Skip to main content
Üretimci Bakış Açısı – Saffet Bilen

Üretimci Bakış Açısı – Saffet Bilen

Gelişmiş bir ülke, toplum olmanın temel koşulu, üretimci bir çizgi izlemekten mi geçmektedir?

Burjuvazinin sorunların çözümü için önerdiği en önemli ana önermelerden biri; ‘Daha fazla maddi servet toplayabilirsek, daha düzenli bir dünya oluşur’ önermesidir. İleriye doğru akan tarih nehrinin daha iyi bir dünyaya yol açacağı genel inanışının, temel çözüm aracıdır servet biriktirme. Bilim ve teknoloji de servet biriktirmeyi sağlayacak araçlardır.

Bu fikri temelin oluşumunda akla gelen isimlerin başında iki isim var. Birincisi John Locke. İkincisi Adam Smith.

Locke, devlet ve toplum işleyişinin, sınırsız büyüme ve sınırsız maddi servet biriktirmenin teorisyenidir.

Locke’a göre karmaşık insan ilişkilerinin, karmakarışık olmasının nedeni; Toplumun doğal yasalara göre yönetilmemesidir. Sosyal düzen, Locke’un zamanına dek uzun zamandır, kaynağını ilahi bir kuvvetten alan, geleneklere ve eğilimlere göre belirleniyordu. Tanrı tanımlanamayan, dolayısıyla da bilinemeyen bir mefhum olduğu için, din toplumun temeli olamazdı. Din kişilerin özel alanı idi.

İnsan aklı bütün bunları kavrayıp, sistemleştirecek bir yeteneğe sahipti.

Locke, toplumun kendi çıkarlarının farkında olan bireylerden oluştuğunu, devletin dayanacağı tek temelin bireylerin öz çıkarları olduğunu savladı. Başkaca bir değer yargısı aramaya da gerek yoktu. Hükümetlerin ana görevi, insanların servet üretebilmeleri için, doğanın boyun eğdirilmesinin koşullarını sağlamaktı.

Ona göre, ‘Doğanın inkarı, mutluluğa giden yoldur.’ İnsanlar ‘doğanın bağlarından etkili bir şekilde özgür bırakılmalıdır.’

Locke, insanların özünde kötü olmadıkları fikrindedir. Sadece kıtlık ve yokluk zamanlarında kötülük ortaya çıkar.

İnsanlar doğaları gereği ele geçirmeyi isterler, bu çatışmalara yol açar, ama toplumsal zenginliğin ve giderek sosyal uyumun artması ile daha düzenli hale gelirler.

Doğa da ‘yeterli ve iyi’ durumdadır. İhtiyaç sahiplerinin kullanabileceğinden daha fazlasına sahiptir.

Bireylerin biriktirecekleri servet miktarında bir sınır koymak yanlıştır. Amerikan yerlilerini, servetlerini arttırmayı aptalca reddeden, dünyanın en zengin arazilerinden birisinde yaşayan bir avuç ilkel diye aşağılar. Zaten ilkel, parayı tanımaz ve ihtiyacından fazla mal edinmeye kalkarsa, bunları çürütür.

Paranın değişim aracı olduğu, akla dayanan bir ulusta mülkiyet sınırsızca birikebilir. Çünkü para çürümez, istediğiniz kadar istif yapabilirsiniz.

Bazılarının diğerlerinden fazla mülk edinmesi de doğaldır. Dünya ‘çalışkanların ve akıllıların kullanımına verilmiştir’. Aklını en iyi kullanan en fazla kara ve servete sahip olur.

Locke göre, ürünlerin mülkiyetinin edinilmesi tek başına yetmez. Aynı zamanda servetin sürekli olarak çoğaltılması da lazımdır. ’Tümüyle doğaya bırakılan toprak, …israf adını alır’.

‘ Emeğiyle bir araziyi mülkiyetine geçiren kişi, insanlığın ortak hazinesini azaltmaz, aksine bilakis arttırır. Zira, insan hayatını sürdürmek amacına hizmet eden kaynaklardan bir dönümlük çevresi çitlenmiş ve işlenmiş topraktan elde edilen ürün…aynı zenginlikteki sahip çıkılmamış bir dönüm topraktan elde edilen üründen on kat fazladır. Ve bu nedenle, işlemek üzere toprak edinen kişi, işlediği on dönüm topraktan, doğaya terk edilmiş yüz dönüm toprağın vereceğinden çok daha fazla ürün alır ve bu kişinin insanlığa doksan dönüm toprak kazandırdığı söylense yeridir.’ (Akt. Jeremy Rifkin, Entropi, İz yy)

Birey, altın, gümüş vb dayanıklı şeylerden canını istediği kadar edinmelidir. Zira sorun malların çokluğunda değil, boş yere atıl kalan şeylerin heba olmamasındadır. Yani bireyin yaşamının esası, hem sınırsız üreten hem de sınırsız tüketen bir süreçten ibarettir.

Özetle, Locke Doğadan sınırsız bir şekilde azami faydalanabileceğimizi, İnsanların öz çıkarları peşinde koşmaları gerektiğini, ne kadar bol üretim yapılırsa, sorun kalmayacağını söylemektedir.

İkinci kurucu kapitalist düşünür ise iktisatçı Adam Smith’tir. Locke’un devlet ve toplum işleyişi alanında yaptığını iktisat alanında yapmıştır.

Smith, Tanrıyı ekonomiden çıkartıp, ekonominin doğal yasalar çerçevesinde yürüdüğünü söyler. Smith, insan faaliyetinin hareket ettirici dürtüsünün, öz çıkar olduğu önermesin de, Locke’la aynı fikirdedir. Bütün sistem bu kabulün üzerine kurulmalıdır.

Ek olarak Smith için verimlilik de esas kriterlerden biridir. Ekonomi görünmez bir el tarafından yürütülür. Bu el piyasadır, pazardır. Toplumsal olarak karşı karşıya gelinen kıtlığın üstünden, bireylerin kendi çıkarları için çalışması ile gelinebilir.

Her birey kendi çıkarı doğrultusunda hareket eder ve bir fayda sağlarsa, bu toplumsal faydaya dönüşür, diye özetlenebilecek bu görüşün, dayandığı öngörü de doğanın bitmez, tükenmez bir kaynak oluşudur. Bu tükenmez kaynağa dayalı bolluk ortamı, işbölümüne dayalı, verimliliği artan bir üretim süreci ile sağlanmalıdır. Ve bu sayede toplumsal sorunlarda kalmaz.

Özetlemeye çalıştığım bu fikirler bize yabancı değil.

Bunun iki sebebi var.

Birincisi, bu fikirleri günlük hayatta ‘başarmış’ seçkinlerin- işadamı, politikacı, devlet adamı, bilim insanı vb.- ağzından dinler dururuz. Pratik olarak ise, doğada nefes alacak ufacık bir yeşilliğin bile kalmayacağı günlerde yaşıyoruz.-HES projeleri, Taksim gezi, üçüncü köprü, zeytinlikler vb.-

İkincisi ise bizi daha yakından ilgilendiriyor. Gelecek projesini, bolluk toplumu ön kabulü üzerine kuran bir konumlanışın içinde büyüyen bir kuşağın içinden geliyoruz. Sonsuz ve tükenmez bir doğa anlayışının ve sınırsız üreterek bolluk toplumu yaratma fikirlerinin, dünyayı nereye götürdüğünün sonuçlarının küçümsenmeyecek ölçüde arttığı bir dönem de yaşıyoruz.

Sormak isterim, gelinen noktada, bu teorik ön kabullerin sorgulanmasının zamanı gelmedi mi?

İki düşünürün hesaplaştıkları iki akım var. Birincisi, din temelli bir toplum ve ekonomi örgütlenmesi, ikincisi ise yaşadıkları zamanda çok daha fazla örneğinin olduğu kesin olan eşitlikçi ilkel toplum örgütlenmesidir. Bu gerçeği de hesaba katmak gerekir.

Birinci akımla, egemen sınıf örgütlenmesi olması sebebiyle, bizimde sorunumuz var. Ama ikinci ve daha eski akımdan öğrenilecek çok şey olduğu da kesin.

Üretimci bakışın düşündürdüğü bazı sorular;

1.Uzun zamandır kendini sol ve muhalif diye tanımlayan çevrelerce söylenegelen bir yargı var; Bu yargı, ‘Gelişmiş ülke statüsüne yükselebilmenin yolu üretimdir’, diyor.

Bu yargı, gerçeğe dayanan bir yargı mıdır?

Yoksa etkenlerden biri, olarak mı ele alınmalıdır?

Örneğin, İngiltere Hindistan’ı sömürgeleştirdiğinde İngiltere, Hindistan üretim seviyeleri ve çapları nedir?

Hindistan ve Çin’in o döneme kadar dünya üretim üsleri olduğu biliniyor artık,

O halde, İngiltere’yi dünya lideri konumuna yükselten gelişmelerin itici gücü nedir?

Devletli toplumların yükselişini salt üretime bağlamak ne derece doğrudur?

  1. Dünyanın atölyesi olarak anılan Ülkeler, 20 yy ikinci yarısından itibaren bu özelliklerini terk etme yolunu gönüllü olarak terk etmişlerdir. Sanayi üçüncü dünyaya taşındı. Sistemin hiyerarşisinde anlamlı bir değişiklikte oluşmadı henüz. Bunun sebebi nedir?
  2. Osmanlı dönemi özellikle 19 yy da üretim faaliyetinde Ermeni, Rum ve Yahudilerin payı oldukça büyüktür. Üreticilik, tüm toplumun faydalanacağı bir çözüm üretememiştir. Bunun sebebi nedir?
  1. Üretim faaliyetine dayalı giderlerin karşılanması, toplumun olabilecek en geniş kesimlerinin de işin içine katılması demektir. Bu anlamda paylaşımın oluşmasının da temellerini oluşturduğu söylenebilir. Nitekim Batı Avrupa kaynaklı en etkili muhalif akım Marksizm, stratejisini bu temele oturtur. Bu gün etkisiz hale gelişinin nedeni dedir?
  1. Üretimci çizginin doğayla savaş olarak algılanmasının sonucunda doğa tahribatı inanılmaz boyutlara tırmanmış durumdadır. Bu ikili arasındaki ilişki bundan sonra nasıl ele alınmalıdır?
  1. Gelişmiş bir ülke, toplum olmanın temel koşulu, üretimci bir çizgi izlemekten mi geçmektedir?
  1. Başka bir dünya idealinin dayanağı üretim midir?
  1. Çevre Ülkelerinin bugünkü durumlarının ana nedeni, bu ülkelerin becerisizlikleri midir esasen, yoksa Batı Avrupa’nın bizzat kendisi midir?
  1. En önemlisi de bir insan faaliyeti olan üretimin amacı nedir?

 

                                                                                                                                  24 Ekim 2022, Saffet Bilen