Skip to main content
Osmanlıdan Kalan Devletin ve Toplumun Yeniden Yapılandırılması 1 – Haluk Başçıl

Osmanlıdan Kalan Devletin ve Toplumun Yeniden Yapılandırılması 1 – Haluk Başçıl

Kurucu İrade – Kuvveyi Milliye ve İkili İktidar  

Devrimci kurucu iradenin elinde, yabancı hükumetlere ve bankalara ödenmesi gereken ağır dış borçlar, üretim kapasitesi son derece düşük bir sanayi ve tarımsal yapı, zayıf ve cılız insan gücü, yoksul ve cahil bir halk vardı.

Savaştan yenilgiyle çıkan Osmanlı imparatorluğunun kaybı büyüktü. Savaşta nüfusunun  %14’ünü (yaklaşık 3 milyon insanını) yitirmiş,  toprakları da İngiltere/Yunanistan, Fransa ve İtalya tarafından işgal edilmişti.

Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Çarlık imparatorluğunun sonunu getiren Birinci Dünya Savaşı sonrası:

  • “İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’u, Fransız askerlerinin Adana, Urfa, Maraş, Antep’i, İtalyan birliklerinin Antalya, Konya’yı, İngiliz askerlerinin Merzifon, Samsun’u işgal ettiği,
  • Yunan ordusunun İzmir’e çıktığı ve ege bölgesine doğru yayıldığı,
  • Ordunun elinden silahlarının ve cephanesinin alındığı,
  • Yurdun dört bir bucağında, Hristiyan azınlıklar, gizli, açık özel istek ve amaçlarının elde edilmesi, devletin bir an önce çökertilmesine çaba harcadığı,
  • Ermeni ve Rum Patrikliğinin illerde çeteler kurmak ve yönetmekle, gösteri toplantıları yapmakla uğraştığı,
  • Padişah ve Halife olan Vahdettin’in soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça önlemler araştırdığı,
  • Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükumet, güçsüz, korkak, yalnız padişahın isteklerine uymuş, onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğdiği,”[1]

bu dönemde, ülkede durum tam anlamıyla bir felaketti.

Sömürgeci devletlerin yarı sömürge Osmanlı devletine ve topraklarına el koyduklarında, ülkenin İçine düştüğü felaketi anlayan ve bir çıkış yolu arayanlar ( yönetim kadroları, okumuş aydın kesimler, yerel önderler,…) arasında iki ana eğilim çıktı:

  • İşgalci devletlerle işbirliği içinde hanedanlığın devamını sağlayacak uygun bir barış anlaşmasını (yumuşatılmış Sevr’i) savunanlar.
  • İşgalcilere karşı çıkan ve bir kurtuluş çaresi arayanlar.

Birinci eğilimi savunanlar sömürgeci-işgalci ülkelerin gözetiminde, Osmanlı devletinin ne şekilde olursa olsun devamını savunan kesimler. Bunlar Osmanlı padişahı Vahdettin ve Damat Ferit hükümetinin etrafında kenetlendiler.

İkinci eğilimi savunanlar iki kanattan oluşuyordu:

  • Osmanlının devamından yana olanlar. Milletine güvenmeyen, kurtuluşu güçlü bir devlete, ABD’ye sığınmada gören mandacılar.
  • Kendi öz gücüne güvenen ve “Ya İstiklal ya Ölüm” diyerek yabancı işgale, vatan topraklarının bölüşülmesine karşı çıkan, kurtuluş savaşından yana olanlar.

Her iki kanat M. Kemal’in önderliğindeki Kuvayı Milliye ve Büyük Millet Meclisi altında birlikte hareket ediyorlardı.

Kuvayı Milliye’nin lideri Mustafa Kemal, işgal altındaki İstanbul’da çeşitli kesimlerle yaptığı görüşmelerde bu iki eğilimi görmüş ve Osmanlı devletinin devamının mümkün olmadığını kanaatine varmıştı.

İstanbul’dan Anadolu’ya gelen M. Kemal, Amasya’da olarak “ Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ifadesiyle yeni bir iktidar oluşturma için Kuvayı Milliyecilere, halka çağrıda bulundu. Amasya Genelgesi özü itibariyle yeni bir kurucun iradenin ilanıydı. Erzurum ve Sivas kongrelerini düzenleyen bu kurucu irade, Kuvayı Milliye güçlerini merkezi bir yapı altında derlenip topladı. İstanbul hükümeti ile arasına mesafe koyan bağımsız yeni bir iktidar yapılanması oluşturdu. Böylece ülkede ikili bir iktidar dönemi başladı. İkili iktidarın, İstanbul merkezini İngiliz/Yunan işbirlikçisi ve düzen yanlısı gayri milli Vahdettin-Damat Ferit hükümeti, diğerini de Anadolu’da Ankara merkezli ve halkın temsilcilerinden oluşan BMM hükümeti oluşturuyordu.

Padişah Vahdettin ve Damat Ferit Hükümeti, ikinci iktidar odağını ezmeye yönelik İngilizlerle/Yunanlılarla işbirliği içinde karşı ayaklanmalar örgütlüyordu. BMM iktidarını başarısız kılmak, dağıtmak için iç savaş dâhil her türlü girişimde bulunuyordu. Damat Ferit Hükümeti Serv anlaşmasını imzalarken, BMM zorda bırakmak için (Adapazarı, Düzce, Bolu, ardından Yozgat ve Konya isyanlarıyla) iç savaşı hızlandırıyordu.  İngilizlerde Yunan işgal ordusu harekete geçiriyordu. Kuvayı Milliye güçlerini yenilgiye uğratan Yunan ordusu Doğu Trakya’yı, Edirne’yi ve Batı Anadolu’da Uşak, Balıkesir, Afyon, Eskişehir, Bursa’yı ele geçiriyordu.

Eski ve yeni düzen yanlısı iki iktidar arasında süren iç savaşın galibi Anadolu’daki BMM hükümeti oldu. İçerde birliği sağlayan yeni iktidar, ülkeyi işgal eden İngiliz ve Yunan güçlerini ülkeden çıkardı. İstanbul Hükümeti ve Saltanat ve hilafeti elinde tutan Osmanlı hanedanlığı, İşbirliği yaptıkları İngilizlere sığınarak ülkeyi terk ettiler.

Feodal Osmanlı düzeninden arda kalanlar:

  1. Ekonomide:
  • Osmanlı’dan kalan dört önemli fabrika: Hereke İpek Dokuma, Feshane Yün İplik, Bakırköy Bez ve Beykoz Deri fabrikaları kalmıştı.
  • Toplam sanayi kuruluşu sayısı 282 idi.  Ağırlığı gıda, dokuma ve deri sanayi alanında faaliyet gösteren 282 kuruluş. Bunların da sadece % 15’i Türklere aitti. Geri kalanları yabancı ve azınlıklara aitti. Türk, Müslüman girişimci çok azdı. Sanayi gelişmemişti
  • Madenler, limanlar ve demiryolları,  elektrik, bankacılık sistemi yabancıların elindeydi.
  • Ülke teknolojiden yoksundu. Telefon, motor ve makine miktarı yok denecek kadar azdı.
  • Mühendisimiz olmadığı gibi ara eleman da yoktu.
  • Anadolu’da işletme olarak marangozhaneler ve soğuk demircilerin ürettikleri at nalı, nal mıhı yapmak, sürü çıngırağı, pala, dehre, yaba, orak, tırpan vb. idi.
  • Tarım ilkel yöntemlerle yapıldığı için ve topraklar bilinçsiz kullanıldığı için üretim çok düşüktü. Ekmeklik unun çoğunu dışarıdan getiriyordu.
  • Köylü topraksız. Sabanı ve öküzü bile yoktu. Sığır vebası oldukça yaygındı.

2. Eğitim öğretimde:

  • Nüfusun %80’nin yaşadığı kırsal bölgede, 40 bin köyün 37 bininde okul yoktu. Kırsal bölgede okuryazar oranı % 2’yi geçmiyordu.
  • Ülkede toplam 4.770 ilkokul, 153 ortaokul ve lise vardı. Öğretmenlerin üçte biri öğretmenlik eğitimi görmemişti. Zorunlu öğrenim görmesi gereken çocukların sadece dörtte biri okula gidebiliyordu.
  • Okuma yazma oranı erkeklerde yüzde 7, kadınların ise binde 4’dü. Ortaokullarda sadece 543, liselerde 230 kız öğrenci okuyordu.
  • Yetişmiş insan gücü oldukça azdı.

3. Sağlıkta:

  • Cumhuriyetin hemen öncesinde hekim 344, 560 sağlık memuru, 136 ebe, 60 eczacı olmak üzere toplam 1.100 personel vardı. 30.000 kişiye bir hekim düşüyordu. Ülkede sadece 86 hastane ve 6.437 hasta yatağı bulunuyordu.
  • Bebek ölüm oranı % 60’ı geçiyordu.
  • Salgın hastalıklarla baş edilemiyordu: üç milyon trahomlunun yanı sıra sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo büyük sorundu. Hemen hemen nüfusun yarısı hasta durumundaydı. Bit ve bitlenme ciddi bir toplumsal sorundu.

4. Ulaşım, haberleşmede:

  • Anadolu’daki 4 bin km demiryolunun tamamı yabancılara aitti.
  • Karayolları oldukça kötü durumda ve son derece yetersizdi.
  • Deniz taşımacılığı da felaket durumundaydı.
  • Sahil şehirleri ile diğer şehirlerarasında ulaşım bağlantısı yok denecek düzeydeydi. İç bölgede yetiştirilen ihtiyaçtan fazlası buğday, sahil şehirlerini ulaştırılamıyordu. Kuzey Amerika’dan buğday ithali Anadolu’dan taşımaktan ucuza geliyordu.
  • Telefon, radyo ve sinema sadece büyük kentler de vardı. Köylerde ise ne postane ne de bakkal vardı.

5. Toplumsal ve kültürel durum:

  • Kapitülasyonlar, dış borçlar ve Duyun-u Umumiye ödemleri nedeniyle halkın belini bükülmüştü.
  • Ardı ardına gelen savaşlar, Yabancı işgali ve buna karşı yürütülen kurtuluş mücadelesi yüksek enflasyona yol açmış, fiyatlar çok, çok artmıştı.
  • Aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni hakimdi.
  • Her yerde halkı sömüren ve ezen tefeciler, vurguncular, savaş zenginleri vardı.
  • Anadolu’nun tüm kent ve kasabaları tam anlamıyla Ortaçağı yaşıyordu. Halk din adamlarının ve dini hurafelerin etkisi altındaydı. Toplumda kulluk anlayışı ve kültürü egemendi.

Ayrıca Yunan Ordusunun kaçarken kasaba ve köylerde yaptığı yıkım ve tahribatın ağır sonuçları da devir alındı.

Bunlar:

  • Yunan askerlerinin yaktığı kasaba ve köylerdeki 141.874 bina, ev ve barktı.
  • Tarlalarda yakılan ekinler ve katledilen insanların yanı sıra Tarlasını sürdüreceği, yükünü taşıtacağı 197.966 at, eşek, katırın yanı sıra 2,6 milyon küçükbaş, 547.210 büyük baş hayvandı.
  • Arkalarında bıraktıkları maddi zarar İzmir hariç olmak üzere 482.582.159 İngiliz sterlinini geçiyordu.

Kısaca, devrimci kurucu iradenin elinde, yabancı hükumetlere ve bankalara ödenmesi gereken ağır dış borçlar, üretim kapasitesi son derece düşük bir sanayi ve tarımsal yapı, zayıf ve cılız insan gücü, yoksul ve cahil bir halk vardı.  

Mustafa Kemal Atatürk bu tabloyu, “Bize  geri,  borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz…” diye özetliyordu.

Devam edecek:  Saltanat ve Hilafet rejiminden Cumhuriyet’e Geçiş

[1] Nutuk, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 1, Samsuna çıktığım gün genel durum ve görünüş, sf 3