Skip to main content
Atatürk ve Türkiye’nin Yeniden Yapılandırılması – Haluk Başçıl

Atatürk ve Türkiye’nin Yeniden Yapılandırılması – Haluk Başçıl

M. Kemal’in ülkemizde gerçekleştirdiği toplumsal dönüşüm-yeniden yapılanma sömürge ülkeler ve ezilen halklar için başarılı bir örnekti.

Giriş  

Gelişmiş sanayi ülkeleri ( ABD ve AB) tarihin zorladığı yeni bir toplumsal değişim içindeler. Bu ülkelerin kendileri merkezinde olmak üzere oluşturdukları neoliberal dünya düzeni çöküyor. Yeni düzenin nasıl olacağı belirsiz. Ülkeler bu belirsizlikler içinde bir kaos ortamına sürükleniyor.

Ülkemizde iki çöküş eğilimi sarmal olarak birlikte büyüyor:

  • Neoliberal düzene eklenmiş ekonomik-politik ve toplumsal yapının getirdiği,
  • Diğeri AKP’nin tasfiyesine yöneldiği Cumhuriyet kurumlarının ve toplum yapısının yerini dolduramamasının yol açtığı,

sorunlarla AKP devleti baş edemiyor. R.T. Erdoğan’ın Başkanlık rejiminin sorun çözmekten çok yeni sorunlar yaratması, anlamsızlığı, saçmalığı giderek ortaya dökülüyor. Geçim ve gelecek kaygısı içindeki halk perişan ve çaresiz.

Türkiye’nin yaşadığı sorunlar oldukça derin ve basit bir iktidar değişikliğinin çok ötesinde. Bu durumdan ancak “yeni bir yapılanma” düşüncesi ve devrimci değişim anlayışıyla çıkabilir.  Dünya konjonktürü ve ülkemizin tarihsel zorunluluğu buna gebe. Ortada ebe yok!

Türkiye, özgücü ve birimiyle bir kez daha bunu yapabilecek potansiyele bir ülke.

Türkiye’nin Yeniden Yapılandırılması

Cihan harbi’nin galipleri İngiltere, Fransa ve İtalya Mondros mütarekesi sonrasında Osmanlı yurdunu işgal ettiler. Saltanat ve hilafet makamını kontrolleri altına aldıktan sonra da Yunanistan ordusunu İzmir’e çıkardılar. Böylelikle işgal ettikleri alanı daha da genişlettiler. İşgal, Anadolu’da direnişe yol açtı.

Kemal, yurdunu savunmak isteyen herkesi Meclisin çatısı altında toplayan bir ittifak politikası oluşturdu:

  • Tam bağımsızlıkçı ve milli iradeyi savunan M. Kemal ve yakınlarını,
  • Batıcı muhafazakar Amerikan Mandacılarını,
  • Dinci halife ve padişah yanlılarını,
  • Topraklarını üzerinde Batı Ermenistan’ın kurulmasını istemeyen Kürt aşiret-toprak ağalarını,
  • Yunan işgaline karşı silaha sarılan Çerkez Ethem çetesini ve diğer çeteleri,

 bir elin parmakları gibi “beş benzemezi” yan yana getirdi.

 “Birinci BMM bambaşka bir âlemdi. Orada entarisinin üstüne ceketini çek­miş, başına fesini giymiş bir kısım mutaassıp kişilerden tutun da Kürt, Çerkeş yer­li kıyafetlerine bürünmüş kişiler, başları kalpaklı millîciler, doktor, eczacı, kuman­dan, ulemâ, hâkim, derviş, şeyh, avukat, telgraf memuru vb. her çeşitten, her meslekten paşa, bey, efendi, ağa, hacı, hoca, cemiyetin her çeşidinden kişileri bu­labilirdiniz… Bu Meclis’in tek kusuru, kendisini terkip eden üyelerin ülkenin muhtaç olduğu siyasal ve toplumsal devrim konusunda görüş ve kanı bakımından birbirlerinden çok farklı kişiler olmasıydı”[1]

Ülkenin işgalden kurtarılmasında, bu “beş benzemez” hem fikirdi.

BMM’nin önderliğinde düşmanı yenilmiş, Lozan anlaşmasını yapılmış, Türkiye dış dünyaya kabul ettirilmişti. M. Kemal’in deyişiyle “asıl savaş şimdi başlıyor”du.

Büyük Millet Meclisi, ekonomisi çökmüş, toplumu geri ve cahil, devleti de işlemeyen yapıyı nasıl ayağa kaldıracaktı? Son 15 yılda ardı ardına gelen savaşlar (Balkan savaşı, Birinci Cihan Harbi, Kurtuluş Savaşı) yetersiz insan ve maddi kaynakları tüketmişti. Nereden başlayacak ve kimle, nasıl yapacaktı?

Ülkenin kendisini nasıl toparlayacağı ve nasıl yeniden güçlü bir devlet olacağı konusunda BMM’de fikirler başka başkaydı. Her bir parmak kendi yolunu gösteriyordu.

Kemal’in düşüncesi ülkenin çağdaşlaşma yolunda yeniden yapılandırılmasıydı. Diğerleri, onun gibi düşünmüyordu:

  • Batıcı Muhafazakar kesimler: Saltanat ve hilafetin yerine ulusal egemenlik anlayışının getirilmesine karşıydılar. Milli mücadelenin önde gelen kumandanlarından Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy ve diğer bazı komutanların yanı sıra Adnan Adıvar gibi birçok sivil önder meşrutiyet rejimi altında, Batı uyduculuğundan başka bir şey düşünemiyordu. Ayakta durmaktan aciz Osmanlı devleti restore etmekten yanaydılar. Osmanlı kimliğini savunan, Saltanat ve hilafetle var olduğu Meşrutiyet rejiminden yanaydılar.[2]
  • Gerici-dinci kesimler: “Geri kalışımızı dünya işlerinin din işlerinden ayrılmasına” bağlıyorlardı. Bu kesim “Halife ve padişahın hukukunu korumak istiyorlardı. Cumhuriyet hükümet anlayışının hem ülkeye, hem de İslam dünyasına büyük bir zarar getireceğini” [3] düşünüyorlardı.
  • Kürt aşiretleri-toprak ağaları, bölge eşrafı ve tarikatçılar: Osmanlı düzeni, bölgedeki feodal yapıyı sürdürmek, özerk yapılarını korumak istiyorlardı.  Halifeliğin ve monarşinin devamından yanaydılar.

Ortak noktaları saltanat ve hilafetin sürmesiydi.

Bu iki farklı görüş hızla cepheleşti:

  • M. Kemal ve onunla birlikte hareket edenler, çöken Osmanlı düzeninin yerine, yeni bir sistemi savunanlar Halk Fırkası’nda
  • Ülkenin çağdaşlaşma çabasına karşı olan bu kesimler ve eski İttihatçılar Batıcı muhafazakar cephede, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nda,

bir araya geldiler.

TBMM’de çoğunluğu oluşturan CHP, Kurcu İrade ile ülkeyi yeniden yapılandırmaya girişti. Amaçları modern, çağdaş bir ülkenin yaratılmasıydı. Osmanlı devletinin reformlarla çağa ayak uydurma gayretinde yapılan hataları biliyorlardı. Onlar tekrar edilmeyecekti. Geçmişten aldıkları ders son derece açıktı:

  • Türkiye emperyalist Batı’ya karşı durmadan, tam bağımsız olmadan ne toplumsal değişim, ne uluslaşma ne de çağdaşlaşma mümkündü.
  • Kutsal alana sıkıştırılan ekonomik, teknolojik, siyasal, eğitsel, cinsel, kültürel, sanat alanlarının, dincilerin etki alanından çıkarılmadan çağdaşlaşma olmazdı.

Yürüdükleri çağdaşlaşma yolunda iki kerterizleri vardı:

  • Birisi, “Hayatta en hakki mürşit ilimdir” fikriydi: 20 yy.’ın fen sosyal bilimler, kültür ve sanat bilgi birikimi (çağdaşlaşma), aydınlanma, laik ulus devlet, sanayileşme ve kalkınmaydı.
  • Diğeri, “İlmi fikri vicdanı hür nesil yetiştirme” fikriydi: hür insan, hür nesil, hür toplum ve hür devlet, hayatın her alanında tam bağımsızlıktı.

Halk Fırkasında oluşturdukları altı ok, yürüyüşün ilkeleriydi. Amaç ve ilke bütünselliği içinde ülkenin tüm kaynaklarını ve gücünü çağdaşlaşma doğrultusunda devrimci atılımlara kanalize ettiler.

Tarihsel süreç içinde bağımsızlığını kazanan devletlerin toplumsal dönüşüm olmaksızın uluslaşamadıklarını ve çağdaş uygarlık seviyesine ulaşamadıklarını gösterdi:

  • Birinci cihan harbi sonrasında Batı’nın kurdurduğu Arap devletleri, “Manda Ulusçuluğu”nun bir adım ötesine geçemedi.
  • Emperyalizme karşı mücadele içinde kurulan Hindistan, Pakistan, Endonezya, Cezayir ise bağımsızlığına kavuştuktan sonra mücadele önderlerinin ülke geleneklerinin, eski inançların dışında hareket etmemeleri nedeniyle toplumsal değişime gidemediler.

Bu anlamıyla da M. Kemal’in ülkemizde gerçekleştirdiği toplumsal dönüşüm-yeniden yapılanma sömürge ülkeler ve ezilen halklar için başarılı bir örnekti.

Türkiye’de toplumsal değişim, tarihsel bir zorunluluktu. Bu tarihsel zorunluluk olmadan da devrimler başarılamazdı. Devrimler ise doğru bir önderlik olmadan yapılamazdı. M. Kemal yaşanan tarihsel zorunluluğu doğru okudu. Doğru tercih ve yöntemlerle toplumu arkasında sürükledi. Toplumsal değişimde başarılı oldu. Yapılan devrimci değişimler bazı kesimlerin dediği gibi “bir diktatörün” dayatmalarından ibaret değildi.

M. Kemal’in çağdaşlaşma devrimlerini bozabilecek en önemli gelişme, iç ve dış savaştı. Var olan sınırlı gücü tüketecek, toplumsal dikkati dağıtacak çatışmalardan ve savaştan kaçınmak gerekiyordu. Bunun yolu “Yurtta sulh Cihanda sulh”tan geçiyordu. Bu basit bir politik tercihin ötesinde Anadolu hümanizminin de gereğiydi. Ancak sulh ve uzlaşı içinde hem yabancı ülkelerin olanaklarından yararlanılabilir hem de içte tüm insan gücü ve maddi kaynaklar olumlu yönde harekete geçirilebilirdi.

a. Çağdaşlaşmaya Karşı Olan İç Dinamikler

M. Kemal’in ülkenin yeniden yapılandırılmasında içte karşılaştığı direnç dış dirençten daha büyük oldu. Doğu’da “Kürt ayaklanmaları” Batı’da da “irtica” şeklindeydi:

  • Nasturi Ayaklanması: Ağustos-Eylül 1924
  • Şeyh Said İsyanı: Şubat- Mayis 1925
  • Raman ve Raçkotan Aşireti İsyanı: Ağustos 1925
  • Ağrı İsyanları: 1926-1930
  • Mutki Aşireti İsyanı: Ağustos 1927
  • Oramar İsyanı, Temmuz – Ekim 1930
  • Menemen isyanı: Aralık 1930
  • Dersim İsyanı: Mart – Mart 1937

Bu dirençler ülkenin yeniden yapılandırılmasını aksattı. Zora soktu. Kürt Aşiretleri, Osmanlı dönemindeki gibi özerk yapılarını korumak, bölgedeki feodal yapıyı sürdürmek, halifeliği, monarşiyi getirmek, bağımsız Kürdistan gibi istemlerle ayaklandılar. Cumhuriyet rejimine karşı çıktılar.[4] Toplumsal değişime direnç en fazla bu kesimden geldi.

Bu cephenin Atatürk’e suikast düzenlemekten, gerici kalkışma ve isyanlara kadar uzanan çabaları bastırıldı. Yasa dışı eylemleri nedeniyle “devrim mahkemeleri”nde, İstiklal Mahkemeleri”nde yargılandılar. Cezaya çarptırıldılar.

b. Çağdaşlaşmaya Karşı Olan Dış Dinamikler

Anadolu’da verdikleri savaşı kaybeden İngiltere ve Fransa 1920’lerin sonuna kadar Birinci cihan harbinin yaralarını sarmakla meşgul oldular.  Ardından gelen 1929 bunalımı ve 1930’ların ikinci yarısında da ayak sesleri duyulan yeni büyük savaşa yoğunlaştılar. Kendi dertlerine düşmek zorunda kaldılar. Ama her ikisi de Türkiye’nin yeniden yapılanma çabalarının başarıya ulaşmasın istemediler. Türkiye’ye karşı “ekonomik ambargo” uyguladılar. Düşmanca bir politika güttüler.

Atatürk çağdaşlaşmaya yönelik yeniden yapılanma düşüncesini kararlılıkla sürdürdü. Hem emperyalist ülkeler arasındaki çatışmadan, hem kuzey komşumuz SSCB’nin olanaklarından yararlanarak yoluna devam etti.  1930’ların ikinci yarısına doğru Avrupa’da güçler dengesinin değişimi yeni fırsatları beraberinde getirdi. Tüm bu gelişmeleri, Atatürk ülkenin yeniden yapılandırılması amacına uygun olarak ele aldı. Önüne çıkan fırsatları teker teker değerlendirdi.

İlerideki yazılarda ülkemizin yeniden yapılanma hedefi doğrultusunda yürüttüğü dış politika ve güçlü ülkelerle ilişkisini incelemeye çalışacağım.

[1] Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, sf 499, Gasprinski İsmail, “Türklük ve Osmanlılık”, Türk Yurdu, VI, Gazi Mustafa Kemal,

[2] Türkiye’de Çağdaşlaşma, Niyazi Berkes, Yapı Kredi yayınları, 22. Baskı, 2016, sf 484

[3] Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, sf 502, Gasprinski İsmail, “Türklük ve Osmanlılık”, Türk Yurdu, VI, Gazi Mustafa Kemal,sf 371

[4] Amerikan Basınında Doğu İsyanları 1925-1938, Esra Sarıkoyuncu Değerli, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/73978