Skip to main content
Genç Cumhuriyet- Devrimci Toplumsal Değişimler ve Sömürge Ülkeler – Haluk Başçıl

Genç Cumhuriyet- Devrimci Toplumsal Değişimler ve Sömürge Ülkeler – Haluk Başçıl

Genç Türkiye Cumhuriyeti,  sadece anti-emperyalist mücadelelerin örneği değildi. Bağımsızlık ve çağdaşlaşma idealiyle Türkiye, Müslüman dünyasının en büyük sömürgeci gücü İngiltere emperyalizmi için bir tehdit idi.

İngiltere’nin düşmanca politikası ve karalamaları ne olursa olsun Türkiye, cumhuriyet rejimi altında ilerici, bağımsız ve giderek güçlenen bir ülkeydi. İngilizlerin tüm karşı propagandasına rağmen, Türkiye’nin ve Atatürk’ün uluslararası saygınlığı giderek büyüyordu:

  • Hindistan’daki antiemperyalist milliyetçi gruplar için Atatürk, Lozan sonrası yaptığı devrimci toplumsal dönüşümleriyle parlayan bir yıldızdı. Nehru’ya göre, İngilizlerin hizmetkarları olarak yaşamayı kader olarak gören Hintliler, M. Kemal Türkiye’si sayesinde İngilizlerin yenilebileceklerini, onların boyunduruğundan kurtulabileceklerini gördüler.
  • Mısır ve Sudan’da milliyetçi güçler halkı ayaklandırmaya çalışıyorlardı. Bunun için de:

“Mısırlı ve Sudanlıların yiğitliklerini övüyor ve genç adamlarına cesaret ve sabırla Büyük Britanya’nın saldırgan hareketine karşı direnmelerini öğütlüyor. …İngiliz kumandanlarını öldürmeyi ve faal başkaldırıyı zaferin gizli sırrı olarak işaret ediyor” diye M. Kemal’in ağzından yazılmış, onun imzasını taşıyan bildiler dağıtıyorlardı.[1]

  • Birçok Arap ülkesinde, ülkesinin kurtarıcısı Mustafa Kemal’in çok “mütevazi” bir yaşam sürdürdüğü, halkı ile çok iyi ilişkileri olduğunu öven yazılarla, kendi ülkelerindeki lideri dolaylı bir şekilde eleştiriyorlardı.
  • Türkiye’yi yakından izleyen ülkelerden bir diğeri de Çin’di. Türkiye konulu kitap yayınlanıyordu. Türk halkının Mustafa Kemal’e duyduğu sonsuz sevgi ve saygıyı işliyor, Türk halkının ona “âdeta taptığını” anlatıyordu. Tsen King, yazdığı Mustafa Kemal biyografisinde, onun “diktatör” olarak tanımlayanlara yanıt da veriyordu:[2]

 “Bazıları Kemâl’in bir diktatör olduğunu söylerler. Belki, bazen bir diktatör gibi hareket ediyordu. Bunu inkâra hacet yoktur, fakat bu faşist diktatörlüğü ile hiç alâkası olmayan bir diktatörlüktü. Faşist diktatörlerinin hayatı haricî işlerde tecavüzkâr, dahilî işlerde müstebidanedir. Kemâl’in siyasî harekâti ise tamamen başka idi. Onun diktatörlüğü sadece Türk halkının iyiliği ve Cumhuriyetin müstakbel emniyeti mes’elelerine inhisar ediyordu.”

Genç Türkiye Cumhuriyeti,  sadece anti-emperyalist mücadelelerin örneği değildi. Bağımsızlık ve çağdaşlaşma idealiyle Türkiye, Müslüman dünyasının en büyük sömürgeci gücü İngiltere emperyalizmi için bir tehdit idi.

Musul ve Tuzak:

Misakı Milli sınırları içinde yer alan Musul’un Türkiye’ye katılması, İngiltere ile Türkiye arasında çözülecek bir sorun değildi. Çözümde üçüncü bir “taraf” da vardı. Bu da Musul bölgesinde Türkler, Araplarla birlikte yaşayan Kürtlerdi. Kürt aşiret şefleri ise:

  • Atatürk’ün yürüttüğü devrimci toplumsal değişime, feodaliteyi tasfiye girişimine karşı çıkıyordu.
  • Hakimiyetlerini ve yerel statülerini İngiltere’nin egemenliği altında sürdürmek istiyorlardı. Musul bölgesinin Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmasına karşıydılar.

İngiltere emperyalizmi, Musul bölgesinden Güneydoğu Anadolu’ya kadar uzanan coğrafyadaki Kürt aşiretlerinin anti-cumhuriyetçi tepkilerini iyi değerlendirdi. Bu bölgedeki saltanat ve hilafet yanlısı Kürt aşiretlerini ve dini tarikatları, Cumhuriyet rejimine karşı kışkırtı. Kürt aşiretleri, 1925’de, “Emir’ül-Mücahidin Muhammed Said Nakşibendi” (din uğruna savaşanların lideri) Şeyh Sait’in önderliğinde ayaklandı. Amaçları Beyrut’ta yaşayan Sultan Abdülhamit’in büyük oğlu Mehmet Selim Efendi’yi başa getirmek, saltanatı ve hilafeti yeniden kurmaktı.[3]

Genç Cumhuriyet kendisine yönelik bu isyanı ezdi. Önderlerini idam etti. İsyanın bastırılması, Musul bölgesindeki Kürt aşiretlerinin,  tarikatların, şeyhlerinin, mollaların, anti cumhuriyetçi tepkilerini daha da arttırdı. Musul esnafını, ticaret erbabını da yedeklemiş olan İngiltere, Musul’un Türkiye’ye katılma olanağı bu zeminde ortadan kaldırdı.

Atatürk, güçlü bir öngörüyle, İngiliz emperyalizminin kendisini çekmek istediği bataklığa girmedi. Kürt ve Arap aşiretleriyle (hatta bir kısım işbirlikçi Türk aşiretlerinin dahil olacağı) sürekli bir çatışmanın içine girmek yerine, Musul’u koparıp atmayı tercih etti. Toprak mı, toplumsal dönüşüm mü ikileminde, tercihini toplumsal dönüşümden yana yaptı. Böylelikle son derece sınırlı olanaklarla ve büyük güçlüklerle yürüttüğü çağdaşlaşma programını riske atmadı.

Günümüzde, emperyalizmin Irak ve Suriye’yi parçalamak, enerji kaynaklarını ele geçirmek için “kışkırtılmış kimlik ve mezhep savaşları” üzerinden yarattığı savaş yirmi yıldır sürüyor. Bu gün bölgede yaşananlar, geçmişte neyle karşı karşıya kalınacağını da bize gösterdi. Atatürk, büyük bir öngörü ile Musul bölgesinde başlayacak bir savaşın, Suriye’yi de içine alabileceğini, Türkiye’yi de ateşe atacağını gördü.  Kurulan tuzağa düşmedi.   

Atatürk, İngiltere’nin Cumhuriyet rejiminin başı üzerinde sallandırdığı “Kürt aşiretleri kılıcı” na karşı adımlar attı. İran’ı yanına çekerek işbirlikçi feodal Kürt aşiretlerine karşı ortak politika oluşturdu. Şeyh Sait’in isyanından bir yıl sonra Nisan 1926’da Türkiye İran ile dostluk ve işbirliği bu temelde yapıldı. İngiltere ve işbirlikçi Kürt aşiretlerin etkinlik alanını, Türkiye-İran ortak girişimiyle sınırladı.

Zaten Musul’u elinde tutan ve Türkiye’ye verecekmiş gibi yapan İngiltere’nin Musul tuzağı istediği gibi işlemedi. Cumhuriyet rejimi izlediği bağımsız ekonomik ve siyasi politikalarla, çağdaşlaşma yolundan sapmadı. Her türlü maceradan uzak, kendi öz gücüne güvenen ve kararlı adımlarla yoluna devam etti. Genç Cumhuriyet rejimi giderek güçlendi.  Dosta ve düşmana kendisini kabul ettirdi.

Kasım 1928’a geldiğimizde “Imperial Defence Policy” (İmparatorluk Savunma Politikası) başlıklı yıllık rapor ekindeki:

“Geçen yıl içerisinde Mustafa Kemal diktatör olarak konumunu daha da sağlamlaştırmış ve Türkiye’nin modernleştirilmesi sürecine devam etmiştir.”[4]

değerlendirme, Türkiye’nin kendisine yönelik her türlü hile ve şerre rağmen yoluna devam etme becerisini gösteriyordu.

Not: Geçmişe ilişkin ifade edilen düşünceler, genelde gelecek tahayyüllere ilişkindir. Genç Cumhuriyet’in çağın gereklerine uygun devrimci toplumsal dönüşüm, yeniden yapılanma çabasına ilişkin bu inceleme geçmişe değil geleceğe yönelik bir çabanın ürünüdür.

Devam edecek: 1923-1934 Devrimci Atılım Döneminde Türkiye-İngiltere İlişkileri

 

[1] Türk-İngiliz İlişkilerinde Prestij Faktörü (1923-1938), Ebru Boyar, https://dergipark.org.tr/tr/pub/ttkbelleten/issue/52499/689468

[2] Türk-İngiliz İlişkilerinde Prestij Faktörü (1923-1938), Ebru Boyar, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/969697

[3]Amerikan Basınında Doğu İsyanları 1925-1938, Esra Sarıkoyuncu Değerli,  https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/73978

[4]Türk-İngiliz İlişkilerinde Prestij Faktörü (1923-1938), Ebru Boyar, https://dergipark.org.tr/tr/pub/ttkbelleten/issue/52499/689468