Skip to main content
İnsan Sorunlarının Temeli – Saffet Bilen

İnsan Sorunlarının Temeli – Saffet Bilen

İnsan sorunlarının çözümü, insan tarihinin kısa bir döneminde gerçekleşen insan bencilliği üzerinde yükselen, insan merkezli yaşam tarzı tercihini terk etmekten geçmektedir.

İnsanın yeryüzündeki diğer varlıklardan üstün olduğu iddiasının temelleri ve onu diğer canlılardan ayıran ana özellik nedir?

Ne zaman ve hangi argümanları kullanarak inşa edilmiştir bu doğma?
Hangi aşamalardan geçmiştir süreç?

Geleneksel tek tanrılı tüm inançlar ilk soruya sadece Sapiens’in ebedi bir ruha sahip olduğu yanıtını verir. Beden bozulup çürürken, ruh kurtuluşa veya kıyametine doğru yol alır, ya cennette sonsuz güzelliklerin keyfini sürer ya da cehennemde ebedi eziyeti çeker. Diğer canlıların ruhları olmadığına göre bu kozmik oyunda yer bulmaları da imkansızdır. Birkaç yıl yaşar, öldüklerinde de hiçlikte yiterler.

Seküler modern düşünce tarzının bu tespite bir itirazı yoktur, esasen. Onun öne çıkardığı ise akıldır, zekadır. İnsan varlıkların en zekisidir. Ve bu alanda geçirilen her evrimsel atılım bir üst aşamaya geçişe yol açar. İnsan önce insanlaşır ve mükemmele doğru yoluna devam eder.

İnsan tanrı tarafından seçilmiş, özene bezene yaratılmış bir varlıktır. Modern zamanlarda ise en zeki, en akıllı canlıdır. Yeryüzündeki her şey emrine amadedir.

Bu düşünsel sürecin gelişimini kısaca hatırlamak yararlı olur;
Tekvin, birinci bölümde, Tanrı beş günlük çalışmasının doruk noktası olarak insanı yaratır. İnsanlar Tanrının lütfü sayesinde diğer yaratıklara hükmetme hakkını kazanırlar.‘Verimli olun çoğalın, yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun…Verimli olun çoğalın, yeryüzünü tamamen doldurun ve denetiminize alın.’

Yunan ve Roma düşünsel geleneği de, insanların kendilerine bağlı olan doğadan daha üstün yaratıldığı fikrindedir. Birçok düşünür çevrelerindeki dünyanın, genel plan içinde her birimin bir görevi ve amacının olması gerektiğini düşünür. Örneğin Xenophon Memorabilia’ da, Sokrates’in ağzından, insanlara özgü her şeyin (örneğin gözlerin ya da ellerin) bir amacı olduğunu ve tanrıların her şeyi insanların yararına olacak şekilde tasarladığını söyler.

Kuran’da yaratılış ve şeytan üzerine; ARAF 11…27. Ayet
‘Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: “Âdem’e secde edin” dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.’ Adem melekler dahil bütün yaratıkların secde edeceği bir yaratıktır.

İbni Haldun ünlü eseri Mukaddime de şöyle anlatır, gelişmeleri; ‘Yüce Allah şöyle buyuruyor: ‘’O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini size boyun eğdirdi (sizin emrinize ve hizmetinize verdi.’’ (Casiye:12). Yine bu husus Kuran’da pek çok yerde vurgulanmıştır: ‘’Güneşi ve ayı size boyun eğdirdi….Denizi size boyun eğdirdi…. Denizin üzerinde akıp gitmeleri için gemileri size boyun eğdirdi…..(Koyun, sığır ve deve gibi) hayvanları size boyun eğdirdi…..’’ Bunun örnekleri Kuran’da çoktur. Allah insanı yeryüzünde halife kıldığı için, insanın eli dünyaya ve dünyadakilere uzanır ( yani onlardan yararlanıp istifade ederler).

16 yy sonrası Batı düşüncesi de bu gelenekten kopmamıştır. Bacon, bilimsel çabaların tüm amacının, Adem ve Havva’nın Aden bahçelerinden çıkması ile kaybedilen dünya egemenliğini yeniden kazanmak olduğunu söyler. Nova Organum da ‘İnsan ırkı, Tanrının kendisine verdiği Doğaya üstünlük hakkını yeniden kazansın’ der. İnsanla doğa arasındaki ilişki konusunda, Batı düşüncesinde güçlü bir süreklilik düşüncesi hakimdir. Bu kendini İlerleme kavramı ile ortaya kor. 18 yy da, bilimsel ve teknolojik gelişmelerdeki artış üzerine bazı düşünürler, içinde yaşadıkları çağı ilerleme süreci olarak tanımlarlar. 
Zamanla Batılı düşünürlerin arasında geniş kabul gören bu düşünce, geleceğe dönük bir iyimserlik dalgasının yayılmasına yol açmıştır.

1793’te Marquis de Condorted yazdığı İnsan Zekasının Tarihsel Gelişimi adlı kitapta, insan gücünün ve ilerlemesinin sınırsızlığına olan inancını dile getirir.‘İnsanın mükemmelliği gerçektende sınırsızdır; bundan böyle kendisini durdurmaya çalışacak her türlü güçten bağımsız olan bu mükemmelliğin ilerlemesine, doğanın bizleri içine attığı bu dünyanın ömründen başka bir sınır yoktur.’

Doğa ve insan ilişkilerinde Marksizm’in bakışı da temelde bu bakıştan farklı değildir. Üretim araçlarındaki gelişme doğa ile insan arasındaki ilişkide, üstünlüğü insana vermektedir. Marks ; ‘doğanın ilk kez, insan için yalnızca bir nesne, bir kullanım aracı haline geldiğini’ söyler. 

Ortak fikir, Doğa egemen olunması gereken bir mücadele alanıdır. 
İnsan, doğaya egemen olma amacı ile yeryüzünde ortaya çıkmıştır.
İnsan tanımında, yeryüzünde bulunuş amacı ve yaşam tarzı konusunda tam bir devamlılık var görüldüğü gibi.

Bu saya geldiklerim çerçevesinde birbirine bağlı üç sonuç kendiliğinden gündeme gelir.

Uygarlık süreci başlangıcından bu güne yaşam tarzı olarak özde bir değişikliğe uğramamıştır.

Günümüz teorilerinin sözünü edegeldiği değişikliler özde değil, coğrafi, zamansal özellikler taşıyan biçimsel değişikliklerdir.

Bu değişiklikler, yine sistemin başka bir doğması olan, ilerlemeci tarihsel bakışa göre bir ilerleme olarak görülebilir. Ama sürecin özüne ilişkin değildir.

Özetle; İnsan sorunlarının çözümü, insan tarihinin kısa bir döneminde gerçekleşen insan bencilliği üzerinde yükselen, insan merkezli yaşam tarzı tercihini terk etmekten geçmektedir.