronaviriüs pandemisi etkisiyle bambaşka ve kaotik bir boyutta seyir etmektedir. Tüm ülkelerin kurucu paradigmaları ve rejimleri, özelikle genç kuşaklar ve başta kadınlar olmak üzere tüm ezilenler nezdinde derin bir meşruiyet bunalımı yaşamaktadır.

Bu ara durumu aşmak için dünya ölçeğinde doğal gidişatla uyumlu kul hakkına riayet eden bir  “haklar ve sorumluluklar bildirgesi” ortaya konulmalıdır. Kıt’alarda yer alan her ülkenin kendi fiziki-beşeri coğrafyasına ve kültürel formun güzel ahlaki kıymetlerine dayanan bir icra programı ve kademeli planları için güdük Birleşmiş Milletlerin yerine yetkin ve dürüst ilim ve bilim insanlarından oluşan bir “merkezi dünya konseyi” oluşturulmalıdır. Bu konsey öncülüğünde, tüm insanlık kardeşlik düsturuna dayalı dünyanın fiziki-beşeri örgün yapısında merkezi sinir sistemimiz sinaps ağları gibi doğrudan demokratik mekanizmalarını yaşamda birlikte üretilmelidirler. Devletlerin  “harami mali sermaye ve türevlerini” koruyan temel işlevleri sonlandırılarak, yurttaşlık bilincinde kamusal toplumcu formlarının örgün işlevi açığa çıkarılmalıdır.

B. Yeni yaşam tarzın dirimsel karşılığı,

Mülkiyetçi düzenin rejimleri kendi kulvarlarındaki algı yönetimine rağmen çatırdayarak yıkılmaya başladı. Bunu bir iki yıl içinde daha net göreceğiz. Başta yaşam ve kul hakkı temelinde değişim, tüm halikin hakkına riayet ve ekosistemde iklimsel duyarlılık ve de yarınlarda kendini yakıcı olarak hissettirecek kıtlık ve açlık… Tüm bu devasa meseleler, alışıla gelen yol ve yöntemlerle çözüme erdirilemez. Dolayısıyla ayakta kalmaya çalışan ülkelerin yönetimleri, sözde demokrasiyi iğdiş ederek ya da askıya alıp baskı ve zulmü,  iç-dış savaşlar yolunu seçiyorlar. ABD başkanı D. Trump, “kölelik düzeni” isteklerini 4 Temmuz vesilesiyle tekrar ediyor, Avrupa ülkeleri Almanya’nın koordinatör çabasına rağmen birlikten vazgeçme eğiliminde doğanın talanı için yeni ittifaklara yöneliyorlar, Çin, Hindistan üzerine abanıyor, Asya’da kazan kaynıyor, ABD-Çin gerilimi yükseliyor iki tarafta karşılıklı olarak kültürel ve ekonomik proaktif taktik manevralar üretiyorlar… Ülkemiz Türkiye; Libya, Suriye ve Irak cephelerinde sıcak çatışmalar içinde. Oldu-bittiler, dayatmalar vesilesiyle tarih selinde AB ile gerilimli ilişkilerimiz olmadığı kadar yüksek, Yunanistan ve Fransa provakatif süreçler içinde Ege ve Doğu Akdeniz’de karşılıklı restleşme ortaya çıkıyor. Her an her şey olabilir belirsizliğinde yeryüzü yarınları bir önceki bölümde dile getirdiğim savaş fırtınasına doğru savruluyor.

Bu  yıkımcıl kıskaca düşmeden, asal ihtiyaçların giderilmesinde doğal kaynakların hakkaniyetli tutum çerçevesinde hakça bölüşümü ve yenilenebilir enerji üretimi, ağır  petro-silah sanayinin tasfiyesi ve  bilişim destekli  otomasyonun asal  ihtiyaçlar çerçevesindeki temel üretiminin realize edilmesi, yerellerde organik tarımın canlandırılması bu sürecin  gelişim istikameti olmalıdır. Dirimselde eko sistemin doğal gidişatla uyumlu devinimi, insanların şuurlu kurtuluşu her şeyin yerli yerinde kıymetlen dirilmesiyle mümkündür. Gençler, kadınlar ve tüm ezilenler yeni yaşam tarzının üreteci olacak değişimin doğal çekirdekleri ve potansiyel güçleridir. Bu değişim çekirdekleri özelikle dünyanın dönenceler arasında devinen dirimsel enerjinin de taşıyıcıları dırlar. İnisiyatif geliştirip tarih sahnesinde yeni bir kurucu kolektif irade olarak kendilerini var edeceklerdir.

C. Nefsi mutmain sulh yapıcıların fütuhatı ,

Dünya genelinde türbülans tünellerine giren suyun polarize hali gibi sosyo –psikolojik ve kültürel alanlarda bir karmaşa ve kargaşa yaşanıyor. Bunaltı halinde geleceği belirsiz genç birey ve bunun kitlesel akışkanlığı güdüsel davranışlarla ayakta kalmak için dayanışmayı terk etme eğiliminde. İnsanlar pandemi vesilesiyle  “ölüm korkusunu” tadar iken, doğal kaynakların kâr hırsıyla talanı asal ihtiyaçların giderilemediği bir ortamı ortaya çıkarmaya başladı. Özelikle Afrika ve nüfus yoğunluğunu yüksek olduğu ülkelerde kıtlık ve açlık insanları yerlerinden etmeye başladı. Hareket halinde yiyecek ve barınma arayan geniş yığınlar sözüm ona stabil görünen ülkelerde sınır güvenliği problemi oluşturmaya başladı.

Ne yöne evirileceği belli olmayan sosyo -ekonomik bunalım üretimde daralma ve asal ihtiyaçların giderilememesi, ekosistem tahribatı sonucu oluşan kaynak yetersizliği farklı gelenek ve inanış zemininde kültürel kışkırtıcılıkta da körüklenerek ülkelerin kendi iç yapısında ve dışında çatışmalı süreçler üretmeye başlayacaktır.

Gidişatın olumsuz öğeleri verili sistemde faktör olarak baskındır. Kültürel formda yepyeni bir alanın açılması ve buradan vicdani politik rota için felsefi dizgen temel kümesinin dayanağında değişim çekirdeklerin üremesi doğal gidişatı vicdani istikamete sulha ve huzura evirtir. Bu evirilişe katkı sağlama “aşk ve merhamet”  temelinde razılık ve gönüllü katılımcılıkla mümkündür.

 D. Gönül deminde akletme…

Gerçeklik görece ve dayanağı gözlemcide olan bir olgudur. Hakikati hemen hemen yakın kavramak için Fuzzysel mantığın ilimi (içe doluşla  sezgisel) ve bilmi (çıkarımların sistemli bir metodolojiye bağlanması) üzerinde bir  kapsam ve içerik uylaşımı gereklidir.Kimsenin bir başkasına empati yapmadığı “..mış gibi yaşadığı” ve işitmediği bir “körler sağırlar diyaloğu” yaşamın her alanında  sürmektedir.Düşünce bir devinim biçimi olup her bireyde kültürel kuşatılmışlık altında akıl operatörünü besler, ortaya çıkan görüş , fikirler  ve eserler maddi bilincin var oluşudur. Bu tarz idrak ediş, süreçlerdeki  “mananın açığa çıkarılması ve halin okunmasıdır” . Fikir ve görüşlerin berrak bir zihin atmosferinde ve ferah ortamlarda doğaçlama paylaşımı meşveret meclisleriyle yaşam bulur. Panel, konferans, açık oturum ve medyatik söyleşi sunumu özünde görüş ve fikir dikte etme parametresini taşır.

Mülkiyetçi kültürel form,  bireyciliği  öne çekip  nefsi emareleri kışkırtarak ,“ben” ögesini ana yutan eleman yapan bir “rasyonel akılcılığı “ odağa koyar. Vicdani istikamette kul hakkına riayet eden gönül deminde bir akletme; aşk ve merhametle  sulh yapıcılığını temellendirir. İnşallah, zamanın mekansal açılımının bu değişimci ve dönüştürücü ruhu gönül deminde bir akletme ile fütuhatçı güçlerin doğuşunu müjdeler.  Sulh yapıcıların zuhur edişi ve hakkaniyetle yaşamda örgüsel var oluşları yeryüzünün selamete ermesini sağlayacaktır…

Allah kerim vesselam…           

Baki selamlar…                                                                                                                                        09.07.2020, Orhan Karakuş