Skip to main content
Ülkenin Açmazları- Saffet Bilen

Ülkenin Açmazları- Saffet Bilen

‘Amerika milletine müracaat edilse pek ziyade faydası olacaktır, deniyor ki ben de tamamiyle bu kanaatteyim. Bütün memleketi parçalamadan Amerika’nın mürakabesine tevdi etmek (denetimine vermek) yaşayabilmek için yegane ehven çare gibidir.’
Ülkenin 46’lı yıllarda Batı bloğunu seçmesinin nedeni olarak, Sovyetlerin baskısını gösteren yorumları dinler dururuz.
Bir dereceye kadar haklılık payı vardır bu yorumlarda.
Ama gerçek neden bu mudur?
Bu olsa olsa gidişin bahanesi, meşruiyet sağlama nedeni olabilir.
İki neden göze çarpıyor.
Biri; 200 yıldır her zaman olduğu gibi iktidar sahiplerinin dünyaya bakış açıları,
İkincisi; dayanılan toplumsal temel.
İktidar sahibi İnönü’nün Erzurum, Sivas kongreleri sırasında Kazım Karabekir’e yazdığı mektup bize epeyce fikir verir;
“Kardeşim Kazımcığım,
“Bundan evvel bir mektup yazmıştım. Onu daha almamışsınızdır. Bununla vaziyet hakkında malumat vermek istiyorum: Şimdi İstanbul ‘da belli başlı iki ceryan vardır. Amerika, İngiliz taraftarlığı. İngiliz tarafında Hürriyet ve İtilaf ve Türkçe İstanbul gazetesi, Adil Bey … v.s. Mütebakisi Tevfik Paşa dahil olduğu halde Amerikan muaveneti (koruyuculuğu) taraftarıdırlar. Evvelce Amerikalıların kabul etmesi pek şüpheli olduğu için İngilizler sakin idiler. Halbuki tahmin hilafına olarak, Amerika ‘da gelmek için temayül artmış. İstanbul ‘da propagandaya başladılar. Taraftarlarını hükümet ile beraber körüklüyorlar. İstanbul’un bazı mahallerine beyannameler bile dağıtmışlar. İngilizleri isteriz diye … İngilizlerin emeli bu esnada memlekette, Amerikan heyetinin tahkikatını ve temayülatını iptal edebilecek ceryan ihzar ve ilan ettirmek, bu suretle bir defa Amerika işini suya düşürdükten sonra yine bildiklerini yapmaktır, diye tahmin olunuyor. Korkulur ki bütün Asya’yı eline geçirmiş olan İngilizler, yegane kabiliyet-i harbiyye ve ihtilaliyyesi olan Türkiye’yi elinde bulundurarak tamamen çürütüp mahvetmek istiyeceklerdir. Eğer Amerika’nın gelmesi suya düşerse, İngilizler için bu günkü taksim vaziyetini tevsik etmekten (ileri sürmekten) başka yapılacak bir şey yok gibidir ki, İngilizlere diğerleri bu hususta muavenet edecekler, muhalefet etmiyeceklerdir. “Eğer Anadolu’da halkın Amerikalıları herkese tercih ettikleri zemininde, Amerika milletine müracaat edilse pek ziyade faydası olacaktır, deniyor ki ben de tamamiyle bu kanaatteyim. Bütün memleketi parçalamadan Amerika’nın mürakabesine tevdi etmek (denetimine vermek) yaşayabilmek için yegane ehven çare gibidir. Fakat bugün bu kanaatın kıymeti onun ihzarındadır. Avrupa’nın Amerika’nın pazarlık ettikleri bir zamanda Amerika aleyhine bir koz göstermemektedir. Sen Erzurum’ a giderken korkuyorum ki seni bir şeye karıştıracaklar demiştin. Evimden dışarı çıkmadım ve hiçbir şeye karışmadım. “Fakat muhitim karıştı. Ben karışmadım da ne oldu, hiç! Şuray-ı askeri teşkil ettiklerini ve beni oraya tayin ettiklerini bildirdiler. Bir hafta sonra affettiklerini söylediler. Kim istemişti? Sonra ne sebeple affettiler? Bilen ve söyleyen yoktur. Anadolu’ya silah ve cephane giderse ben gönderirmişim, hep ben idare edermişim, Adil Bey’ in kanaati bu … Merhumun her bildiği böyle ise vay milletin başına … (İsmet İnönü, ben göndermiyorum ki demek istiyor.) Dahili nifak, hükümetle millet arasındaki iftirak en soysuz en alçak kısmın idare başında bulunması gibi ahvalin memleketi daha nice felaketlere süreceğine şüphe yoktur. Anadolu’da anarşi günden güne artıyor. Hükümetsizlik her gün daha ziyade tebarüz ediyor. Bu hal yalnız başına bir felakettir. En muktedir, en temiz insanlar bu anarşiyi senelerce tedavi ve mahvolan nüfuz-u hükumeti de iadeye teşebbüs etseler muvaffakıyetleri şüphelidir. Bilakis tutulan sakin yolun inat ve ısrarla takibinden mütevellit netayiç ( sonuç) bakalım ne olacaktır? İşte biz evimizde hiçbir kimse ve hiçbir şeyle alakadar olmaksızın hükümetin kanaatine rağmen ahvali böyle teessürle görüyoruz. Dilhun (içimiz kan ağlıyor) oluyoruz. Duadan başka elimizden bir şey gelmez. Malatya’dan bana Malatya mebusluğunu teklif ediyorlar.• Sen ne dersin? Gözlerinden öperim. Seni bağrıma basarım sevgili kardeşim Kazımcığım.
İsmet”
27 Ağustos 1335
(Falih Rıfkı Atay Çankaya – Cumhuriyet kitap c.2 s. 105-6-7)
(Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Türkiye yy. 1960 basımı s.175-6-7)
‘Amerika milletine müracaat edilse pek ziyade faydası olacaktır, deniyor ki ben de tamamiyle bu kanaatteyim. Bütün memleketi parçalamadan Amerika’nın mürakabesine tevdi etmek (denetimine vermek) yaşayabilmek için yegane ehven çare gibidir.’
Yıllar önce açık seçik böyle düşünen kafa, koşullar sıkıştığında da aynı yönde irade koymuştur.
İkincisi; özel girişimciliğe ve serbest piyasaçılığa bağlı yaşam tarzının açmazlarıdır bağımsızlıktan feragat ettiren.
Nedir bu açmazlar?
En başta gelişmiş ülke tanımlamasına dahil olan ülkelerin verili üstünlüklerini, bağımlı ülkelerin varlığına ve kaynaklarının yağmalanmasına borçlu olmaları gelir.
Söylenegeldiği gibi ‘kazan/kazan’ tarzında değildir ilişki. Kurulu uluslararası ilişki verili hiyerarşiyi korur. Bir çok kural ve kurum ile.
İkincisi; bağımlı ülke burjuvazileri, tıpkı diğer öncelleri gibi gözleri doymaz bir tutum içindedirler. Onlar için toplumsal çıkar mı/ cüzdan mı ikileminde tercih hep ikincisinden yanadır. Sürekli kar peşinde koşar. Uluslararası bir sınıfın ülke acenteleri olarak çalışmak da her zaman daha karlıdır.
Bu özellik ‘yatırımlar için sermaye yetmemektedir’ savı ile perdelenir.
Ülkenin 200 yıldır ana derdi; yöneticiler eliyle, özel girişimciye dayalı bir yaşamı kurmaya çalışmasıdır.
Olmuyor bu yolla.
Vazgeçmek gerekir.
Zararın neresinden dönülse kardır.