Skip to main content
Batı Emperyalizmi ve Orta Asya – Haluk Başçıl

Batı Emperyalizmi ve Orta Asya – Haluk Başçıl

Batı emperyalizminin “Avrasya Balkanları Politikası” ile Horasan bölgesinde girişeceği “Türk Müslüman kıyımı”na katkı veren AKP iktidarı, suçlarına da ortak olmaktadır.

Washington yönetimi SSCB’nin çöküşünden hemen sonra: Dışişleri Bakanı James Baker’i 1992’de Orta Asya ülkelerine gönderdi. Ziyaretin ardından beş Orta Asya cumhuriyetinde; Kazakistan,  Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan da diplomatik temsilcilikler açıldı. ABD 1992-1999 döneminde Dünya Bankası’nın, Uluslararası Kalkınma Örgütü’nün ve Avrupa Yeniden Yapılanma ve Gelişme Bankası’nın bu ülkelere kredi açmalarını sağladı. Kendisi de yaklaşık 9 milyar dolarda ekonomik destek, 50 milyar doları aşan kredi ve teknik yardım verdi. 31 milyar dolara ulaşan ticaretin hacmi, 40 binden fazla kişiye sağladığı eğitim desteği ve burslar, kültürel ve sosyal projelerle ilişkileri daha da geliştirdi.

Batı emperyalizmi yüzyıllara dayalı sömürgecilik deneyimi ışığında, bağımsızlığını kazanan ülkeleri sadece diplomatik ve ticari ilişkilerle kendisine tabi kılamayacağını biliyordu. Tabiiyet ilişkisinin en önemli bileşeni, ülke ordusunun Amerikalaştırılması ve ülke topraklarına yerleştirdiği askeri üstler ve buralardaki askeri varlığıydı.  Bu sayede bağımlılık ilişkisi pekişiyor ve kalıcı hale geliyordu. Horasan bölgesinin Türki Cumhuriyetleri de bu sürecin içine sokuldu. “Mali yardımlar” askeri işbirliği ile birlikte gitti. Bu doğrultuda 1990’lı yıllarda ABD ordusu ve NATO Türki Cumhuriyetlerle yaptığı anlaşmalarla askeri işbirliğini yürüttü:

  • Eski Doğu Bloğu ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek için 1991’de kurulan Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi’ne (KAİK’e) Kafkasya’da ve Orta Asya’da bağımsızlıklarını yeni kazanan ülkeleri üye yaptılar.
  • Ocak 1994’te oluşturdukları Barış için Ortaklık (BİO) programı ile Orta Asya –Horasan bölgesi- ordularının reformuna –Amerikalılaştırılmasına- ve NATO kuvvetleri ile birlikte çalışabilirliğine (interoperability) yönelik ortak programlar geliştirdi ve bunlara katılımlarını sağladı.
  • Brüksel’de ortak irtibat ofisi kurdu. BİO programı çerçevesinde bu ülkeleri NATO üyesi ülkelerle birlikte ortak askeri tatbikatlara kattılar.
  • NATO 1995’te Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın ile birlikte 600 kişilik bir tabur oluşturdu. Bu tabur 1997 ile 2000 yılları arasında NATO’nun Orta Asya’da düzenlediği askeri tatbikatlara katıldı.
  • 1997’de BİO’nun güçlendirilmesi için KAİK’in yerine kurdukları Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyini’ne (AAOK) bu ülkeleri dahil ettiler.
  • ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) merkezinde ve NATO’da çeşitli vesilelerle oluşturdukları seminerlere, askeri eğitim programına ve stajlara bu ülke subayları katarak “eğittiler”.

Batı emperyalizmi başlattığı bu askeri işbirliğini bir üst seviyeye çıkarmadan:

  • Ülke ordularını Amerikalılaştırmadan,
  • ABD ve NATO’nun askeri varlığı bu ülkelerin topraklarına yerleştirmeden,

 Orta Asya bölgesini denetim altına alamayacağını biliyordu.

ABD-NATO Askeri varlığının Orta Asya’ya Girmesi

ABD yönetimi askeri varlığını ancak 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından “terörle mücadele” söylemi adı altında Orta Asya ülkelerine taşıyabildi. ABD ve NATO, “İkiz Kulelere saldırı” sonrasında EI-Kaide’ye ve ona destek veren Taliban rejimine karşı savaş açtı. Afganistan’ı işgal etti. “Terörle savaş” adı altında askeri gücünü Afganistan üstünden Orta Asya’ya taşıdı. Daha sonra bölge ülkelerinin de bu savaşa destek vermelerini, topraklarını ABD ve NATO askerlerine açmalarını sağladı:

  • İlk etapta Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan hava sahalarından yararlanmaya başladı.
  • Ardından Tacikistan’ın Kulab, Kurgan-tepe ve Farhar, Duşenbe bölgelerindeki, Özbekistan’ın Termiz ve Hanabad’taki,  Kırgızistan’ın Manas’taki hava alanlarına savaş uçakları ve askerleriyle yerleştirdiler.
  • ABD savaş uçaklarının acil durumlarda Almatı havaalanından yararlanması için Kazakistan ile anlaştı.
  • ABD-NATO askeri varlığına topraklarında izin vermeyen Türkmenistan’ı Aşkabat havaalanını sadece lojistik amaçlarla kullanılacağı hususunda ‘ikna etti’.

Böylece, 2002 yılından itibaren ABD ve NATO askeri gücü, Afganistan toprakları merkez olmak üzere Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’da konuşlandırdığı askeri personeli, askeri araçları, teknolojisi ve askeri üsleriyle Orta Asya’ya yerleşti. 

ABD-NATO Askeri varlığının Orta Asya’dan Çıkarılması

1990’lı yıllarda bağımsızlığını ilan eden Orta Asya ülkeleri gerek Rusya ve Çin, ABD’nin Orta Asya politikalarına içinde bulundukları ekonomik-politik sorunlar nedeniyle cepheden karşı çıkamadılar. 11 Eylülde İkiz Kuleye yönelik “terör saldırısı” sonrasında ABD yönetiminin ilan ettiği “uluslar arası terörizmle savaş” politikasını Rusya ve bölge ülkeleri kendi çıkarlarına da uygun, fırsatçı bir şekilde kullandılar. Ancak daha önceleri akıldan bile geçmeyecek şekilde ABD-NATO askeri gücünün bu vesileyle Orta Asya’ya yerleştiğini ve kendi güvenliklerini de tehdit ettikleri gördüler. 

2000’li yıllarda kendi iç sorunlarını çözen, ekonomik ve politik olarak kendisini toparlayan Rusya, ABD’nin Afganistan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’a yerleştirmeye başladığı askeri varlığı ile çembere alındığını gördüğünde sesiz kalamadı ve harekete geçti. ABD-NATO’nun Orta Asya’daki askeri varlığından rahatsızlık duyan Çin ile birlikte ortak strateji oluşturdular. Batı emperyalizminin Orta Asya stratejisinin altını oymaya, “Şanghay İşbirliği Örgütü”ne kattıkları Türki Cumhuriyet yöneticilerini yanlarına çekmeye giriştiler. Buna karşı da ABD Türki Cumhuriyetlerinde “insan hakları ve demokrasi kartını” kullanarak, muhalif güçlere destek verdi. ABD’nin bu girişimi devlet başkanları –elit yönetici sınıfı- ile Washington yönetimi arasındaki ilişkileri bozdu. Rusya ve Çin bundan yararlanmayı bildi. “Şanghay İşbirliği Örgütü”nün, 2005’deki toplantısında, Rusya ve Çin’in önerisi doğrultusunda ABD ve NATO askerleri varlığının ülke topraklarından çıkarılmasında anlaştılar:

  • Özbekistan: Andican kentinde 2005 yılındaki muhalif gösterilerin hükümetçe kanlı biçimde bastırılmasının hemen ardından Devlet Başkanı İslam Kerimov ülkesindeki tüm Amerikan askerlerini sınır dışı etti. ABD ordusunun yerleştiği Hanabad Hava Üssü’nü ve NATO güçlerinin kullandığı Termez üssünü de boşalttırdı.
  • Kırgızistan: ABD ile yaptığı askeri anlaşmaların tümünü 2014’te sonlandırdı. Bişkek’teki ABD askeri üssünü de kapattı.
  • Tacikistan: Rusya ve Çin’in de topraklarında askeri güç bulundurmasını sağlayarak ABD’nin askeri varlığının dengeleyen bir politika izledi. Rusya ABD askeri üslerinin bulunduğu –  başkent Duşanbe ile Kulyab ve Kurgan tube arasındaki- bölgede 7.000 askerden oluşan bir tümen konuşlandırdı.
  • Hazar Denizi Ülkeleri: Beş kıyı ülkesi 2018’de imzaladıkları ‘Hazar Denizi’nin Anayasası’ ile topraklarında yabancı ülke –ABD ve NATO- askerleri bulundurmama hususunda anlaştılar.

Sonuç

ABD-NATO’nun askeri güçlerini Orta Asya’ya taşıyarak, Rusya ve Çin’i çevirme stratejisinin boşa çıkması üzerine Afganistan’daki askeri varlığını sonlandırdı. Sadece iktidarı Taliban’a anlaşmalı bir şekilde bırakmadı. Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Komitesi Kıdemli Cumhuriyetçisi ABD Temsilcisi Mike Rogers’e göre 75.000 araç, 200 uçak ve helikopter ve 600.000 küçük silah ve hafif silah da dahil olmak üzere 85 milyar dolarlık- tüm askeri teçhizatını Taliban’a teslim etti. Bazı kesimlerin iddia ettikleri gibi ABD’nin “savaşı kaybetmesi” sonrası ülke topraklarını terk etmesi değildi. “Sonsuz savaşın” başka bir evresine geçişti. Bu askeri yenilgi sonrası bir kaçış olsaydı, ABD daha önce yenildiği ve terk ettiği ülkelerde yaptığını yapardı. Sadece geride kalacak olan tüm askeri teçhizatı değil, ülkenin alt yapısını da tahrip ederek giderdi.

ABD’nin “yeni Orta Asya politikasını” Başkan Biden’ın ilan ettiği “Askeri rakip Rusya ve Ekonomik rakip Çin” hedefi ile birlikte ele aldığımızda, Afganistan’ı Taliban’a bırakmasındaki amaç Horasan bölgesini kaosa sokmak, böylelikle de Rusya ve Çin’i bunun içine atmak olduğunu söyleyebiliriz.

Göründüğü kadarıyla ABD Başkan Biden ölen Zbigniew Brzezinski ’yi hortlatmaktadır. Brzezinski’nin, “etnik, dini çatışmaları ve bölgesel güç rekabetinin ifadesi olan Balkanlar” anlayışına Avrasya’da can vermektedir. Brzezinski’nin,  Rusya ve Çin’in yeniden hegomonik bir güç haline gelmesini ve ABD’ye rakip olmalarını önlemeye yönelik Avrasya stratejisi açık ve netti:

“Bölge ülkelerinin her birinin iç sorunları vardır, her birinin komşuları üzerinde hak iddia ettiği ya da etnik karışıkların bulunduğu sınırları vardır. Pek azı ulusal olarak tek kimliklidir. Bazıları hali hazırda toprak talepleriyle ilgili olarak veya etnik ve dini çatışmalar yüzünden karışıktır”

“Kinle kıvranan ve rekabet halindeki güçlü komşularla çevrelenmiş bu devasa alan muhtemelen hem ulus-devletler, hem de uzayı giden etnik ve dini kökenli şiddet için temel bie savaş alanı olacaktır.”

diyerek bu “etnik kazan” bölgesine benzin dökmeyi savunuyordu.

ABD’nin Suriye’den –Horasan bölgesinden devşirilen İslamcı militan-paralı asker İŞİD militanlarını, çekilme kararını açıklanmadan önce Afganistan’a taşıması ve onlarında IŞID-Horasan adını almaları boşuna olmasa gerek. Kabil havaalanının Batı dünyasında ve ülkemizde Kabil havaalanın açık tutulmasını da bu çerçevede değerlendirebiliriz:

  • Sağdan soldan devşirilecek paralı cihatçıların ve askerlerin Afganistan’a havayoluyla taşınması.
  • Afganistan afyonun dış pazarlara hava yoluyla ulaştırılması ve bu ticaretinden gelen milyarca doların bu kez Horasan bölgesinde arzulanan iç savaşların finansmanında kullanılması.

ABD’nin “Avrasya Balkanları politikası”nın başarı şansı, Orta Doğu’da yaşananlardan ders çıkaran, deneyim sahibi olan Rusya –Çin ve Türki devletlerin geliştireceği karşı politikalarına bağlı olacağı açıktır.

Ülkemizde AKP iktidarı, ABD’nin “Avrasya Balkanları politikası”nın yanında yer alıyor. Tıpkı daha önce ABD’nin BOP politikasının yanında yer aldığı gibi. ABD ve NATO’nun BOP ile giriştiği “Arap Müslüman kıyımı” AKP iktidarının desteği altında gerçekleşti. Şimdi de Batı emperyalizminin “Avrasya Balkanları Politikası” ile Horasanda girişeceği “Türk Müslüman kıyımı” destek vermektedir. İşledikleri suçlara bir kez daha ortak olmaktadır.

Haluk Başçıl, 4 Eylül 2021

Kaynakça:

  1. Soğuk Savaş Sonrası Orta Asya Ve Kafkasya Ekseninde Türkiye-NATO-Rusya İlişkileri Ve Türk Dış Politikası’na Yansımaları, Gökhan ÖZKAN, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 12/1 (2010). 109-1322
  2. ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri, Çağrı Erhan, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 3 (Güz 2004), s. 123-149.
  3. Yeni NATO ve Orta Asya Cumhuriyetleri, Aygerim Şilibekova, Stratejik Araştırmalar Dergisi, sayı 10, 2007
  4. Büyük Santraç Tahtası, Zbigniew Brzezinski, İnkilap Kitapevi, 2005