Türklerde Liderlik – Haluk Başçıl
Devrimci Yol hareketinin liderlik anlayışı, 12 Eylül öncesi olduğu kadar 12 Eylül Askeri Darbesi, mahkeme ve cezaevi süreci de dahil olmak üzere devrimci hareket ve ülkemiz için ağır sonuçlara yol açtı. Toplumda ve devrimci cenahta oluşturduğu derin güvensizlik ve yıkım, aradan kırk yıl geçmesine rağmen giderilebilmiş değil.
Mahir Çayan geleneğinin taşıyıcısı ve Devrimci Yol Merkez Komite üyesi Ali Başpınar’ı 3 Eylül 2008’de kaybettik. Ali Abi benle, tabiî ki başka arkadaşlarla da yaptığı sohbetlerde; O. Müftüoğlu’nun Mahir Çayan’ın “politik ve askeri liderliğin birliği ilkesi” aykırı davrandığını, önce Dev-Genç, ardından Devrimci Yol’da sadece politik sorumluluğu üstlendiğini söylüyor, ardında da askeri konulardan uzak durmasını eleştiriyordu. Onun liderlik anlayışını doğru bulmuyordu. Bu değerlendirmeyi yaparken de kendisinin ya da diğer MK üyelerinin, onun liderlik anlayışı temelinde MK’da yaptıkları görev paylaşımını itiraz etmeyip kabullenmelerini es geçiyor ve öz eleştiride bulunmuyordu.
Çayan’ın “politik ve askeri liderliğin birliği ilkesi” ve Devrimci Yol’un liderlik anlayışı üzerine düşünmemi sağlayan Ali Abi’yi ölümünün 14. yılında saygı ve sevgiyle anıyorum.
Osmanlı Sultanlarının Liderlik Anlayışı
Çok eskilere gitmeden Türklerde, Osmanlının kuruluş ve yükseliş döneminde devletini temsil eden Sultanların askeri ve siyasi liderliği kendi uhdelerinde topladığını görüyoruz. Güncel siyasi gelişmeleri değerlendiren, gerektiğinde diğer devletlerle uzlaşı, gerektiğinde savaş kararı alan Sultan, savaşın siyasi sorumluluğunu üstlendiği gibi ordusunun başında askeri komutan olarak da savaşı yönetiyordu. Siyasi ve askeri liderliğin birliği -tek elde toplandığı- bu liderlik anlayışı II. Selim’e (Sarı Selim’e) kadar, 267 yıl sürdü. Bu dönemde siyasi ve askeri sorumluluğu tek elde toplayan sultanların: iyi bir eğitim aldıklarını, yabancı dil bildikleri, temkinli oldukları, azim ve irade içinde karar verdiklerini ve aldıkları kararları da kesinlikle uyguladıklarını, cesur ve atak oldukları kadar iyi bir idareci, politikacı ve güçlü bir askeri komutandılar. Bu liderlik anlayışı altında yaptıkları olumlu olumsuz tüm girişimleri Osmanlı devletini güçlü ve saygın kıldı. Büyük başarılara imza attılar.
II. Selim geleneksel liderlik anlayışını değiştiren sultan oldu. Siyasi ve askeri liderliğin bütünselliği, tek elde toplanması anlayışını parçaladı. Ordu komutanlığına –askeri liderliğe- güvendiği kişiyi atadı. Böylelikle sultan uhdesindeki askeri liderliği bir başkasına devretti. Kendisini askeri liderlikten arındıran Sultan, daha sonra siyasi liderliği de Vezirine –Sokullu Mehmet Paşa’ya- devretti. Politik liderliği de devretti. Askeri ve siyasi liderliğin birliği anlayışının parçalanması Osmanlı devletinin gerileyişine ve çöküşüne de yol açan etkenlerden birisi oldu. Bu dönemin sultanlarının kişilik yapısı ve eğitimi öncekilerden oldukça farklıydı. Genelde düşük eğitimli, kendisine güvenleri az, korkak ve son derece şüpheci, kolaylıkla karar değiştiren, güvenilmez kişilikleri ortak vasıflarıydı. Ülke içinde ne dirlik ve nizamı ne devletin gücünü ve saygınlığını sağlayabildiler. Ne de devletin ve ülkenin bütünlüğünü koruyabildiler. Bunun son örneği devletine ve milletine ihanet eden, sonrada İngiltere’ye sığınan Sultan Vahdettin oldu.
M. Kemal’in Liderlik Anlayışı
M. Kemal Osmanlı devletinin son 350 yılda çıkardığı en önemli askeri komutandı. M. Kemal 1919’da emperyalist işgal altındaki Anadolu’ya geçerek politik ve askeri liderliği üstlendi. Böylelikle Osmanlı devletinin ilk döneminin politik ve askeri liderliğin bütünlüğü anlayışını yeniden canlandırdı. Bu liderlik anlayışıyla önce Kurtuluş Savaşı’nı başarıya ulaştırdı. Ardından da bağımsız ve çağdaş Cumhuriyet rejimi aracılığıyla devleti ve toplumu yeniden yapılandırdı. Gerçekleştirdiği ekonomik, politik sosyal ve kültürel devrimlerle asırlardır süren geri kalmışlık zincirini kırdı. Türkiye Cumhuriyeti emperyalist devletlerin saygı duyduğu, sömürge ülkelerin de gıpta ile baktığı, örnek aldıkları bir devlet oldu.
Kemal Atatürk’ten iktidarı devralan İsmet İnönü, Cumhuriyet rejiminin “Sarı Selim”i oldu. Sultanların Osmanlı devletini emperyalist devletlerin yarı sömürgesi haline getirmeleri gibi İ. İnönü de Cumhuriyet rejiminin yeni sömürge olmasının kapısını açtı. Ardından gelen diğer siyasi parti liderleri de bağımsız, çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin güçlü ve saygın bir devlet olmaktan çıkardılar.
Mahir Çayan’ın Liderlik Anlayışı
Altmışlı yıllarda devrimci gençlik, önceki kuşağın emperyalist açık işgali sonlandırmasını, bağımsız bir devlet ve çağdaş-özgür bir ülke yaratmasını örnek aldılar. Onların yürüttüğü antiemperyalist mücadele bayrağına sahip çıktılar. Bunlardan biri Mahir Çayan’dı. O emperyalizme ve ülke içindeki işbirlikçilerine karşı yürütülecek antiemperyalist mücadelenin (anti-emperyalist ve anti-oligarşik devrimin), geçmişte M. Kemal’in hayata geçirdiği siyasi ve askeri liderliğin birliği ilkesi temelinde başarıya ulaşacağını düşünüyordu. Oluşturduğu siyasi kurama, örgütsel ilkelere, politik ve askeri liderliğin birliği ilkesine sonuna kadar sadık kaldı. Oluşturduğu liderlik anlayışı ve pratiğiyle Türkiye’yi derinden sarstı ve güçlü bir devrimci potansiyel yarattı. Devrimci Gençlik ve Devrimci Yol onun yarattığı sempati ve açtığı devrimci yol üzerinde hayat buldu.
Ölümünden sonra onun kuramını-pratiğini kabul eden ve savunan Dev-Genç ve Devrimci Yol hareketinin merkez heyeti, Çayan’ın “politik ve askeri liderliğin birliği ilkesi” sürdürmediler. Bu ilkeden uzak durdular. Ancak bu ilkeyi sahiplenen bölge ya da mahalle sorumlusu devrimci önderler, hem mücadeleyi hem devrimci hareketi geliştirip büyüttüler. Sahiplenmeyen sorumlular ise atandıkları yerlerde, yerel dinamikler ve yerel devrimcilerle önemli sorunlar yaşadılar. Mücadelenin gelişip büyümesine katkı sağlayamadılar.
12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında, yüzlerce Devrimci Yol militanının silahlı örgüt üyesi ve silahlı eylemlerle yargılandığı Ana Davada, O. Müftüoğlu’nun liderlik anlayışı tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Bu davanın bir numaralı sanığı Oğuzhan Müftüoğlu, mahkemede “ben elime silah almadım” diyerek kendisi ile silahlı eylemler arasına mesafe koydu. Sadece Devrimci Yol dergisinde yazdığı yazıların sorumluluğunu üstlendi. Bu söylem ve tutumuyla silahlı örgüt üyeliğinden ve silahlı eylemlerden yargılanan yüzlerce devrimciyi ve MK’deki arkadaşlarını yaptıklarıyla baş başa bıraktı. Mahkemede kurduğu cümle ve kendini politik yazılarının sorumluğu ile sınırlaması “ahlaki” değildi. Ancak MK’deki görev paylaşımına uygun bir şekilde kendisini politik lider olarak tanımlamakta hiç de haksız değildi.
Devrimci Yol hareketinin liderlik anlayışı, 12 Eylül öncesi olduğu kadar 12 Askeri Darbesi, mahkeme ve cezaevi süreci de dahil olmak üzere devrimci hareket ve ülkemiz için ağır sonuçlara yol açtı. Toplumda ve devrimci cenahta oluşturduğu derin güvensizlik ve yıkım, aradan kırk yıl geçmesine rağmen giderilebilmiş değil.
“Marifet hiç ezilmemek bu dünyada
Ama biçimine getirip ezerlerse
Güzel kokmak
Kekik misali
Lavanta çiçeği misali
Fesleğen misali
Itır misali
İsâ misali
Yunus misali
Tonguç misali
Nâzım misali”
Bedri Rahmi Eyüpoğlu
Kategoriler
Son Makaleler
-
Teknohibrit Harbi Bertaraf İçin Çözüm Yolu- Orhan Karakuş
-
Kültürel Devrim Halkasının Felsefi Dili Deruni Türkçe’nin Sentetik Gücü – Orhan Karakuş
-
Bağımsızlık – Saffet Bilen
-
Bilgeler Meclisi ve Ulu Hakanlık Divanı (BİMUHAD) – Orhan Karakuş
-
Ya Cehennem Ya da Sulh ve Huzur 2 – Orhan Karakuş
-
Ucu Yanık Mektup Değerlendirmesi -Fahrettin Önder
-
Osmanlı’nın Yarı-sömürgeleşmesi, Günümüz ve Çözüm- Saffet Bilen
-
ARAFTAYIZ…1 – Orhan Karakuş
-
2024 Yerel Seçimlerinin İrdelenmesi… – Orhan Karakuş
-
Cennet – Saffet Bilen